İran Masalları. Charles John Tibbitts

İran Masalları - Charles John Tibbitts


Скачать книгу
hatlar halinde bıyıklarından akıyordu.

      Fareler, tahtında oturmakta olan krallarının yanına vardılar. Kral’ın huzurunda saygıyla eğilip şöyle dediler: “Efendimiz, bizler kulunuzuz, sizse kralımızsınız. Bilin ki bu kedi bize zulmetmekte. Eskiden yılda bir fare yakalardı. Şimdiyse iştahı öyle arttı ki doymak için bir defada beşimizi yiyor.”

      Bu sözleri işiten Kral öyle öfkelendi ki âdeta kaynayan bir tencereyi andırıyordu. Fakat farelerin temsilciler heyetiyle çok nazik bir şekilde konuştu. Onlara, “Başımın tacı yeni misafirlerim,” diye hitap etti. Ayrıca onları teselli etmek için, “Kediyi öyle cezalandıracağım ki ona olanları bütün dünya duyacak!” diye yemin etti.

      Sonra heyetin acısını fark ederek ölü farenin şatafatlı bir törenle gömülmesini emretti. Buna uygun olarak, sanki ölen fare kraliyet ailesindenmiş gibi bir hafta boyunca yas tuttular. Hazırladıkları enfes tatlıları sepetlere koyup gözyaşları içinde mezara götürdüler.

      Kral, cenaze töreninin ardından ordusuna belli bir günde şehir çevresinde göz alabildiğine uzanan büyük kumlu ovada toplanmalarını emretti. Sonra onlara şu sözlerle seslendi:

      “Ey adamlarım ve askerlerim! Mademki kedi, hemşerilerimize böyle zalimce davrandı, o halde bir sapkındır ve suçludur. Tabiat itibarıyla da vahşidir. Hemen Kerman şehrine gidip onunla savaşmamız gerek.”

      Böylece üç yüz otuz bin fare kılıçlarını, silahlarını ve mızraklarını donanıp ilerlediler. Bayrakları ve sancakları rüzgârda cesaretle dalgalanıyordu. Çölden gelen ve o sırada hızla yol alan devesinin sırtında uzunca bir direk sayesinde düşmeden oturarak oradan geçen bir Arap, hareket halindeki bu büyük orduyu gördü. Şahit olduğu manzara karşısında öyle hayrete düştü ki dengesini kaybederek yere düştü.

      Bu düşüş birkaç fare alayını durdursa da gözlerini korkutmadı. Askerler ilerlemeye devam edecekti.

      Ordu savaşa hazır olunca Kral, bir kez daha askerlerine seslendi:

      “Ey genç adamlar! Kediye bir elçi yollamak lazım gelir. Becerikli, ihtiyatlı ve belagat sahibi bir elçi.”

      Bunun üzerine askerler bir ağızdan haykırdı: “Baş üstüne Kralımız, emirleriniz yerine getirilecek!”

      Aralarında tahsilli ve belagat sahibi bir fare hazır bulunmaktaydı. Bu fare, bir vilayetin yöneticisiydi. İşte Kral, Kerman şehrindeki kediye elçi olarak bu farenin gönderilmesini emretti. Henüz adı Kral’ın ağzından çıkmamıştı ki fare saflardaki yerinden fırladı ve çöl rüzgârları kadar hızla yol alarak cesaretle kedinin karşısına çıkıp şunları söyledi:

      “Farelerin Kralı’ndan elçi olarak geliyorum, acı ve yorgunluktan iki büklüm haldeyim. Şunu bil ki efendim seninle savaşmaya kararlı. Hatta şu anda ordusuyla birlikte başını koparmaya geliyor.”

      Kedi cevap olarak şöyle kükredi: “Git kralına söyle, gebersin! Ben ancak canım isteyince çıkarım bu şehirden!” Sonra Horasan’dan, yani Güneş’in ülkesinden Kerman’a birkaç savaşçı ve avcı kedi yollamaları için haberciler gönderdi.

      Kedi ordusu şimdi hazırdı. Kedilerin Kralı hemen ordusuna hareket emrini verdi. Kendisinin de ertesi gün savaş alanına geleceğine söz verdi. Her biri aç bir kaplanı andıran kediler, at sırtında çıkageldiler. Fareler de dişlerine kadar zırhlarını giymiş ve öfkeyle dolu halde küheylanlarına binmişlerdi. “Allah! Allah!” nidaları atan askerler kılıçlarını kınından çıkardılar. Böylece iki ordu çarpıştı.

