Kalbe Meydan Okuma. Amy Blankenship
arkasından ayaklarını vurarak içeri girdi. Odayı geçip karşısındaki duvara yaslanarak oturarak “Shinbe’yi bir daha öptüğünü görmezsem iyi olur!” diye homurdandı.
Kyoko söylediği veya daha ziyade emrettiği şeyi tam olarak anlayarak öfkeyle ona baktı. ‘Bu ne cüret’ zümrüt yeşili gözlerinden kıvılcımlar çıkmaya başladı.
“Kimi ve ne zaman istersem öpeceğim,” diyerek öfkeyle ayağa kalktı ve uyku tulumunu rulo yaparak çantasını alıp kapıya yöneldi.
Toya ayağa fırlayıp üzüntülü bir bakışla onu takip etti. “Lanet olsun, nereye gittiğini sanıyorsun?” Onu gitmesine neden olacak kadar çok kızdırmamıştı. Shinbe’nin ona dokunarak çok fazla şey elde ettiği gerçeği hoşuna gitmemişti.
Kyoko eli kapının pervazında, sırtı ona dönük halde durdu, “Toya,” yavaşça dönerek elini ona doğru kaldırdı ve öfkeli bir gülüşle, ne kadar nefret ettiğini bildiği uysallaştırma büyüsünü yaptı. “Kapa çeneni!”
Toya bir dizi lanet sıralayarak yere çarptı. Kyoko ayaklarını vurarak kapıdan çıktı Shinbe’yi geçerek eve gitme niyetiyle kız heykeline doğru yürüdü.
Shinbe sırtı barakaya dönük, yüzünde hafif bir sırıtışla dikildi. Kyoko’nun söylediği şeyi duymuştu ve Toya’nın yere çarptığını da duyunca sırıtışı iyice genişledi. Kyoko dışarı çıktığında orada dikildiğini görmemişti, bu yüzden ormana doğru yürürken onu takip etti.
Bölüm 4 "Gitme"
Kyoko, zamanın kalbinin olduğu bahçeye gelince yavaşça kız heykelinin önündeki çimlere oturup heykelin yüzüne baktı. Kendi görünüşünü yansıttığını bildiği yüze odaklandı. Bu görüntü, heykelin anısına yapıldığı, kendisinin soyundan geldiği kişiye aitti. Eğer aynı dönemde yaşasaydılar ikiz olurlardı.
Kyoko neden burada, çimlerin üzerinde oturduğunu hatırlayarak bu düşünceyi kafasından uzaklaştırdı. Düşünceleri, kendisi dinlemek için orada bile değilmiş gibi kendi aralarında çatışmaya başlamıştı.
‘Toya tam bir pislik!’ Daha yeni dönmüştü ve ‘onun tek yapabildiği bağırmaktı.’ Bazen ondan… ‘nefret ediyordu… tamam, belki bu doğru değildi.’ Kyoko içini çekti, ‘Kendime yalan söyleyemem. Toya’yı seviyorum ve etrafta buna şahit olacak kimse yokken… o da sık sık beni sevdiğini kanıtlıyor.’ Kyoko düşünceli bir şekilde gözlerini kıstı. “Ama sonra gidip bunu mahvetmek zorunda.”
Eve gidiyordu ve belki bir daha asla geri dönmezdi. Ellerini, kendisini eve götüreceğini bildiği şekilde heykelin üzerine koyma niyetiyle ayağa fırladı.
‘Ama o zaman Shinbe’yi bir daha asla görmeyeceksin.’ Gözleri büyüdü ve zihninde bağırdı, ‘Ona karşı bir şeyler hissediyorsun!’… ‘Bu çok gülünç,’ diye kendi kendine itiraz etti, ‘onu rüyamda gördüğüm için böyle duygular hissediyorum, bunun hiçbir anlamı yok.’ Geriye doğru heykelden uzaklaşıp elini tereddütle aşağı indirdi ve serin bir taşa yaslanarak tekrar oturdu.
‘Ama ya o da sana karşı bir şeyler hissediyorsa? Eğer öpücük daha ileri gitseydi o da seni öper miydi?’ ‘Tekrar öpen kimdi? ‘Ama o oyuncu biri… herhangi bir kadını öperdi.’ ‘Ve Toya’ya karşı seni savundu.’ ‘Yalnızca tehdit edildiğini hissettiği için, ayrıca Shinbe zaten böyle biri.’ Derinden gelen bir ses onu karmaşık düşüncelerinden çıkardı.
“Kyoko,” Shinbe boğuk bir sesle ona seslendi. Kyoko birden başını kaldırdı ve düşündüklerini duyduğunu hissederek kızardı.
