Grimm Masalları. Братья Гримм
başka yiyecek bir şey vermemişler ve onu mutsuz etmek için ellerinden geleni yapmışlar.
İki Göz’ün tarlalara çıkıp keçilere bakma vakti gelmiş ancak kardeşleri ona, o kadar az yiyecek vermişler ki karnı hâlâ açmış. Bir tepeye çıkıp ağlamaya başlamış, o kadar acıklı ağlamış ki gözünden de dereler akmaya başlamış. Acı dolu gözlerle kafasını kaldırdığında yanı başında bir kadının durduğunu görmüş. Kadın: “Neden ağlıyorsun küçük İki Göz?” diye sormuş. İki Göz cevap vermiş: “Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Diğer insanlar gibi iki gözüm var diye annem ve kız kardeşlerim benden nefret ediyorlar, beni itip kakıyorlar, hatta bana eski kıyafetler ve yemek olarak artık yiyeceklerini veriyorlar. Bugün o kadar az yemek verdiler ki karnım hâlâ çok aç.” Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle demiş: “Sil gözyaşlarını İki Göz. Sana öyle bir şey söyleyeceğim ki bir daha hiç acı çekmeyeceksin. Sadece keçine şöyle söyle: ‘Mele küçük keçim, mele! Masayı yiyeceklerle süsle.’ ”
“Önüne serilen bir masada, kocaman bir sofranın gözlerinin önünde kurulduğunu göreceksin; masanın üzeri canının istediği kadar yiyebileceğin en lezzetli yemeklerle dolu olacak. Artık masaya ihtiyacın kalmadığında da sadece: ‘Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.’ demelisin.”
Yaşlı kadın, bu sözleri söyledikten sonra gözden kaybolmuş.
İki Göz hemen: “Bir deneme yapmalıyım ve kadının söyledikleri doğru mu anlamalıyım çünkü çok açım.” diye düşünmüş. “Mele küçük keçim, mele! Masayı yiyeceklerle süsle.” der demez üzerinde tabak, bıçak, çatal ve gümüş kaşığın bulunduğu beyaz örtülü küçük bir masa belirivermiş. Masanın üzeri mutfaktan yeni çıkmış gibi dumanı üstünde tüten en lezzetli yemeklerle doluymuş. Sonra İki Göz, bildiği en kısa duayı okumuş: “Allah’ım, her daim yanımızda ol. Âmin.”
Ardından, afiyetle yemek yemeye koyulmuş. Karnını doyurduktan sonra yaşlı bilge kadının öğrettiği gibi: “Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.” demiş ve anında masa da üzerindeki her şey de gözden kayboluvermiş. “Böyle bir yaşam sürmek ne kadar da güzel.” diye düşünmüş İki Göz ve bir hayli mutlu olmuş. Akşam, keçisiyle eve döndüğünde kız kardeşlerinin hazırladığı çömlek tabağın içinde biraz yemek bulmuş ancak dokunmamış bile. Ertesi gün, yine kendisine bırakılan birkaç parça yemeğe dokunmadan evden ayrılarak keçisiyle dışarı çıkmış.
İlk iki seferde kız kardeşleri onun yemeden bırakıp gittiğini fark etmemişler bile ancak her gün aynı şey olmaya başladığında sonunda gözlerine çarpmış ve: “İki Göz ile ilgili yanlış olan bir şeyler var, yemeğin tadına bile bakmıyor, eskiden verilen her şeyi yiyip bitirirdi; yemeğe ulaşmanın başka yollarını keşfetmiş olmalı.” diye düşünmüşler. Gerçeği öğrenebilmek için Tek Göz’ü, İki Göz ile birlikte çayıra yollamaya; İki Göz’ün orada neler yaptığını ve birinin ona yemek getirip getirmediğini gözetlemeye karar vermişler. Ve böylece İki Göz tekrar yola çıkacağı sırada Tek Göz ona: “Çayıra ben de seninle geleceğim. Keçiye iyi bakabiliyor musun, onu otlak yerlere götürüyor musun diye bir bakacağım.” demiş. Ancak İki Göz, kız kardeşinin aklındakileri hemen anlamış ve keçiyi çayırın en yüksek yerine çıkarmış. “Gel Tek Göz, gel; oturalım ve sana bir şarkı söyleyeyim” demiş. Tek Göz oturmuş, alışkın olmadığı yürüyüş ve sıcaklık sebebiyle yorgun düşmüş. İki Göz, Tek Göz’ü; hiçbir şeyi anlamaya fırsatı olmadan tek gözünü kapatıp uykuya dalana kadar izlemiş. Ardından da:
Tek Göz’üm uyanık mısın?
