Anadolu Uygarlıkları. Oğuzhan Karadirek

Anadolu Uygarlıkları - Oğuzhan Karadirek


Скачать книгу
aslında Anadolu’daki insan izlerine dair bilgilerimize büyük katkılar sağlamıştır.

      Laboratuvar analizleri sonucunda Homo Erectus türüne ait olduğu belirlenen ve “Denizli Adamı” olarak isimlendirilen buluntuda tespit edilen veriler ise çok daha ilginçtir. Ölçülen kemik yaşı, 20-40 yaşları arasında öldüğünü göstermektedir. Ayrıca verem hastalığına sahip olduğu belirlenmiştir. Elbette buluntular arasında sadece Denizli Adamı’na ait kemik parçaları bulunmuyordu; geyik, fil, zürafa ve gergedan kemikleri de tespit edilmişti.

      II

      İlk İnsanlar ve İlk Çağlar: Prehistorik Dönem

      Öncelikle prehistorya kelimesini açarak başlayalım. Yunancada pre (πριν), “önce” anlamına gelirken historya (ιστορία) ise “tarih” demektir, yani “prehistorya” kelimesi “tarih öncesi çağları” işaret etmektedir. Yazının icadıyla insanlığın tarihi başlamış sayıldığı için, paleolitik çağ, mezolitik çağ, neolitik çağ ve kalkolitik çağ şeklinde adlandırdığımız dört evreyi içerisine alan döneme prehistorik dönem diyoruz. Peki, yazı hangi çağda başlıyor? Bronz çağında! Günümüzde Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan Mezopotamya’da ve antik Mısır’da yazının temelleri atılıyor fakat oralara daha gelmeden insanlığın ilk evrelerine göz atalım. Ne yer, ne içerlerdi? Nasıl barınırdı bu insanlar?

      III

      Taş Devri

      1. Anadolu’nun İlk Misafirleri ve Paleolitik Dönem

      (MÖ 600.000-10.000)

      Paleolitik, eski Yunanca paleos (πᾰλαιός) yani “eski” ve lithos (λίθος) yani “taş” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş ve genel akademik literatüre bu şekilde girmiştir. Türkçede ise eski taş ya da yontma taş olarak adlandırılmıştır.7

      Paleolitik dönem olarak bahsedilen bu dönem aslında insanlığın en uzun çağlarından biridir ve alt, orta ve üst paleolitik dönem olarak üçe ayrılmaktadır. Kısaca bu dönemlerden bahsedersek, alt paleolitik çağda insanlar vahşi hayvanlardan korunmak ve kendi aralarındaki mücadelelerinde kullanmak üzere çeşitli taşları sivrilterek ya da keskinleştirerek ilkel silahlar yapmışlardı. İklim, alt çağda daha ılımanken orta paleolitik çağda karasallaşmaya ve soğumaya başlamıştır. Karın zeminde kalma süresi uzamış ve buzlanmalar gerçekleşmiştir. Son evre olan üst paleolitik çağda ise insanlar artık mağara duvarlarına ve çevrelerindeki sert zeminlere çeşitli figürler ve desenler çizerek kendilerini ifade etmeye çalışmışlardır.

      Şimdi yönümüzü Anadolu’ya çevirelim ve buradaki ilk insanların izlerine göz atalım. Paleolitik dönemdeki ilk insan izleri, Denizli’nin Kocabaş mahallesinde bulunmuştur. Bulunan kafatası parçalarında yapılan analizler sonucu 1.200.000 yıllık olduğu tespit edilmiştir. Sadece Denizli değil, Konya’nın Dursunlu mahallesindeki maden ocağı çalışmaları sırasında da çeşitli örneklere rastlanmıştır. Buradaki incelemeler sırasında keşfedilen ilk insan kalıntılarının 900.000 yıl öncesine ait olduğu bilinmektedir. Ayrıca alanda avlanarak öldürülmüş çok sayıda hayvanın iskeletine de rastlanmıştır. Bunlar mamut, domuz, gergedan, geyik, aslan, ayı, at ve kuş türleridir. Özellikle bu alanda dikkat çeken en önemli buluntu, bir leyleğe ait tarak kemiğinde tespit edilen kesik izleridir. Bir diğer eski örneğe ise Niğde’de, Kömürcü köyü yakınlarındaki Kaletepe Deresi 3’te rastlanmıştır.

      Ayrıca İstanbul’da Yarımburgaz Mağarası; Antalya’da Karain, Beldibi, Belbaşı, Öküzini, Kızılin, Çarkini; Adıyaman’da Palanlı ve Kars’ta ise Çamuşlu, Anadolu’daki önemli paleolitik dönem yerleşimleridir.

