Kardeş Sesler 2020. Анонимный автор

Kardeş Sesler 2020 - Анонимный автор


Скачать книгу
de sevdiklerimizden ayrıydık ve onların hasretleriyle yaşıyorduk. Karşımızdaki tepenin arkasına inen güneş, ardında harika bir kızıllık bırakmıştı. Kulaklarımızda güneşin bizi hayata bağlayan umut yüklü sesi vardı. “Gidişim gözünüzü kamaştırmasa da dönüşüm aydınlık olacak, hâlâ yaşanacak güzel günler var.” diyordu.

      (Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi30 Mayıs 2020)

      ERKUT DİNÇ

Hollanda

      20 Şubat 1981’de Hollanda’da doğdu. Sağlık sorunlarından dolayı öğrenime devam edemedi. Kitap okuyarak, yazarak, müzik çalışarak ve spor yaparak kendini geliştirmeye çalıştı. Türk Federasyona bağlı Hollanda Eindhoven Ülkü Ocağı Turan Vakfı Türk Kültür merkezinin gençlik kolunda, sonra da Turan Vakfı yönetiminde görev aldı.

      Halen gönüllü olarak Hollanda Awesome Giyim Alışveriş Atölyesi Vakfında çalışmakta ve Avrasya Yazarlar Birliğinin düzenlediği Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi katılımcısı olarak yazarlık dersi almaktadır.

      HİKÂYE:

      Buraya Kadar mıydı?

      Söz Veriyorum

      Sinek İlacı

      Lanet Korku

      Hayatın Kötü Sürprizi

      On Yıl Oldu

      Uyum ve Hasret

      Adı Selim

      İftar Vaktinde Gelen Telefon

      Kalbim Seninle Marieke

      Nasıl Bu Hale Geldi?

      Bir Babanın Günlük Defteri

      Eva’yı Unutamayacaktım

      BURAYA KADAR MIYDI?

      Her yer karanlık, üzerimde sanki dünyanın bütün yükü var.

      Kollarımı ve bacaklarımı kıpırdatamıyorum.

      Ne oldu bana, neden gözlerimi açamıyorum?

      Bir ses duyuyorum, yukarıdan geliyor.

      Telaşlı bir şekilde yüksek sesle konuşuyorlar:

      “Enkazın altında başka İnsanlar da olabilir, aramaya devam edelim.”

      Ne enkazından hangi insanlardan söz ediyorlar?

      Başım çok fena ağrıyor.

      Şimdi hatırlıyorum, dün gece her yer sallandı ve bir anda sanki kıyamet koptu. Ne olduğunu anlayamadan her şey üzerimize çöktü. Bağırışmalar dışında hiçbir şey hatırlayamıyorum.

      Aman Allah’ım! Ben yıkılan binanın altındayım. Bağırmalıyım. Sesimi yukarıdakilere duyurmalıyım.

      “İmdat! İmdat!” diye sesimin çıktığı kadar bağırdım.

      Beni duymuyorlardı.

      Enkaz altında ölmek istemiyordum. Böyle ölmeyi hiçbir insan istemezdi.

      Niye böyle şeyler düşünüyordum ben? Umutluydum. Hayallerimden vaz geçmiyordum. Kurtulacaktım. Okuyacaktım. İyi bir mesleğe sahip olacaktım. Mutlu mesut bir yuva kuracaktım. Nişanlımın bu şehirde olmadığına seviniyordum. O güvendeydi.

      “Yaşamak buraya kadar mı?” diye düşünürken bu defa yakından gelen sesler duydum.

      “İmdaat! İmdat!” diye bağırmaya başladım.

      Beni duydular. “Sakin ol! Seni kurtaracağız!“ dediler.

      Bedenimdeki acılar zaman geçtikçe çoğalıyordu. Ruhumu acıtacak kadar artmıştı.

      Ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum.

      Kendim ve enkaz altında kalan bütün insanlar için dualar ediyordum.

