Binbir Gece Masalları. Неизвестный автор
cüsseli, geniş alınlı bir cin… Geniş adımlarla yürüyerek suyun içinden geçmiş, iki şahın üstünde oturduğu ağacın yanına gelmiş ve oturmuş. Daha sonra yere bir sandık koymuş ve içinden çelikten yapılma yedi tane kilidi olan bir kutu çıkarmış. Kutuyu yedi anahtarla açmış. İçinden beyaz tenli, masum görünüşlü, endamlı, narin, ayın on dördü gibi güzel, üzerine âdeta gün doğmuş bir kız çıkmış. Şair Utayyah’ın da muhteşem bir şekilde söylediği gibi:
Parlaklığıyla geceyi aydınlattı, tıpkı sabah gibi
Süsledi güzelliğiyle bahçeleri
Işığıyla güneşi söndürdü sanki
Utandırdı ay ışığını soyunduğunda
Bütün mahlukat eğildi önünde
Zarafetini gördüklerinde
Ağlattı şehirleri
Cennet gibi güzelliğiyle.
Cin, yanına oturtmuş, ona bakmış ve: “Ah, asil kadın! Zifaf gecesinde kaçırıp benden başkasının bekâretini bozmasına engel olduğum kadın. Benden başka kimsenin sevmediği ve beraber olmadığı kadın… Ah sevdiceğim, birazcık dizinde uyuyacağım!” demiş.
Daha sonra başını kadının kucağına koymuş. Bacaklarını denize doğru uzatmış ve uyumaya başlamış, gök gürültüsünü andırırcasına horluyormuş.
Kadın, başını kaldırmış ve ağacın tepesinde oturan iki şahı görmüş. Sonra cinin kafasını kucağından indirmiş, yere koymuş. Ayağa kalkıp ağaçtakilere seslenmiş:
“Siz ikiniz aşağı gelin, bu cinden korkmayın!”
Kadının onları görmesi iki kardeşi çok korkutmuş ve ürkerek ona cevap vermişler: “Allah sizi korusun, bize merhamet edin hanımefendi! Aşağı inmeyelim.”
Kadın: “Allah sizi de korusun, derhâl aşağı inin! Eğer inmezseniz kocamı yani bu cini uyandırırım, o da sizi feci bir şekilde öldürür.”
İki şah korkuyla aşağı inmiş. Kadın, onların karşısına geçerek:
“Şimdi hemen benimle beraber olacaksınız; yoksa bu cini başınıza bela ederim, o da sizi anında keser.”
Şöyle demişler: “Hanımefendi Allah aşkına bizi bu işe karıştırmayın; biz sizin kocanızdan çok korkuyoruz, istediğiniz şeyi nasıl yapabiliriz?”
“Bırakın konuşmayı. Bunu yapacaksınız!” demiş kadın.
Olur da dediğini yapmazlarsa onları öldürtüp denize attıracağına gökleri ve yeri yaratan adına yemin etmiş. Bunun üzerine Şah Şehriyar, Şahzaman’a:
“Ah kardeşim, emrettiği şeyi yap!” demiş.
Şahzaman: “Sen yapmadan ben yapmayacağım.” diye cevap vermiş.
Böylece iki kardeş, kadınla birlikte olma konusunda tartışmaya başlamışlar. Kadın onlara seslenmiş:
“İtiraz ettiğinizi ve tartıştığınızı görüyorum, eğer erkek olup dediğimi yapmazsanız cini uyandırırım.”
Bunun üzerine cinin korkusundan kadının kendilerine yapmalarını emrettiği şeyi yapmışlar. Üzerinden kalktıklarında kadın: “Aferin!” demiş.
Sonra cebinden bir kese çıkarmış, kesenin içinde ipe dizilmiş beş yüz yetmiş tane mühür yüzüğü varmış. İki kardeşe sormuş: “Bunların ne olduğunu biliyor musunuz.”
“Bilmiyoruz.”
