Kalbe Meydan Okuma. Amy Blankenship
oturup yarasını görmeye çalışarak yağmurluğunu çekiştirdi. Kıyafeti göstererek “Shinbe, bunu çıkarabileceğini düşünüyor musun?” diye sordu. “Bütün bu kanın nereden geldiğini bulmalıyım.”
Sesi hala nefes nefeseydi ve kulağına yumuşak, neredeyse baştan çıkarıcı geliyordu. Aslında ne kadar umrunda olduğu konusunda öyle şaşırmıştı ki ona kıyafetlerini çıkarmasıyla ilgili hayallere dalmayı unuttu.
Shinbe cübbemsi ceketi çıkardı ve altındaki buz mavisi gömleğin düğmelerini çözdü. Omuzlarından düşüp kollarının üzerinden etrafını saran göle yayılarak göğsünü ve kalçasındaki yarayla beraber sıkı karın kaslarını da açıkta bıraktı. Aşağıya eğildi ve daha iyi görebilmesi için gevşek pantolonunun bu kısmını birkaç santimetre indirdi, ama sertleşmesini gizlemek için kolunu kucağında bıraktı.
Kyoko, onu çevreleyen şey yerine yaraya odaklanmaya çalışırken yutkundu. Sakin kalmak için açıkta kalan tenine elini koyarak beyaz kumaşı sıkıca bastırıp kızıla dönmesini izledi. Elinin altında kaslarının gerildiğini hissediyor ve bu koluna bir sıcaklık yayılmasına neden oluyordu. İrkilmiş zümrüt yeşili gözleri hızla onunkilere çevrilip ametist rengi gözlerine kenetlendi.
Gözleri buluştuğunda kızın yanaklarının kızardığını fark etti ve dokunduğu yerde etinin ısındığını hissederek buna şaşırdı. “Kyoko, iyi misin?” Tekrar havluya bakarak kanın durup durmadığını görmek için onu çekerken başıyla zayıf bir şekilde onaylamasını izledi. Durduğunu görünce havluyu ıslatmaya gitti, böylece kalan kanı da temizleyebilirdi.
Shinbe kendi kendisine, ‘bütün kan başka br bölgeye gittiği için kanamanın durmasında şaşılacak bir şey yok’ diye düşünerek aşağıya baktı. Kız geri gelip önünde diz çökerek kendisine sutyen takılı göğüslerinden başka bir manzara sunarken bu düşünceyi çabucak kafasından atıp iç çekti. Koyulaşan ametist bakışları yüzüne döndü. Eğer ağırbaşlılığını koruyacaksa onun üzerine bir şeyler giymesi gerektiğini biliyordu.
Kyoko kanı derisinden yavaşça temizlerken boğuk, gergin bir sesle adını söylediğini duyduğunda çok, çok nazikçe yaptığına emin oldu. Yaptığı şeyi durdurup yüzünü ona doğru kaldırdı. Gözleri adeta parlıyordu ve şu anda olduğundan büyük görünüyordu. İkisi de sessiz dururken dikkati yavaşça dudaklarına kaydı.
Shinbe kızın dudaklarının aralanmasını izledi ve bedeni, aralarındaki mesafeyi kapatırken kendiliğinden ona doğru hareket etti. Dudaklarını, yalnızca fırtına öncesi sessizlik gibi kuş tüyü gibi bir öpücükle onunkilere değdirdi… nefesi kızın yanağını ısıttı. Sonra kırmızı-siyah bir karaltı kükreyerek ona çarptı, öyle ki koruyucu güçleri tam da yeni iyileşmişken yarası acıyla zonkladı.
Shinbe geriye savrulup şimdi çok öfkeli bir şekilde tepesinde dikilip ikiz hançerlerinden birini dosdoğru gırtlağına doğrultan Toya tarafından yere çarpıldı.
Toya öfkeyle titreyerek, “Kyoko’yu öperek ne halt ettiğini sanıyorsun seni piç?” diye bağırdı. Shinbe’nin Kyoko’yu öptüğü görüntünün izi sonsuza kadar gözlerinden silinmeyecekti. Çileden çıkmış bir halde “onu sana emanet ettim ve sen de ona sarkıntılık etmeye mi karar verdin?” diye haykırdı.
Shinbe’nin ametist rengi gözleri koyulaşarak derin bir mora döndü.
Kyoko aralarına girip, onu korurcasına sırtını Shinbe’ye döndü. Toya’ya öfkeyle bakarak, “buna cüret etme!” dedi. Ellerini kalkan gibi iki yana açtı. “Düşündüğün gibi değil Toya.”
Toya söylenerek hançerini indirdi, “öyle mi, o zaman neden çıplaksın?” Ne söylediğini anlatmak için gözlerini çıplak tenine indirdi.