“Eee, selam,” yüzünde olduğunu bildiği kızarıklığı görmediği umuduyla bakışlarını ondan uzaklaştırdı.
“Eve mi gidiyorsun?” konuşurken birkaç yavaş adım attı, “Toya’nın davranışından sonra gerçekten de seni suçlayamam.” Shinbe, kalkmasına yardım etmek için elini ona uzatarak önünde diz çöktü. Uzatılan eli tutup ayağa kalktı ve eteğindeki tozu silkeledi.
“Ben yalnızca onun etrafta olmasına bazen dayanamıyorum, Shinbe… ben… başına açtığım bütün belalar için gerçekten üzgünüm,” heykele doğru bir adım attı.
Shinbe Kyoko’nun gitmesini istemiyordu, ama bunu bir kez aklına koyduğunda onu durdurmanın yolu olmadığını biliyordu. Toya gitmemesini söylediğinde bundan ne kadar nefret ettiğinin farkındaydı ve kendisine de aynı nedenle kızmasını istemiyordu. Ama aslında o da Toya gibi hissediyordu… gitmesini istemiyordu.
Gerçek duygularını içinde tutarak onu neşelendirmeye çalıştı. “Sorun değil Kyoko. Ne zaman istersen başıma bela açabilirsin,” yavaşça ona uzanıyormuş gibi yaparay sırıttı.
Kyoko her santimetrede kendisine yaklaşan eli kaçırmadı. Kıkırdayıp adama güldü. Sonrasında ise gitmişti.
Gülüşü bocalamaya dönerken, Shinbe gözlerini heykele dikerek orada durdu. Ona gitmemesini söylemek istemişti. Onu okşamak gibi bir niyeti yoktu… eh, belki biraz. Bu hareketi, gitme konusunda rahat hissetmesi ve aralarında hiçbir şeyin değişmediğini bilmesi için yapmıştı. Kızın üzgün olduğunu söyleyebilirdi ve tek istediği gülümsediğini veya üzüntü ile öfke dışında başka duygular da gösterdiğini görmekti. Kendisine güldüğünde planı düşündüğünden daha fazla işe yaramıştı.
Shinbe’nin tekinsiz ametist rengi gözleri heykelden uzaklaştı. Zaman kapısının onu kendisinden uzaklaştırabilme yeteneğinden nefret ediyordu ve kızı kendi dünyasında da izleyebilmeyi diledi… yalnızca bir kez. Gözleri çekici bir biçimde karardı, sonra Toya’nın onu kendi dünyasında takip edebildiği düşüncesinin kıskançlığıyla kısıldı. Neden zaman kapısı yalnızca gümüş koruyucuyu seçmişti? Bu hiç adil değildi. Toya onun tek koruyucusu değildi.
*****
Kyoko kendisini heykelin diğer tarafında bulduğunda, tapınak evinin mahremiyetinde uzanmış, başını sırt çantasına koymuş ve gözlerini kapatıyordu. Şu anda hiç kimseyle karşılaşmak istemiyordu.
Shinbe’nin onunla seviştiği düşüncesi tekrar aklına gelmişti. Neden onunla ilgili böyle bir rüya görmek zorundaydı? Bu yalnızca… ‘Neler düşünüyorum?’ diye kendi kendine sordu. Bunu düşünmeyi kesmesi gerekiyordu.
Hiç şüphesiz Shinbe ve Suki, bunu kabul etmeseler bile birbirlerinden hoşlanıyorlardı. Dahası, o her kadına asılıyordu. Shinbe böyleydi işe.
Kyoko yavaşça ayağa kalkıp heykeli koruyan tapınak evinden çıktı. ‘Sadece odama gidip çalışacağım. Evet, sonra yarın okula gideceğim ve her şey iyi olacak. Hatta arkadaşlarımı çağırıp onlarla bir süre dışarıda takılabilirim.’ Kyoko yolda durdu ve sesli bir şekilde “yeni kural, arkadaşlarınlayken meyve yemek yok,” diye yüksek sesle düşünürken gözleri neredeyse şaşı bir hal aldı.
*****
Toya yavaşça heykele doğru yürürken hala kıskançlığıyla mücadele ediyordu. Kyoko’yu takip edip bunu düzeltmek niyetindeydi. Kendisine karşı öfkeli olduğu düşüncesine katlanamıyordu.
Hisleri harekete geçerek ona yalnız olmadığını söyledi. Baktığında, eskiden orada bulunan unutulmuş bir kalenin kalıntılarından kalan, etraftaki bir kayaya yaslanmış Shinbe’yi gördü. Silahı kucağında dururken elleri düzgünce yağmurluğunun içine sokulmuştu. Başını arkaya yaslayıp gözlerini uyur gibi kapatmıştı.