Sovyet Öykü Seçkisi. Анонимный автор
Köpekler için hiçbir şey yok.
Bizi sadece haftada bir götürsünler, biz de patileri toparlayıp kültürlü bir şekilde tadını çıkaralım.
“Başkasına Ait Bir Kemik”… “Yalnız Mops Köpeğin Cenazesi”… “Kıvırcık Tüylü Fino Kasabı Kandırdı” (her cinsten köpek yavruları için) … “Yaşlı Danua’ın Rüyaları” … “Saint Bernard Donmuş Kızı Kurtarıyor” (yaşlı bolonka köpekleri için), “Polis Köpeği Fuks, Pinkerton Köpeği Utandırıyor” (çocuklar ve köpekler için).
Ah ne kadar da çok konu var Mikki! Sen köpek senaryosu yazar ve kimseye ihtiyaç duymazdın…
Yeni şiir:
Kestaneler tomurcuk açtı,
Bahar yakındır, demek.
Zina’nın annesinin böbrekleri rahatsız,
Bu yüzden üzgün…
Ah, hayatım nasıl değişti! Zina odaya daldı, alkış yaptı, ayağını hafifçe kırıp saygıyla eğildi ve elleri kuşkanadı, gözleri aşağıya bakar vaziyette seslendi bana:
“Mikki! Benim sevdiğim prens… Denize gidiyoruz.”
Hemen aşağıya, kapıcının bolonka cinsi köpeğine fırladım. Denizin kenarında doğmuş ve aramız iyidir.
“Kiki, tüycüğüm… Beni denize götürüyorlar. Deniz nedir?”
“Oo! Deniz çok çok su demek. Lüksemburg havuzundan on kat daha büyük. Ve her yerden esiyor. Benim sahibime iyi geliyor, kulağına pamuk tıkayabiliyordu… Deniz kâh kükrer kâh cızırdar kâh susar. Bir istikrarı yok! Masada çok balık olur. Çocuklar kumu kazar ve köpeklerin patilerine basarlar. Ama sen foks köpeğisin: sana suya sopa fırlatacaklar, sen de onu bulup çıkaracaksın…”
“İnanılmaz!”
“Yorulduğunda da denizin yakınındaki tepede bir orman var. Köstebek çukurlarını darmadağın edersin ve fundalıkta kayarsın.”
“Bu nasıl bir şey?”
“Çim kıvırcık saçlıdır. Sakal gibi. Renkli çiçekler ve terebentin kokuyor.”
“Teşekkürler! Patini ver. Sana denizden ne getireyim?”
“Kızın birinden sıcak bir eşarp yürüt. Benimkisi epey eskidi.”
“Kiki, ben dürüstüm! Bunu yapamam. Ama bugün bizim misafirlerimiz var, sana çikolatalı tavşan ayarlayacağım.”
“Mersi. Güle güle, Mikkiciğim…” Köşeyi döndüğünde kapının perdesine gözlerini sildi. Sanırım bana âşık.
“Lüksemburg havuzundan on kat büyük…” Bu balon köpeklerinin hiç göz ayarı yok. Yirmi kez daha büyük! Gökyüzüne kadar su var ve başka da bir şey yok. Ringa balığı gibi tuzlu tabi… Neden tuzlu? Yağmur berraktır ve ormandaki derecik her zaman denize dökülür, o da berraktır. Yani?
İnsanlar çizgili ve siyah köpek kıyafetleri içinde çıplak geziniyorlar. Kıyafetin altındaki delikten bacakları sergiliyorlar. Düğmeler omuzlarda. Çok budalaca. Ben, Tanrıya şükür, kıyafetsiz yüzüyorum. Ah, biz Zina’yla birlikte suda neler yapıyoruz! Ben dalgaya havlıyorum, o ise bana top atıyor. Ama top büyük ve kaygan, benim ağzım ise küçük. Dolayısıyla onun hiçbir tarafını ısıramıyorsun! Hav!
