Kalbe Meydan Okuma. Amy Blankenship
beklediği gibi pat diye düşmek yerine yumuşak mavi bir ışık tarafından sarıldığını hissetti. İlk düşüncesi, düşmelerinden hemen önce Toya kendisini boğduğu için, ölüyor olması gerektiğiydi. Yavaşlatılmış çekimden çıkarken gizemli sis kayboldu ve sertçe… yere indiler. Toya’nın elleri hala boynundaydı.
Shinbe, duyuları hızla geri gelirken ellerini Toya’nın kollarına uzattı ve koruyucunun ellerini kendisinden uzaklaştırmayı başardı.
Toya sırtüstü düştü ve Shinbe onu itip uzaklaştırdı. O anda nerede olduklarını anladı. “Bu da…?” Toya karanlığa doru bakarak başının üstündeki çatıyı gördü. Kyoko’nun zamanına mı kaymışlardı? Shinbe, Kyoko’nun lanet olası zamanında mıydı? Toya ahşap zeminden kalkarken “hayır!” diye hırıldadı ve öfkeyle Shinbe’ye baktı. Kendisi dışında hiçbir koruyucu zamanın kalbinden geçememişti. Buraya gelmesine izin verilen tek koruyucu kendisiydi. Toya’nın kanı kıskançlıkla yandı.
Toya, “şimdi seni gerçekten öldüreceğim!” diyerek Shinbe’ye tekrar saldırdı ve başının kenarına bir darbe aldı.
Shinbe göründüğü kadar zayıf değildi. Başını sallayıp ayağını kaldırdı ve hızla inerek Toya’ya yandan vurup onu yuvarladı.
Toya, yan tarafı tapınağın duvarına çarparken homurdandı.
Shinbe nefesini kontrol etmeye çalışıp hızlı hızlı soluyarak ahşap duvara yaslandı. Ceketi yer yer yırtılmıştı ve Toya’nın vuruşu yüzünden kafası zonkluyordu. Sahip olduğu tek yüzü ifadesi olan… deli gibi öfkeli haline bürünmekte zorluk çekmeyen Toya’ya bir bakış attı.
Toya çömeldi ve bağırdı, “buraya gelmene izin verilmedi!” Shinbe’ye doğru tekrar atıldı ama Shinbe son anda çekilince güm diye duvara çarptı.
Toya daha güçlü olabilirdi, ama Shinbe daha hızlıydı. Bunu savuştururken bir tanrıya bile zarar verebilecek olan bir yaşam gücü patlaması ateşledi.
Toya sırtüstü çakıldı ama öfkesi bir şey hissetmesine izin vermiyordu. Cıva rengi gözlerle Shinbe’ye bakarken dudağındaki kanı sildi. Sakinleşmesi gerekiyordu ama bunu düşündüğü anda bile öfke bu düşüncesini bastırıyordu. İstediği şey Shinbe’ye gerçekten kötü bir şekilde zarar vermekti. Shinbe’nin avuçlarını bacaklarına koyarak duvara yaslanıp nefes almaya çalışmasını izledi ve onu ceketinden yakalayıp tapınağın kapısından dışarı fırlatmak için bunu fırsat olarak kullandı.
Koruyucular ölmezdi… en azından teori buydu… bu bir yalandı. Hyakuhei babalarını öldürmüştü ve hiç kimse ölümsüz değildi. Shinbe yuvarlanarak durmadan önce çakıllarda kaydı ve gözlerindeki kan ile toprağı sildi.
*****
Kyoko, kendisini neyin korkutup uyandırdığını merak ederek yatağında uzanıyordu. Gümbürtüler ve boğuk homurtular duyduğunda büyükbabanın televizyon seyrettiğini varsaydı. Tama odasına daldığında neredeyse korkudan ödü kopacaktı.
“Kyoko!” Tama pencereyi işaret etti. “Bir… birisi avluda… kavga ediyor,” Kyoko bakmak için pencereye koşarken zar zor kekeledi. Bahçenin kenarında duran aydınlatma direğini belli ki yıktıkları için tam anlamıyla bir şey göremiyordu.
Tama gözlerini avluya dikmiş bir şekilde yanında dikilirken evin daha yakınında, verandadan kırmızı-siyah bir ışık ortaya çıktı.
Parmağıyla işaret etti, “bunlar, bunlar…”
Kyoko, panik kendisini sararken “Toya!” diye bağırdı. Ne ile savaşıyordu… bir iblis… kendisinin dünyasında? Aniden havaya kaldırılıp küçükken tırmandığı devasa ağacın arkasına fırlatılmasını izledi. Sorun şuydu ki… eğer bir hayaletle savaşmıyorsa, onu fırlatan herhangi bir şey görmemişti.