      Kabir azabı böyle bir şey olmalıydı.

      Gözümün önüne nişanlım geldi. Onunla yaşayacağımız güzel günleri düşündüm. İnsan böyle durumlarda bile hayâl kurabiliyordu. Herkes mi, yoksa tek ben mi böyleydim?

      Enkaz altındakilerin seslerini de duyuyordum. Acılar içinde kıvrandıkları seslerinden anlaşılıyordu.

      Yukarıdakilerin sesleri bir uzaklaşıyor bir yaklaşıyordu. Sesler uzaklaştıkça umudum azalıyor, üzülüyordum; sesler yaklaştıkça kurtulacağımı düşünüp seviniyordum.

      Başımdaki ağrı giderek şiddetleniyordu. Ruhum daralıyor, kalbim sıkışıyor, ölümün yaklaştığını hissediyordum.

      Daha yakından bir ses… Bana sesleniyorlardı. Bana adımla sesleniyorlardı. Yukarıda mutlaka benim enkaz altında olduğumu bilenler vardı. Çalışıyorlardı.

      “Dayan, seni kurtaracağız!” diyorlardı.

      Ancak gözlerim kararmaya başlamıştı.

      Dayanırsam kurtulacaktım.

      Dayanmak nasıl oluyordu ki…

      “Bizi duyuyor musun?” diyorlardı.

      Onları duyuyordum, cevap veremiyordum.

      Dayanırsam kurtulacaktım.

      (Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi, Şubat 2020)

      SÖZ VERİYORUM

      Bugün yine şiir yazmaya başlarken düşüncelere daldım.

      İnsanların bana karşı önyargılı olmaları, engelli muamelesi yapmalarını düşününce yüreğim yine acıyla doldu.

      Şükür ki önyargılı yaklaşmayan, sohbet edebildiğim kalbi güzel, anlayışlı insanlar da vardı. Bu insanlardan biri de Meltem idi… Aşık olduğum güzel kız.

      Ona şiirlerimi okurdum ama kendisi için yazdıklarımı değil… Çünkü kızacağından korkardım. “Sen ameliyatlısın, engelliler için özel okula gittin ve şimdi malulen emeklisin!” diye kusurumu yüzüme vuracağından korkardım.“

      Bir gün parkta yürüyorduk…

      “Beni seviyorsun değil mi?” diye sordu.

      “Seviyorum tabi, arkadaşız biz.” diye cevap verdim.

      Yüzüme baktı.

      “Sadece arkadaş olarak mı?”

      Ne diyeceğimi şaşırdım, korktum da.

      “Duygularını saklayıp kendine eziyet etme; bana aşık olduğunu biliyorum.”

      Meltem’in gözlerine baktım. Önce “Acaba alay mı, yoksa ciddi mi?” diye anlamaya çalıştım. Umutlandım. Sonra; “Evet sana aşığım, seni çok seviyorum Meltem. Ama bunu sana söylemekten hep korktum. Bir türlü söyleyemedim.”

      Meltem gözlerini kıstı, yere doğru baktı.

      “Kızdın mı?” dedim.

      “Hayır kızmadım, ben de seni çok seviyorum.” dedi. Yüzü pembeleşmişti. Utanmış mıydı? Eve dönmesi gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı.

      Gözden kayboluncaya kadar ardından baktım. Tam olarak sevinemedim. Çünkü cevabı içten değildi, hislerim bana samimi olmadığını söylüyordu. Bir türlü sonu gelmeyen tedavi sürecimin artık bitmesini herkesten çok ben istiyordum.

      Babamla birlikte sağlık kontrolüm için gittiğimiz doktora sordum: “Bu tedavi daha ne kadar devam edecek? Artık yoruldum. Bir daha ameliyat olmak ve yıllarımı hastaneler de geçirmek istemiyorum.”

      Doktor, anlayışla yüzüme baktı, biraz düşündükten


Скачать книгу