Kalbe Meydan Okuma. Amy Blankenship
aşık değildi, ama… ‘Tanrım, ne düşünüyorum?’ Ellerini yumruk yapıp, onu gerçekten seven kişi hemen önünde dururken Shinbe hakkında böyle şeyler düşündüğü için kendi kendine öfkelendi. Suki’nin gerçekten nasıl hissettiğini öğrenmesi gerekiyordu.
İki koruyucunun neden kavga ettiği konusundan kaçmayı düşünmeden, “Suki, Shinbe’ye aşık mısın?” diye çabucak sordu.
Suki, soru karşısında yanakları kızararak arkasını döndü. Ona aşık mıydı? Merak etti. Evet ona karşı beslediği duygular vardı. Ama Kyoko’nun kastettiği biçimde aşık mıydı? Kafasını salladı. Asla bir erkeği sevmeyecekti. Özellikle de Shinbe’yi. Bu düşünülemezdi. Eğer Hyakuhei’yi öldürüp Shinbe’nin lanetini yok edebilirlerse onu sevebilirdi. Ama… hayır ona öylece aşık olamazdı. Daha fazla kalp ağrısını kaldıramazdı.
Kendi duygularıyla kafası karışmış biçimde Kyoko’ya döndü, “sorudan kaçıyorsun Kyoko! Senin yüzünden mi kavga ediyorlardı diye sordum?” Şimdi kendisi sorudan kaçınıyordu, ama dürüstçe cevap vermek veya düşünmek istemediği bir soruydu.
Kyoko içini çekip omuzlarını silkti, “bilmiyorum. Toya size ne olduğunu söylemedi mi?” Neden orada olmadığını merak ederek kapıya doğru bir bakış attı. “Ayrıca Toya nerede? O iyi mi?” Kyoko, Toya’nın yokluğunun ne olduğunu öğrenmelerini engelleyen şey olduğunu fark ederek ürperdi.
Suki patladı, “ne?!! Toya biz onu bulduktan sonra gitti. Pençeleri kan içindeydi Kyoko! O…” Sennin barakaya girince Suki’nin sözü yarım kaldı.
“Bağırmayı kesecek misin Suki?” şilteye oturup bir çubuk alarak önündeki ateşi karıştırdı. “Kyoko, gel otur. Ve bize bildiklerini anlat.”
Kyoko Suki’ye baktı. Arkadaşının kendisine karşı öfkeli olması hoşuna gitmiyordu. Neden böyle aniden birbirleriyle kavga etmeye başlamışlardı? Birbirlerinden hiç ayrılmamış ve hep birbirlerini savunmuşlardı… bir şeyler yolunda gitmiyordu. Oturdu ve onlara kaplıcada olanlardan başlayıp Shinbe’nin kendi zamanında ortaya çıkışına kadar olanları anlatmaya başladı.
Tabii ki öpücükten bahsetmedi, yalnızca iç çamaşırlarıyla olduğu için Toya’nın öfkelendiğini söyledi.
“Evet, aslında hepsi bu. Nihayet ben buraya gelmeden hemen önce uyandı. Gerçekten kötü bir durumda olsa da.” Ellerine bakarak başını salladı. “Büyükbaba, ayağa kalkıp tekrar hareket etmeye başlamasının en azından birkaç gün süreceğini söylüyor.”
Suki aniden başını kaldırdı, “ne? Senin zamanında kalamaz!” Tuhaf hissederek gözlerini hemen indirdi. Bu kıskançlık aniden nereden çıkmıştı?
Sennin elini Suki’nin koluna koydu, “sakin ol, eğer hala yaralıysa geri gelmek için yola çıkmasını istemezdin.”
Suki içini çekti, “ama bu çok uzun bir süre. Ona burada da aynı şekilde bakabiliriz.” Grubun dağıldığını düşünmek hoşuna gitmemişti.
Sennin kıkırdadı, “evet, ama onu buraya getirmemiz için zamanın kalbinden geçmesi gerekiyor. İzni olmayan bir şeyi yapmanın baskısı yaralarına fazla gelebilir.”
Kyoko ayağa kalktı, “gerçekten gitmekten nefret ediyorum ama yalnızca onun iyi olduğunu söylemek için geldim. Büyükbaba ve Tama onu deliye döndürmeden önce gitsem iyi olur.” Çantasını yerden aldı ve Kamui barakaya geri gelip gözleri birbirine kenetlendiğinde gergince gülümsedi.
Kamui, Kyoko’yu kendisine çekip sımsıkı kucaklamaktan kendini alamadı. Toya’nın Shinbe’ye ciddi bir zarar vermediğini bildiğinden çok daha iyi hissediyordu. Kyoko geri dönmediğinde en kötüsünü düşünmüştü.