      O kadar çok kedi ve fare öldü ki atlara ayaklarını koyacak yer kalmamıştı. Kediler yiğitçe dövüştü. Şiddetle saldırarak farelerin ilk hattını delip geçtiler, sonra ikinci hatta vardılar. O zaman pek çok emir ve şef öldürüldü. Savaşı kaybettiklerini düşünen fareler şu sözleri haykırarak kaçmak üzere döndüler:

      “Başlarınıza toprak atın yiğitler!”

      Ama sonrasında tekrar toplanarak peşlerinden gelen düşmanlarıyla yüzleştiler ve “Allah! Allah!” nidasıyla kedi ordusunun sağ kanadına saldırdılar.

      Atlı bir fare, arbedenin tam ortasında Kedilerin Kralı’na mızrakla vurdu. Kral bayılarak yere düştü. Fare, ayağa kalkmasına zaman bırakmadan üzerine çullanarak onu kendi krallarına tutsak olarak götürdü. Böylece kediler o gün yenilgiye uğrayarak asık suratlarla Kerman şehrine geri çekildiler.

      Kediyi bağlayıp bayıltana kadar dövdüler. Sonra ovada tamtamların sesleri ve sevinç çığlıkları yankılandı. Ardından Farelerin Kralı tahtına oturup kedinin huzuruna getirilmesini emretti.

      “Seni alçak herif!” dedi. “Niçin yiyip bitirdin ordumu? Şimdi Farelerin Kralı’nı dinle bakalım!”

      Kedi başını korkuyla eğip sustu. Birkaç dakika sonra şöyle dedi: “Ben ölümüne sizin kulunuzum.”

      Kral cevap verdi:

      “Bu kara suratlı köpeği idam alanına götürün. Katledilen kullarımın kanının intikamını almak için hiç vakit kaybetmeden bizzat gelip onu öldüreceğim.”

      Böylece filinin sırtına bindi. Muhafızları gururla önünden yürüyorlardı. Elleri bağlı kedi ise idam alanında ağlayarak beklemekteydi. İdam alanına vardıklarında kedinin henüz idam edilmemiş olduğunu gören Kral, cellada öfkeyle şöyle dedi: “Bu tutsak niçin hâlâ hayatta? Hemen asın onu!”

      Tam o anda bir atlı, dörtnala koşturarak şehirden gelip Kral’a şu sözlerle yalvardı: “Sefil kediyi affedin. Bundan sonra bize zarar vermeyecek.”

      Ne var ki Kral bu yakarışlara hiç kulak asmadan kedinin bir an evvel öldürülmesini emretti. Fareler çok korktukları için bu emri yerine getirmekte gönülsüz davranarak tereddüt ettiler.

      Tabii ki bu durum kralı çok kızdırmıştı.

      “Ah aptal fareler!” diye haykırdı. “Sizler kediye acıyorsunuz, oysa sizi tekrar kurban edecek.”

      Kedi, atlıyı görür görmez cesaretini yeniden kazandı. Avına atlayan bir kaplan gibi tek sıçrayışla yerinden fırladı ve bağlarını koparıverdi. Sonra beş bahtsız fareyi yakaladı. Hayal kırıklığı ve korkuyla dolan öteki fareler dört bir yana koşturarak şöyle haykırdı:

      “Allah! Allah! Vur onu! Tıpkı Rüstem’in savaş günü düşmanlarına yaptığı gibi kopar kafasını!”

      Farelerin Kralı olanları görünce bayıldı. Bunu gören kediyse hemen Kral’ın üstüne atlayıp tacını çıkardı. Sonra ipi Kral’ın boynuna sarıp onu astı. Kral hemen öldü.

      Ardından bütün fare ordusu hezimete uğrayana ve artık karşısına çıkacak tek bir fare dahi kalmayana dek bir sağa bir sola atlayarak fareleri yakaladı, yerlere çaptı ve öldürdü.

      Ayakkabı Tamirciliğinden Müneccimliğe

      Muhteşem İsfahan kentinde, Ahmet adında dürüst ve çalışkan bir adam yaşardı. Ayakkabı tamircisiydi. Sessizce yaşayıp gitmekti dileği. Güzel bir kadınla evlenmiş olmasaydı bunu kolayca yapabilirdi lakin karısı onunla evlenmeye tenezzül etmiş olmasına karşın Ahmet’in mütevazı yaşam koşullarından hiç de memnun değildi.

      Ahmet’in karısının ismi Sittâra’ydı. Mütemadiyen aptalca planlar yaparak zenginlik ve ihtişam peşinde koşuyordu. Ahmet bu planları asla teşvik etmiyordu ama karısına çok düşkündü ve onu mutlu eden şeyler hakkında tartışmaktan kaçınırdı. Karısının sık sık anlattığı gündüz düşlerine kuşkulu bir tebessümle veya başını


Скачать книгу