Kyoko’nun dünyası başına yıkıldı ve olduğu yerde donup kaldığında tanrıların kendisine güldüğünü biliyordu. Aniden çıplak teninde rüzgarı hissetti ve Toya’nın gözlerinin tenini aynı hızda ısıttığını hissedebiliyordu. Kollarını yanlarına düşürerek bakışları giysilerini aradı, şimdi kurumuş bir şekilde çok uzak olmayan bir kayanın üzerinde olduklarını gördü.
Gözlerini tekrar Toya’nınkilere çevirerek tısladı, “saldırıya uğradım ve Shinbe hayatımı kurtardı. Beni korumaya çalışırken yaralandığı için ona yardım ediyordum, ne olmuş? Onu öptüm, bu önemli değil. Bir teşekkürdü!” Aralarından çekilip kıyafetlerine yönelmeyi denedi ama Toya hançeri tekrar Shinbe’nin gırtlağına doğrultunca fikrini değiştirdi.
Toya artık koruyucuya karşı daha da öfkeli bir halde, “onu kurtarmanın ödülü olarak bir öpücük mü istedin? Seni lanet olası sapık!” diye gürledi. Sonra hızlı bir şekilde Kyoko’nun kolunu kavrayıp onu kendi arkasına, kardeşinin görüş mesafesinin dışına çekti.
Shinbe’nin gözleri, Kyoko’ya nasıl davrandığını görünce Toya’ya doğru öfkeyle parladı. “Bıçağı kaldır Toya,” Shinbe pantolonundaki tozları sikeleyip göğsü hala çığlak bir şekilde ayağa kalkarken sözleri buz gibiydi. İkisinnden uzun olan kendisi iken, üzerine uçmaya hazır biçimde tehditkarca Toya’ya yöneldi. Nihayetinde… hiç kimse korkak olduğunu söylememişti.
Kyoko aceleyle dönüp tekrar iki kardeşin arasına girdi. Birbirlerine tehditkar bir biçmde yaklaştıkları için göğsü yanlışlıkla Toya’nınkine değerken poposu da Shinbe’nin sıcak tenini sıyırdı. Kaşları seğirmeye başladı.
“Onu öptüm. Bunu o istemedi. Şimdi, ikiniz de uzaklaşın ki giyinebileyim.” Başını kaldırıp Toya’nın gümüş rengi bakışlarını aradı ve sesini adeta yalvarırcasına yumuşattı, “bu daha kötü hale getirmeden de yeterince kötü.”
Shinbe’nin uzaklaştığını hissetti ve dönüp bakmasa da giyindiğini biliyordu. Sert hareketlerle üzerine geçirdiği kumaşın hışırtılarını duyabiliyordu. Dönüp bakmasa da bunu bildiğinden, hala ona zarar verme eğiliminde olup olmadığını görmek için gözlerini Toya’ya dikti. Shinbe kaplıcadan uzaklaşırken öıkan ayak seslerini duyup neredeyse rahatlayarak iç çekti.
Toya, Shinbe’nin gidişine dikkat etmedi. Şu anda hala kafası karışık bir halde Kyoko’nun gözlerine bakıyordu. ‘Shinbe’yi öptü mü? Neden?’ Koluna dokunmak için uzandı ama adam çabucak dönüp bir adım uzaklaşarak ona sırtını döndü.
“Giyin, ama seni tekrar yalnız bırakmayacağım. Sen gitmeye hazır olana kadar kalacağım,” sesinde hala öfkeli bir ton vardı.
Kyoko hoflayarak kıyafetlerine doğru gitti ve aceleyle giyindi. Giyinir giyinmez dönüp kasılmış sırtını gördü ve barakaya dönmeye hazır bir halde yanından yürüyüp geçerken adam uzanıp kolunu tuttu ve onu kendisine doğru çevirdi.
Toya sadece nedenini bilmek istiyordu. Neden Shinbe’yi böyle öpmüştü? Koyu renk kakülleri gözlerini kızdan saklayarak öne düştü. “Onu neden öptün?” diye fısıldadı. Saçları sürekli bir rüzgarla gümüş gölgelerinin çekici bir biçimde parlamasına neden olarak sallandı.
Kyoko nasıl cevap vereceğini bilemeyerek kaşlarını çattı. Aslında belki de sadece öyle yapmak istemişti, ama bunu ona söyleyemezdi.
İçini çekti, “düşünmedim, yani… gerçekten nedenini bilmiyorum.” Gözlerini indirdi. Gerçek de buydu zaten.
Toya, cevabıyla kalbine korku dolduğunu hissetti. Başını geriye atıp kızın bakışlarını kendisine çekerek dosdoğru ona baktı. “Kyoko, beni hiçbir zaman böyle… öpmeye çalışmadın,” diye düşünmeden