Çok renkli gözleri sevgiyle parıldarken “Bu tarafta gözlerimi üzerlerinde tutacağım. Sen git Shinbe’yi geri getir” diyerek gülümsedi. Kendisinin de Suki gibi ona kızgın olmadığını bilmesini istemişti.
Kyoko ona bir kutu çikolata verirken gülümsedi, “hepsini hızlı bir şekilde hemencecik yeme. Karnının ağrımasını istemiyorum.” Elini, saçlarındaki ipeksi mor gölgelerden geçirdi ve o da onu kucakladı. İçlerinden biri kendisinden bunu esirgemediği için müteşekkirdi. Kamui her zaman en yumuşak kalplileri olmuştu.
Suki’nin duyamayacağı kadar yaklaşarak kulağına fısıldadı, “eğer Toya geri gelirse, kendisine onu görmem gerektiğini söyle.”
Kamui başıyla onayladı.
Suki, Kyoko’ya arkasını dönerek oturdu. “Shinbe’ye bir an önce iyileşse iyi olacağını söyle.” Burnunu çekti ve Kyoko gerçekten suçlu hissetti. Kamui’nin gitmesine izin verip Suki’yi tekrar rahatsız etmek istemeyerek diğerleri için getirdiği şeyleri kapının yanına bıraktı. Araç gereç ve eşyaları daha sonra bulacağını biliyordu. Vedalaştı ve Toya’nın nerede olduğunu merak ederek tek başına heykele doğru yürüdü.
*****
Zaman kapısının diğer tarafında Shinbe, büyükbabanın mantıksız konuşmalarını kendi düşüncelerinde boğmayı deneyerek gözleri kapalı bir şekilde yatakta uzanıyordu. ‘Kyoko ne zaman kendisini kurtarmaya gelecekti?’, zihninden deli bir adam gibi güldü. Evet, şu anda onu kurtarabilecek tek kişi o idi.
Yaralıyken bile onu düşünmekten kendisini alamıyordu. Bu, tanrının ona günahlarının bedelini ödetme şekli olmalıydı. Eğer Toya bütün gerçeği bilseydi şu anda nefes almıyor olacağının tamamen farkındaydı.
Tam olarak düşünmelerini istediği şey bu olduğu için her zaman, Toya da dahil herkes onun Suki’yi istediğini düşünmüştü. Suki’nin romantizmle işi olmazdı, bu da kızı… bilmeden yalanının büyük bir kısmına dahil olurken güvende tutuyordu. Kyoko’nun kollarındaki görüntüsü aklında canlanırken uykuya geri döndü.
*****
Kyoko, karışık duygularla yavaş yavaş heykele doğru yürüdü. Toya neden kaçmıştı? Ve şimdi diğerlerini uzun süre endişeli bir şekilde beklettiği için kendisini bencil hissediyordu. Toya’nın onlara neler olduğunu anlatacağını düşünmüştü. Bütün her şey kontrolden çıkmaya başlıyordu. Hala parçalanmış tılsımı bulmaları gerekiyordu ve Hyakuhei bir yerlerde muhtemelen hepsini öldürmek için plan yapıyordu. Şu anda tüm çete dağılıyor gibiydi.
Toya, heykele doğru giden Kyoko’yu izledi. Geldiğinde kokusunu almıştı ve Shinbe’nin yanında olmadığını fark edince onu aramaya çıktı. Demek ametist koruyucu hala Kyoko’nun zamanındaydı… ve şu anda o da oraya geri dönüyor gibi görünüyordu.
Toya döndüğünden beri, çok uzakta olmayan bir mağarada kalıyordu. Shinbe ile yaptığı kavga yüzünden üzgün değildi, ama yine de ona bu kadar zarar vermek istememişti. Fakat Kyoko buna inanır mıydı? Altın rengi gözbebekleri karanlık ağaç tepelerinden onu izledi. Shinbe’nin yanına dönmeden önce onunla konuşması gerektiğini biliyordu.
Kyoko zamanın kalbine geldiğini anlayarak başını kaldırıp baktı. Daha önce dikkat bile etmediği düşüncelerde kaybolmuştu. İçini çekip cesaret toplayarak çenesini kaldırdı geri döndüğünde Shinbe ile konuşması gerektiğine karar verdi.
Gözünün kenarıyla bir hareket gördüğünde yarı yolda durdu. Göz açıp kapayana kadar Toya heykelle arasında dikiliyordu. Gözlerinin üzerine kalkan gibi düşmüş olan düzensiz kaküllerinin arasından rahatsız edici gözlerle ona bakarken hızlı inişi yüzünden saçları ve kıyafetleri hala dalgalanıyordu.
Neden en tuhaf