Kalbe Meydan Okuma. Amy Blankenship
tamamen telaşlandı. Dudakları çok davetkardı… yalnızca… eğilip… elinde tuttuğu aspirine baktı. Odaklan.
“Evet, küçük iğrenç şeylere benziyorlar,” diyerek ne oldukları hakkında hiçbir fikri olmasa da onlara baktı. Kapı aniden açıldı ve suçlulukla başını kaldırıp Suki ve Kamui’nin bir sürahiyle geldiğini gördü.
Suki bezgin bir halde Shinbe’ye baktı, “ne yapıyorsun koruyucu?”
Shinbe, Suki’nin gizlice aklını okuyup veya ona benzer bir şey yapıp yapamayacağını merak ederek geri çekildi. Yanlış bir şey yaptığında… ya da en azından düşündüğünde, bunu bilmek gibi esrarengiz bir mahareti vardı.
Kyoko, Shinbe’nin yanlış bir şey yapmadığını bilerek “ah Suki, lütfen çabuk bana biraz su ver. Bu ilacı ne kadar hızlı alırsam o kadar hızlı daha iyi hissedeceğim,” dedi.
‘Kyoko, beni kurtarıyor!’ Shinbe neşesini kendisine sakladı.
Suki bardağa su doldurup dün öğleden sonra erkenden gelmemesi yüzünden Toya’nın nasıl aksilik yaptığı konusunda gevezelik etmeye başladı.
Shinbe duvara yaslanıp konuşmayı yarım yamalak dinleyerek Kyoko’yu izledi. “… eğer bana bir kez daha bağırsaydı sanırım…” Seni kollarıma alıp şuursuzca öpmek. “… tam bir kabadayı…” Seni çok fena istiyorum Kyoko. “…ve davranış şekli…” Shinbe yerinde duramayarak sırrını ne kadar daha tutacağını merak etti, artık ona sahip olmuştu. “… bu doğru değil mi?”
‘Ne? Birisi ona bir şey mi sormuştu?’ İkisi de cevabını beklerken Shinbe bakışlarını Suki’den Kyoko’ya kaydırdı.
Ne ile ilgili konuştukları hakkında hiçbir fikri olmadan güvenli çıkışa yöneldi, “Neden, evet. Bence kesinlikle haklısın Suki. Eğer izin verirseniz gidip Toya ile konuşmalıyım.” Bunu söyleyerek hızla kapıdan kaçtı.
Suki ve Kyoko kapının ardından kapanmasını izlediler ve ikisi de kıkırdadı.
Shinbe küçük yapının dışına çıktı ve çabucak duvara doğru yaslandı. Ellerini başının iki yanında serin ahşaba koydu ve alnını ahşap kaplamalara vurdu. Acı, zihnini boşaltmasına her zaman yardım ediyor gibiydi. Yalnızca, bu sabah bu daha yavaş oluyordu. Geçen geceden sonra duygularını kontrol altına alamıyordu. Şimdi her zaman olduğundan daha kötüydü.
Onu okşarsa, Suki kendisine vurabilirdi ama Kyoko’nun bedenine dokunduktan sonra bunu yapmak doğru değilmiş gibi geliyordu. Bundan sonra, kendi elini kesmek istemeden ondan başka kimseye dokunamamaktan korktu. Eşini seçmişti ve o bunu bilmiyordu bile.
Toya bir buçuk metre ilerde durmuş kardeşini izliyor ve ondan yayılan suçluluk dalgalarını hissediyordu. Koruyucu olmanın getirilerinden biri de etrafında olup biten şeyleri Kyoko’nun tabiriyle bir yalan dedektörü gibi hissedebilmendi.
Koyu kaşını kaldırarak,”ne yaptın, yine Suki’yi mi okşadın?” diyen Toya kardeşinin sesiyle ürktüğünü görünce kaşlarını çattı.
Shinbe, ürkmüş, koyu menekşe rengi gözlerini birden Toya’ya çevirdi ve duvardan uzaklaşarak kendisini toparladı. “HAYIR! Ben… şey, bilirsin…” kendi kekelemesi karşısında kaşlarını çattı. Soğukkanlılığını bir kez daha kazanarak kendisini sakinleşmeye zorladı. Sesine bilgelik katıp Toya’nın da aynı tavsiyeye uyacağını umarak, “sadece dışarı çıktım, böylece gürültü yapıp akşamdan kalma Kyoko’yu rahatsız etmeyeceğim,” dedi.
Toya gırtlağının gerisinden homurdandı, “hala nasıl sarhoş olduğunu bilmek istiyorum. Sanırım şimdi gidip öğreneceğim.” Öfkeyle yanından geçerken Shinbe uzanıp sıkı bir şekilde kolunu tutunca durdu. Toya karşı koyan bir el hareketiyle öfkeli bir şekilde aşağı bakarak kardeşinin ne yaptığını sandığını merak etti.