      2. Ağaç Kovuklarından Mağaralara: Paleolitik Dönem İnsanında Barınma

      Dünyanın küresel bir buzul çağında olması ve insanın genetik doğası nedeniyle barınma ve ortama uyum sağlama ihtiyacı doğmuştur ve bu ihtiyaç, ilkel koşullarda giderilebilmiştir. O dönemin insanları kimi zaman ağaç kovukları arasına sığınırken, konargöçer durumlarda ise hayvan iskeletlerinden basit çadırlar kurup üzerlerine avladıkları hayvanların postlarını örterlerdi. Ayrıca hepimizin bildiği gibi mağaralar ve kaya oyuklarında yaşamışlardı. Mağaralar deyince insanın aklına mağaranın hepsini kullanıyorlar mı acaba sorusu geliyordur ancak durum öyle değildi. İlk insanlar çoğunlukla mağaraların giriş kısımlarına yerleşmiş ve rüzgârdan, yağmurdan ya da yırtıcı hayvanlardan korunmak için mağara girişlerine taşları üst üste dizerek setler yapmışlardır. Mağaralarda yaşayan insanların büyük bir aile ya da topluluk olarak oralarda barındıklarını da düşünmeyin. Çoğunlukla 15-20 kişilik gruplar buralarda yaşar ve ihtiyaçları doğrultusunda buraları terk ederek beslenme amacıyla yeni yerler ararlardı.8

      3. Önce Toplayıcılık Sonra Avcılık: Paleolitik Dönem İnsanında Beslenme

      Günümüzün gelişmiş gıda endüstrisini hesaba katınca aslında ilk insanlara göre oldukça farklı beslendiğimiz aşikârdır. Beslenme ihtiyacı öncelikle toplayıcılıkla gideriliyordu. İnsanlar ilk olarak çevrelerindeki yabani bitki ve meyveleri toplarlardı. Aynı husus et tüketiminde de söz konusuydu. Yırtıcı hayvanların avladıkları leşleri toplamak öncelikliydi. Gerektiğinde erkekler ava çıkardı; çok meşakkatli bu avlar aynı zamanda uzun yürüyüşler anlamına gelirdi. Bazen bir av yolculuğu 20 kilometreyi bulabiliyordu!

      Paleolitik dönem insanlarının besin olarak tükettikleri bitkiler çitlembik, alıç, zeytin, incir, fındık, acı bakla, ceviz, meşe palamudu ve bitki kökleridir. Domuz, geyik, yabani keçi ve koyun, sığır, tavşan, fare, balık, kaplumbağa, aslan, bizon, salyangoz, köpek, suaygırı, kuş gibi çeşitli hayvanları da avlayıp beslenme ihtiyaçlarını gidermişlerdi. Yalnız burada şunu eklemek gerekiyor: Bitkiler ve hayvanlar günümüzden oldukça farklıydı. Zaman içerisinde deneme yanılma yöntemi ve modern bilimle sebze ve meyveleri şu anki damak tadımıza uygun hale getirdik. Benzer şekilde hayvanların evcilleşme sürecinde de onları doğal koşullarından kopararak aslında küçülmelerine sebep olduk. Buradan çıkaracağımız bir sonuç da şu: Bugün yediğimiz birçok şeyin geçmişte belki de çok daha acımsı veya ekşi bir tadı ya da kendine has daha farklı bir lezzeti vardı.

      Ayrıca hayvansal ve bitkisel besinler yine çeşitli denemelerden geçiyor ve öyle tüketiliyorlardı. Örneğin günümüzdeki gibi hayvanın postunu yüzüp ateşte çevirme gibi bir uygulama söz konusu değildi. Avlanan hayvan, yanan ateşin üzerinde postu yüzülmeden kızartılırdı. Daha sonra yeni bir uygulama geliştirildi; ateşe atılan taşlar ısındıktan sonra avlanan hayvan bu taşların üstüne konuluyor ve burada pişiriliyordu. İlk insanların çeşitli bitki türlerini yedikten sonra zehirlenmesi ve ölmesi gibi acı tecrübeler sonucunda hangi bitkilerin yemeye uygun olduğu zaman içinde öğrenilmiştir. Bitkileri suda kaynatarak lezzetlenmelerini sağlamışlardır. Tatları uygunsa ve sağlık yönünden de bir sorun teşkil etmiyorsa, çiğ tüketimleri de söz konusudur.

      Burada şuna dikkat çekmek gerekiyor: Günümüz dünyasında popüler olmuş paleolitik diyetler ve modern yaşamda artan yüksek et tüketimi sayesinde, o dönemlerde yaşayan insanların beslenmesini ve yaşantısını anladığımızı zannediyor olabiliriz ancak bu insanların et tüketimi, modern toplumdaki tüketim miktarını asla yakalayamamıştı.

      Av için katedilen yol ve o av sonrasında bu av etinin muhafazası kolay işler değildi. Bu sebeple bu insanların modern insan gibi bol et tükettiği mantığını aklımızdan çıkarmamız gerekiyor.9

Скачать книгу

<p>7</p>

Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, s. 5.

<p>8</p>

Prof.Dr. Galip Akın, Paleolitik’ten Kalkolitik Çağ’a Barınma ve Yerleşim Yerleri, Alter Yayınları, Ankara, 2018, s. 21-26.

<p>9</p>

Ece Eren & İsmail Özer, “Eski Anadolu Toplumlarında Beslenme Alışkanlıkları”, Güncel Turizm Araştırmaları Dergisi, 2 (Ek1), 2018, s. 308-323.