Tek Göz’üm uyu artık, diye şarkı söylemiş. Bunu gören İki Göz: “Mele küçük keçim, mele. Masayı yemeklerle süsle.” demiş ve masaya oturup doyana kadar yiyip içmiş. Sonra: “Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.” dediğinde masa hemen yok olmuş.
Tek Göz uyandıktan sonra İki Göz ona şöyle demiş: “Tek Göz; hem keçiye bakmak istiyorsun hem de uykuya dalıyorsun, bu sırada keçi bütün dünyayı dolaşabilir. Gel, eve geri dönelim.”
Bunun üzerine eve dönmüşler ama İki Göz, yemeğine yine azıcık bile dokunmamış. Tek Göz, annesine neden yemeğin yenmediğini söyleyememiş ve kendisini affettirmek için: “Dışarıdayken uyuyakaldım.” demiş. Ertesi gün annesi Üç Göz’e: “Bu sefer sen gidip gözetleyeceksin. Dışarıdayken bir şeyler yiyor mu, biri ona yemek getiriyor mu diye sen bakacaksın.” demiş. Böylece Üç Göz, İki Göz’e: “Ben de seninle geleceğim. Keçiye iyi bakabiliyor musun, onu otlak yerlere götürüyor musun diye bir bakacağım.” demiş.
Ama İki Göz, Üç Göz’ün aklında neler olduğunu biliyormuş. Keçiyi yüksek çayıra çıkardıktan sonra: “Oturalım da sana şarkı söyleyeyim.” demiş Üç Göz’e. Yürüyüşten ve güneşin sıcağından yorulan Üç Göz oturmuş ve İki Göz daha önce olduğu gibi aynı şarkıyı söylemeye başlamış:
Üç Göz, görüyor musun?
Fakat sonra Üç Göz, uyuyor musun? diyeceğine, dalgınlıkla:
İki Göz, uyuyor musun? diye söylemiş durmuş şarkıyı.
Üç Göz uyanık mısın, İki Göz uyuyor musun?
Daha sonra Üç Göz’ün iki gözü uyuyakalmış ama üçüncüsü şarkıda adı geçmediği için uyumamış. Üç Göz’ün bütün gözlerini kapattığı doğruymuş ama üçüncü göz, kurnazlık yaparak uyuyor numarası yapmış ve gözünü kısarak her şeyi görmeye devam etmiş. İki Göz, kardeşi Üç Göz’ün uyuduğunu sanarak duasını söylemiş: “Mele küçük keçim, mele! Masayı yemeklerle süsle.” demiş ve canının istediği kadar yedikten sonra masaya kaybolmasını emretmiş. Ardından: “Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.”
Üç Göz bu sırada her şeyi görüyormüş. Daha sonra İki Göz gelmiş, kardeşini uyandırmış ve: “Uyudun mu, Üç Göz? Harika bir bakıcısın! Hadi gel, eve gidelim.” demiş. Eve geldiklerinde İki Göz yine bir şey yememiş ve Üç Göz, annesine: “Artık bu asil ruhlu neden yemek yemiyor, biliyorum. Dışarıdayken keçiye: ‘Mele küçük keçim, mele! Masayı yemeklerle süsle.’ diyor ve üzerinde bizim burada sahip olduğumuzdan çok daha iyi yemeklerle dolu bir masa ortaya çıkıyor, o da oradan istediği kadar yedikten sonra: ‘Mele küçük keçim, mele diye dua ederim. Masayı uzak bir yere götür, rica ederim.’ diyor ve her şey gözden kayboluyor. Her şeyi gördüm. Gözlerimden ikisini şarkılar söyleyerek uyuttu ancak şanslıyım ki alnımdaki üçüncü gözüm açık kaldı.” demiş.
Ardından kıskanç anne: “Demek bizden daha iyi bir hayat sürüyorsun! Hevesin batsın!” diye bağırmış ve kasap bıçağını alıp keçinin kalbine saplamış. Keçi oracıkta ölmüş.
İki Göz olup biteni görünce çok üzülmüş ve çayırın ucundaki tepede çimenliğe oturup ağlamış. Birden yaşlı kadın, yine yanında belirivermiş ve: “İki Göz, neden ağlıyorsun?” demiş.
“Ağlamayayım da ne yapayım?” diye cevap vermiş İki Göz. “Her gün masamı yemeklerle donatan keçi, annem tarafından öldürüldü ve yine açlığa dayanmak zorunda kalacağım.” demiş. Kadın: “İki Göz, sana bir tavsiye vereyim; kız kardeşlerinden öldürülmüş olan keçinin bağırsaklarını iste ve evinizin önündeki toprağa göm. Servete kavuşacaksın.” demiş ve gözden kaybolmuş. İki Göz eve gitmiş ve