Kardeş Sesler 2020. Анонимный автор
sevilmeyi hak ediyorsun. Şunu bil ki ben seni bir arkadaş olarak seviyorum. Ayrıca yakında başka semte taşınacağız… Belki böylesi daha iyi olur; bunu da bildirmek için yazdım. Sakın dert edip kendini üzme olur mu? Hoşça kal.”
Derin nefes alarak cevap yazdım: “Ah Meltem… Ben hissetmiştim zaten, bu mesajı yazmasan da olurdu. Kızmıyorum sana ve söz veriyorum; Kendimi üzmeyeceğim.”
Omzuma bir el dokundu, ani hareketle döndüm, annemdi.
“Yine dalmışsın düşüncelere… Seslendim duymadın; hadi gel sofra hazır.” dedi.
“Tamam, geliyorum anne.”
Annem şiir defterime bakıp gitti. Ben, kalbimde hüzünle, yüzümde acı bir tebessümle Meltem’e yazmak istediğim son şiiri yarım bırakıp kalktım.
(Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi, Mart 2020)
SİNEK İLACI
Saat sabahın sekizi oldu, bugün biraz daha uyuyayım dedim ama yağmurun sesi ve şimşek gürültüsü yüzünden uyuyamadım.
Hayme yine benden önce kalkmış, kahvaltı hazırlıyordu.
Hayme erken kalkmayı sever. “Çok uyumak insanın ömründen alıyor.“ der.
Yatağımdan kalkarken Hayme aşağıdan seslendi. “Uyandın mı, uyandıysan gel kahvaltını et!“
Giyindim, aşağıya indim, sofraya oturdum.
Hayme her sabah olduğu gibi yine mükemmel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı.
“Ah Hayme, ben senin hakkını nasıl ödeyeceğim?“ dedim.
“Kahvaltını et kahvaltını.“ diyerek güldü.
Evli oğlumuz gelin ve çocuklarla başka bir şehirde kalıyordu. Özlemiştik.
“Aylardır ses seda yok, belli ki işleri yoğun. Bir fırsat bulup gelseler de hasret gidersek.” dedim.
“Sahi ne kadar oldu taşınalı?”
“Üç ay, fakat bana üç yıl kadar uzun geldi.”
“Bana da…”
Kahvaltımızı ellerimizde büyüyen torunlarımızı düşünerek yaptık. Oğlumuz ve gelinimiz iki şehir arasını yıllarca gidip dönmekten iyice yorulmuşlar yıpranmışlardı. Sonunda bizim de iznimizi alarak işyerlerinin bulunduğu şehre taşınmışlardı. Şimdi rahattılar. Aslında onların daha az yorulduklarını düşünerek biz de mutluyduk. Ancak onları çok özlüyorduk.
“Evde bir sinek gördüm, yakalayamadım. Sinek ilacı al!“ dedi Hayme.
Hayme sinek konusunda çok hassastı. Odada bir sinek olsa sabaha kadar uyuyamazdı.
“Bir sinek için mi?” dedim.
“Olsun, çoğalmadan al sen!” dedi.
Hava yağışlıydı. Kahvaltıdan sonra şemsiyemi alıp çıktım.
Yürürken yanımdan geçen insanların konuşmalarını duyuyordum, ancak öğrendiğim birkaç kelime ve söz dışında ne dediklerini anlayamıyordum.
Sokak her sabah olduğu gibi kalabalık sayılırdı. Okullarına giderken birbiriyle şakalaşan, kahkahayla gülen gençler, köpeğini sabah gezintisine çıkarmış kadınlar, işyerlerine giden insanlar hafif yağmurdan dolayı aceleyle yürüyorlardı.
Hayat devam ediyordu.
Yürürken sokak ve dükkân isimlerine de bakıyordum ama çoğu tabelada ne yazıldığını anlamıyordum. Bu ülkede dil bilmeden bunca yıl nasıl yaşamıştık, hayret ediyordum.
Eczaneye geldim. İçeride Eczacıdan başka kimse görünmüyordu.
Girdim ve doğruca eczacının yanına vardım. Merhabalaştık. Sıra geldi sinek ilacı istemeye.