Shinbe, Toya’nın altın rengi gözlerine gümüş gölgelerin düşmesini izledi ve çabucak kolunu bıraktı. Kararlı bir sesle, “yerinde olsam bunu yapmazdım, tabii zeminin tadına bakmak istemiyorsan,” demeye cesaret etti. Toya’nın uysallaştırma büyüsünü hatırladığını fark edince sırıtışını gizledi.
Toya, “başlamak için bu hale gelmekten daha iyisini düşünmeyi öğrenmeli,” diye mırıldanarak kapıya arkasını dönmeden önce kardeşine düşünceli bir bakış attı. Suki avcı silahlarıyla kapıdan çıkarak arkasında belirip kafasını vurunca aniden başını tutarak iki büklüm oldu.
“Ah, bu da ne içindi?” diyen Toya öfkeyle ona baktı.
Suki dikilip, ‘ne için olduğunu biliyorsun’ der gibi ona baktı. Onu hiçbir zaman incitmeyeceğini bilerek “aşırı koruyucu olma,” deyip bakışlarına karşılık verdi. “Kyoko bana geçen gece ne olduğunu söyledi.”
Shinbe hayatının gözlerinin önünden geçmeye başladığını hissetti. Nefes almayı kesip Toya’nın kendisini öldürmesini bekledi.
Suki devam etti, “zamanın kalbinin diğer tarafındaki arkadaşları onu alkollü bir toplantıya götürmüşler,” yaptığı etkiyi görmek için durdu, “hiçbir şey içmemiş. Ama bunun yerine çok fazla meyve yemiş, ne var ki bunun çok güçlü bir alkole batırıldığını öğrenmiş,” dudakları seğirdi. “Ama o zamana kadar çoktan sarhoş olmuş.”
Toya homurdandı ve içeri girip ona aptallığından dolayı bağırmak için döndü ama sonra yine Suki’den uyuşturucu bir darbe aldı.
“Onu yalnız bırak, daha yeni uyumaya gitti. Ve bugün herhangi bir yere gidebileceğini sanmıyorum. Yani onu dinlenmesi için burada bırakmayı öneriyorum. Kristal tılsımı bir günlüğüne onsuz da arayabiliriz.”
Neden çok tuhaf davrandığını merak ederek Shinbe’ye bakmak için döndü. Genelde öğlene kadar onu en az on kez okşamayı denerdi. “Shinbe bu sabah iyi misin?” yakınına gitti ve gözlerinin biraz daha parlak olduğunu görerek bakışlarını soluk yüzüne dikti.
Shinbe, Suki’nin yüzüne yakın olduğunu fark edince hayata döndü. Hızla bir adım geriledi ve söylediği şey kafasına dank etti. Hafifçe iç çekip başını sallayarak, “Suki aslında hayır, kendimi çok iyi hissetmiyorum,” dedi. Numara yapmasına da gerek yoktu çünkü geçen geceden beri duyduğu rahatsızlık yüzünden gerçekten de aklını kaybedecekmiş gibi hissediyordu.
Toya, burnunu kardeşine doğru hışırdatarak, “evet gerçekten de pislik gibi görünüyorsun. Belki Kyoko’ya göz kulak olman için seni burada bırakmalıyız,” dedi. Sonra gözlerini ametist koruyucuya doğru kıstı. “Ama eğer ona dokunursan bana söyleyecektir.” Toya, uyarısının açık ve net şekilde duyulduğunu bilerek Suki’ye döndü. “Gidip Kamui’yi getirmek ister misin yoksa bunu ben mi yapayım?” diye, silahını tekrar kafasında hissetmek istemeyerek sordu.
Suki omuz silkti, “onu ben getireceğim. Sen,” parmağını göğsüne bastırarak itti, “dışarıda kal.”
Shinbe, hasta olduğunu aklında tutmaya çalışarak gülmesini bastırdı. Bunu nasıl başarmıştı? Toya kendisi de bir koruyucu olarak, koruyucuların hastalanmadığını bilmeliydi… en azından hiç böyle birisine denk gelmemişti. Yine de… Kyoko ile kalma, bütün gün onunla yalnız olma fikri… eh, bu cezbedicilik çok fazlaydı.
Shinbe, Suki Kamui’yi getirmeye giderken Toya’nın arkasından öfkeyle bakmasını izledi ama dışarıda kaldı. Birkaç dakika sonra Kaen de Kyoko’nun kapısını dikizleyerek onlara katıldı. Shinbe, eğer başları belaya girerse Kaen’in Kamui’ye göz kulak olacağını biliyordu. Bir koruyucu