“Tama, git büyükbabayı uyandır. Toya’ya yardım etmem lazım.” Çabucak manevi yayını kavradı ve Tama şok olmuş bir halde orada dikilirken kapıdan çıktı.
Yayında şimdiden manevi bir ok hazırlamış olarak, çıplak ayaklarla avluya koştu. Oku bırakmadan önce hedefini görmeye çalışarak, bir yerine iki koruyucu olduğunu anlayıp şok oldu. Bu yarı yolda donup kalmasına neden oldu.
Tapınağın dış duvarına doğru düşüşünü izlerken “Shinbe,” diye fısıldadı. Kalbinde büyük bir göçük bırakmasını saymazsak, darbeyi onunla tam olarak aynı şiddette hissedebiliyormuş gibiydi. Yandan gelen hareketi fark etti ve zümrüt yeşili gözlerini oraya doğru çevirdi. Bu Toya idi ve Shinbe’ye tekrar saldırmak üzereydi.
Yayını yere fırlatarak, yalnızca gümüş koruyucu üzerinde işe yarayan uysallaştırma büyüsünü kullanmak için elini havaya kaldırdı.
“Toya! Hayır!” diye bağırdı.
Toya uçuşunun ortasındayken, yüzü sert toprak zemine gömülerek bir ton tuğla gibi yere çakıldı.
Kyoko çimenlerin üzerinde aceleyle kayarak Shinbe’ye doğru koştu. Yanında dizlerinin üstüne çökerken iyi bir durumda olmadığını bilerek dudakları aralandı. “Shinbe, iyi misin?”
Shinbe bir gözünü aralayarak dikkatle Toya’ya baktı.”Bunun acıtmış olması gerekiyor,” gülmeye çalıştı ama bunu yapamadan bayıldı.
Toya, yüzükoyun yattığı yerden Kyoko’ya bakıp dudaklarının titreme biçimine karşı homurdandı. Shinbe’nin söylediğinden sonra nasıl bu zamparanın tarafını tutardı?
Kyoko gözlerinden yaşlar boşanarak ona doğru döndü. “Ne yaptın sen?”
Erkek kardeşi ve büyükbabası koşarak avluya gelirken cevaplama fırsatı olmadı. Büyükbabası elinde iblis listesiyle, torununa zarar vermeye cüret edebilecek herhangi bir şeyi dümdüz etmeye hazırdı.
Kyoko ne yapacağını bilemeyip hıçkırarak ağlamaya başladı. “Shinbe’yi eve götürmeme yardım et.”
Tama ve büyükbaba Shinbe’yi eve götürmek amacıyla taşımak için kaldırırken bir şey sormadı. Büyükbaba yalnızca gözlerini kısarak Toya’ya bakarken Tama ona bakmayı bile reddediyordu. Toya’yı hala yerde yatarken bırakıp yürüyüp gittiler.
Toya kıpırdama zahmetinde bulunmadı. Eğer eve girmeye cüret ederse, Kyoko’nun üzerinde lanet büyüsünü tekrar tekrar kullanacak kadar öfkeli olduğunu biliyordu. Bu adil değildi. Yalnızca onu koruduğunu anlamıyor muydu?
Kalbi ağırlaşmış bir halde dönerken ayışığı koyu saçlarındaki gümüş rengi gölgelerden yansıdı. Kendisini yerden kaldırarak zamanın kalbinden geri döndü.
*****
Güneş kız heykelinin üstüne yükseldiğinde Toya hala neler döndüğünü anlamaya çalışarak alanda volta atıyordu. Shinbe nasıl zamanın kalbinden geçebilmişti? Bunu yapmasına izin verilmiyordu işte. Soru, onu deli ederek kafasında dönüp durdu.
Suki, Kamui ve Kaen ile beraber Toya ve Shinbe’yi aramak için alana geldi. Toya’yı görüp ona el salladı.
Toya, ‘lanet olsun tek ihtiyacım olan buydu,’ diye içinden küfrederek Suki’nin yaklaşmasını izledi. Kız, konuşmadan önce durup uzun bir an boyunca ona baktı ve gözlerindeki endişeli ifade adamın gardını düşürdü.
“Toya, iyi misin? Ne oldu?” yüzüne dokunmak için elini uzatınca o bundan kaçındı. Yüzünü bezemiş olan iyileşmekteki yaralar ile elleri ve kıyafetlerindeki kurumuş kana baktı. Bakışlarını tekrar ellerine çevirdi. Toya kanın böyle