Adam ne istediğimi söylemem için yüzüme bakıyordu. Ben söylemeyince o sordu. Bu defa;
” Sinek ilacı almak istiyorum. “ dedim.
Türkçe söylemiştim. Anlamadığı için tekrar sordu.
Hay Allah, şu an buranın dilini bilen Türk’ün biri gelse de bana yardımcı olsa…
Eczacı ellerini yana açarak hâlâ yüzüme bakıyordu.
Elimle işaret yaparak “Sinek, ilaç, pıs pıs sıkıyorsun.“ dedim. Adam gülmeye başladı.
Sinek resim de yok ki göstersem, o zaman belki anlardı ne istediğimi.
Ben düşünürken adam tezgâhın üstündeki ilaç kutularıyla ilgilenmeye başladı.
Adamın bu davranışına önce kızdım ama sonra hak verdim, anlatamıyordum ki bana yardımcı olabilsin.
Kendimi çaresiz hissettim, ilk geldiğim yılları tekrar yaşıyor gibiydim.
“En iyisi şimdi gideyim, tanıdık bir Türk bulayım.“ diye düşündüm ve eczaneden çıkmak istedim. Kapıya doğru giderken vitrinde sinek resimli bir kutu gördüm. Döndüm eczacıya “Bayım” diye seslendim.
Vitrindeki kutuyu işaret ettim. Yanıma geldi ve yine yüzüme baktı.
Parmağımla göstererek sinek ilacı dedim. Adam bir vitrine baktı bir de bana baktı.
Vitrinin yanına biraz daha yaklaştım, üzerinde sinek resmi olan kutuyu işaret ettim.
Eczacı bakmaya devam ediyordu, sonra “Ha tamam.” Anlamında bir işaret yaparak kutuyu vitrinden çıkardı bana uzattı.
Kutuyu aldım, baktım üzerinde başka bir uçan böcek resmi var.
Elimi sallayarak “Hayır, bu sinek resmi değil.” dedim. Düşündü ve bana eliyle bekle işareti yaparak arka odaya gitti.
Ben şaşkın bir şekilde olduğum yerde kaldım. Allah Allah, bu adam şimdi niye bekle işareti yapmıştı? Yoksa beni anlamış mıydı? Eczacının geri dönmesi biraz uzun sürdü.
“Yok ben gideyim en iyisi.“ diye kapıya doğru yönelirken. Adam odadan çıkıp yanıma geldi ve elindeki ilaç şişesini gösterdi.
Baktım şişenin üzerinde sinek resmi var.
Bende gülerek elindeki ilaç şişesine dokunup kendi dilimde “Evet, istediğim ilaç bu!“ dedim. Birbirimize bakıp gülüştük. Adam hem gülüyor hem de imalı şekilde kafasını sallıyordu. Adeta “İnsan bir başka ülkeye gidip oraya yerleşir de dilini öğrenmezse işte böyle kıvranır. Bir sinek ilacını anlatamaz.“ diyordu. O an kendimi dili düzgün öğrenemeyen mahcup çocuk gibi hissettim.
Eve geldim Hayme ev işleriyle meşguldü. Sinek ilacı şişesini ecza dolabına koymadan önce şişeye baktım. Sanki şişedeki sinek de bana eczacı gibi bakıp imalı şekilde gülüyordu.
(Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi, Mart 2020)
LANET KORKU
Bu gece de uyuyamadım. İki aydır uykuya dalsam bile korkudan hemen uyanıyordum.
“Mutfağa gidip su içeyim, kendime geleyim ama önce yüzümü suyla yıkayayım.” dedim.
Nilgün yine derin uykudaydı. “Uyandırsam mı?” diye düşündüm. Kıyamadım, bugün iş yerinden yorgun dönmüştü.
Yürürken dengemi sağlamakta zorlanıyordum. İki adımlık banyo sanki uzaktaymış gibi geldi.
Banyoya vardım, çeşmeyi açmadan önce aynaya baktım.
Yüzümü kana bulanmış gibi kızarmış gördüm.
Yüzümü yıkadıktan sonra tekrar aynaya baktım; yüzüm hâlâ kızarıktı.