Tüm çocuklarla dost oldum. İçlerinde öyle küçükler var ki “Mikki” bile diyemiyorlar ve beni “Mi” diye çağırıyorlar. Kumda çıplak oturuyor ve baloncuklar çıkarıyorlar. Biri ise sürekli bacağını ağzına sokmaya çalışıyor. Ne için?…
Koşuyorum, çocukların oyuncak gemilerini sudan çıkarıyorum, onların kumdan kulelerinin üstünden atlıyorum, kıvırcık tüylü fino köpeği Jack’le yarış edercesine koşuyorum ve tüm sahil beni tanıyor. Ne kadar muhteşem bir foks! Bu kimin foksu? Zina’nın mı? Mükemmel bir foks!…
Dün fark ettim. Çocukların hiçbirinin kuyruğu yok. Boşuna şüphelendim…
Şimdi yetişkinlerden bahsedelim. Erkekler beyaz takım elbise giyerler. Günün bir kısmında sigara içerler. Bir kısmında gazete okurlar. Bir kısmında yüzerler. Bir kısmında da fotoğraf çekilirler. İyi yüzücüdürler, çok derinlere giderler. Ben de iskelenin merdiveninden bakıyorum ve endişeleniyorum: Peki boğulursa… Ne yapmalıyım?
İskeleden suya çok güzel atlıyorlar. Eller kavisli bir şekilde önde, baş ileride ve şlap! Havada bir balık gibi kıvrılıyorlar, eller aşağı ve doğru suya… Köpük. Kimse yok. Ve bambaşka bir yerden çıkıyorlar.
Ben de iskeleye çıktım ve çok ama çok atlamak istedim. Fakat çok yüksek! Bir o kadar da derin! Titredim ve usulca aşağıya indim. İşte sana Mikki…
Tüm kadınlar giyiniyor da giyiniyorlar. Sonra elbiselerini çıkarıyorlar, ardından yine giyiniyorlar. Yüzmeyi çok sevmiyorlar. Sağ ayağının büyük parmağıyla suya dokunuyorlar, çömeliyorlar, üstlerine su atıyorlar ve yemek dükkânındaki hindi gibi sahile uzanıyorlar.
Elbette yüzen kadınlar da var. Ancak onlar daha çok erkek çocuklara benziyorlar. Genel olarak hiçbir şey anlamıyorum.
Fotoğraf çekilmeyi onlar da seviyorlar. Gözlerimle gördüm. Birileri kumda uzanmışlardı. Onların yanı başında dizlerinin üstünde başkaları duruyordu. Onların da üstünde sandalda başka kişiler duruyordu. Buna grup diyorlar… Altta fotoğrafçı plaja tatil yerimizin adının yazılı olduğu bir tabela dikti. Ve tabelanın gölgesinde kalan alttaki bir kadın kendi önünü açmak için tabelayı yanındaki başka bir kadına doğru sessizce kaydırdı. Bu kadın da onu geri çekti. Birinci kadın yine öbürüne doğru kaydırdı. Nasıl da kin dolu bakışları vardı!
Şiir:
Kadınlar fotoğraf çekildiğinde
Ve başkasının gölgesinde kaldıklarında
Birbirinin gözlerine tekme atmaya hazırlar!…
Evet! Ne öğrendim?… Deniz bazen çıldırır ve geri çekilir. Tatilden mi bıkıyor ya da nedir bilmiyorum… Ve kumda çeşitli deniz kabukları, karides ve salyangozlar. Zina tüm bunların deniz solucanları olduğunu söylüyor. Sonra deniz eski yerini özlüyor ve yine geri geliyor. Buna “gelgit” deniyor.
Deniz çekildiğinde, ben bir yere kadar onu kovalarım, ama Zina beni banka çorapla bağlar. İlgisiz kız!
Dün bitişikteki Rus pansiyondaki aşçı kadın Darya Galaktionovna ile tanıştım. Onun elleri İtalyan sosisleri gibi kalındı ama kendi tatlı biriydi. Beni Mikkicik diye çağırır ve patilerimle onun mutfağına kum getirdiğimde hep söylenir.
Kumu süpürebilirsin! Ne önemi var ki…
Pek ilgilenmesem de yemek çok da iyi sayılmaz, zira çocuklar beni çikolata, köfte ve istediğiniz her şeyle besliyorlar. Zina sürekli öyle çok yemememi tembihler, aksi takdirde kalbimin yağlanacağını ve beni Marienbad’a götürmek zorunda kalacağını söyler. Fokslar için bir plaj olsaydı? Foksenbad! İşte burada köpek sineması açılabilirdi… Köpek yarışları, köpek ruleti, romatizmalı buldoglar için köpek sanatoryumu… Sinirimden öleceğim! Neden, neden, neden bizim için hiçbir şey yapmıyorlar?
Burada hiç kedi yok. Bırakın bir kediyi, yarım, çeyrek kedi bile yok… Acaba onların hepsi et yemeği mi oldular? Brrr! Hayır, hayır, mutfağa gittim, tavukları, dana ve koyun etini gördüm… Aksi takdirde tatilden çok uzaklara kaçardım!
Zina dün bana ay tutulmasını gösterdi.