Bunun üzerine kadın: “Bu iğrenç cinin haberi olmadan benimle birlikte olan beş yüz yetmiş adamın mühür yüzükleri. Siz iki kardeş de bana mühür yüzüklerinizi verin.” demiş.
Yüzüklerini parmaklarından çıkarıp ona verdiklerinde kadın:
“Gerçek şu ki, bu cin beni düğün gecemde kaçırdı. Sonra beni bir sandığın içindeki tabuta koydu. Tabutu yedi tane sağlam çelik kilitle kilitledi ve beni öfkeli denizin dibine bıraktı. Sonra beni korumaya başladı ki iffetli ve namuslu kalayım. Güya benimle ilişkiye giren kimse hayatta kalmazmış. Ama ben istediğim kadar erkekle birlikte oldum. Bu sefil cin bilmiyor ki kader herhangi bir şekilde değiştirilemez ve gizlenemez. Bir kadın istediği şeyi istediği şekilde istediği erkekle yaşayabilir. Bir şiirde dediği gibi:
Ne güven kadınlara ne de itibar et sözlerine
Gül geç vaatlerine
İtibar etme kalplerine
Onların neşeleri de kederleri de
Bağlıdır şehvetlerine.
Yalan söylerler, inanma
“Seni seviyorum.” dediklerinde
Bu onların ihanetlerini gizleyişidir
Düzenbazlıktan vazgeçmezler.
Yusuf’a bak mesela
Mahvetmedi mi onu Züleyha?
Kovuldu Âdem cennetten.
Havva’nın yüzünden.
Görmüyor musun hâlâ
Kalplerinde eser yok iyilikten.
Diğer bir şiirde ise:
Suçlama kendini be adam!
Onlar sürükler seni sınırsız öfkelere
O kadar da suçlu değilsin
Gerçek bir âşık olursan zaten sana gelmez.
Eskilerden beri hep yaşadık biz bunları
Kendini kadınların hilelerinden ve cilvelerinden
Uzak tutan adamdır övgüyü hak eden.”
Bunu duyan kardeşler, hayretler içinde kalmışlar. Sonra kadın, cinin yanına gitmiş. Başını önceden olduğu gibi kucağına koymuş; yumuşak bir sesle:
“Şimdi yolunuza gidin ve kendinizi bu cinin fenalığından uzak tutun.” demiş.
Bunun üzerine Şah Şehriyar, kardeşine; “Tek galip Allah’tır ve ondan başka sığınılacak kimse yoktur. Bu kadınların fenalığından Rabb’ime sığınırım. Düşün ki kardeşim, bu güzel kadın, bizden çok daha kuvvetli bu cin ile beraber. Onun başına gelen şey bizimkinden çok daha kötü ki bu bizi teselli etmeye yeter. Şimdi ülkemize geri dönelim ve bir daha asla evlenmeyelim bu fena yaratıklarla ve onlara ne yapacağımızı gösterelim!” demiş ve yola çıkmışlar.
Üçüncü günün sabahında Şah Şehriyar’ın çadırına geri dönmüşler. Vezirleri, emirleri ve yüksek rütbeli idarecileri toplamışlar. Şah, valisine kaftanını vermiş ve derhâl şehre dönülmesi için emirler yağdırmış. Sonra şah, tahtına oturmuş ve iki kız babası olan vezirine:
“Sana karımı bulup öldürmeni emrediyorum çünkü o sözünü tutmadı ve bana sadakatsizlik etti.” demiş.
Bunun üzerine vezir, onu infaz yerine götürmüş ve kadını öldürmüş.
Şah Şehriyar mührünü eline alıp hareme gitmiş. Oradaki bütün cariyeleri ve memluk sevgililerini öldürmüş ve kendi kendine yemin etmiş: Evlendiği bütün kadınları zifaf gecesinden sonra öldürecekmiş ki böylece kimse onun şerefini ayaklar altına almasın.
“Çünkü…” demiş. “Dünya üzerinde bir tane bile iffetli kadın yok ve olmayacak!”
Sonra Şahzaman, evine dönmek için izin istemiş. Bütün eşyalarını almış ve ülkesine ulaşıncaya