Alınan . Блейк Пирс

Alınan  - Блейк Пирс


Скачать книгу
oda rezervasyon formunu ve arabanın anahtarlarını Riley’e uzattı. Riley ve Lucy polis merkezinden ayrıldılar.

*

      O gece geç saatlerde Riley cumbalı pencerenin sedirinde oturmuş Reedsport’un ana caddesini seyrediyordu. Akşam karanlığı çökmüş ve sokak lambaları yanmıştı. Akşam ortam hoş, güzel ve sakindi. Görünürde gazeteciler yoktu.

      Alford, Riley ve Lucy için pansiyonda iki katlı güzel bir oda ayırtmıştı. Mekanın sahibi kadın onlara lezzetli bir akşam yemeği sunmuştu. Sonra Riley ve Lucy alt kattaki oturma odasında bir saate yakın ertesi günün planlarını yapmışlardı.

      Reedsport gerçekten şirin ve güzel bir kasabaydı. Farklı koşullar altında olsalardı tatil yapmak için iyi bir yerdi. Ama şu an Riley’in aklı dünkü cinayet konuşmalarından çok ailevi meselelerle doluydu.

      Şu ana kadar Peterson’u hiç aklına getirmemişti. O dışarıda bir yerdeydi, bunu biliyordu ama kimse buna inanmıyordu. Böyle şeyleri bırakmış olması akıllıca mıydı? Birini ikna etmek için daha çok uğraşamalı mıydı?

      Peterson ve bu iki kadını öldüren katilin şu an hayatlarını yaşıyor olmaları ona ürperti veriyordu. O katillerden dışarıda, eyalette, ülkede daha kaç tane vardı? Neden toplumumuz bu çarpık insanlar nedeniyle rahatsız ediliyordu?

      Ne yapıyor olabilirlerdi? Bir yerlerde tek başlarına ya da ailelerinin ve arkadaşlarının, onların içindeki kötülükten hiç haberi olmayan masum insanların içinde rahatça yaşıyorlar mıydı?

      O an için Riley bunu bilemezdi. Ama bunu bulmak onun göreviydi.

      Üstelik kendisini endişeyle April’ı düşünürken bulmuştu. Onu babasıyla öylece bıraktığı için içi rahat değildi. Ama başka ne yapabilirdi ki? Riley bu davayı almazsa yakında bir başka davanın gelebileceğini biliyordu. Sadece asi bir gençle başa çıkmak için çok işi vardı. Yeteri kadar evde değildi.

      Riley, içgüdüsel olarak cep telefonunu çıkardı ve mesaj gönderdi. On an impulse, Riley took out her cell phone and sent a text message.

      Selam April. Nasılsın?

      Bir iki saniye sonra yanıt geldi.

      İyiyim anne. Sen nasılsın? İşi çözmedin mi henüz?

      April’ın, yeni davadan söz ettiğini anlaması Riley’in birkaç saniyesini almıştı.

      Hayır, henüz halletmedim, yazdı.

      April yanıtladı, Yakında halledersin.

      Riley bu neredeyse tamamen güven dolu mesaj karşısında gülümsedi.

      Konuşmak ister misin? Seni şimdi arayabilirim, yazdı.

      April’ın yanıt vermesi için bir iki saniye bekledi.

      Şimdi değil. Ben iyiyim.

      Riley bunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordu. Biraz kalbi kırılmıştı.

      Tamam, yazdı. İyi geceler. Seni seviyorum.

      Sohbeti kapatıp oturdu ve derinleşen geceyi seyretti. April’ın sorusunu anımsayarak özlemle gülümsedi…

      “İşi çözmedin mi henüz?”

      “Bunun” anlamı Riley’in hayatındaki pek çok şey olabilirdi. Riley bunları çözmekten kendini çok çok uzak görüyordu.

      Riley yeniden dışarıdaki gece karanlığına baktı. Ana yola bakarken, katilin tren rayları boyunca kasabaya doğru girişini gözünde canlandırdı. Bu cesur bir hareketti. Ama deponun ışığının altında görülebilecek cesedi elektrik direğine asmak kadar cesur değildi.

      Onun suç eğilimi, cesedi gelişigüzel nehire atmaktan, tüm dünyanın göreceği biçimde asmaya kadar büyük ölçüde değişmişti. Riley’e göre katil özellikle organize olmuş gibi gelmiyordu ama daha takıntılı olmuştu. Hayatında bazı şeyler değişmiş olmalıydı. Ama ne?

      Riley bu tür bi cesaretin reklam ve şöhret için artan bir isteği temsil ettiğini biliyordu. Katilin son kurbanından kesinlikle bu sonuç ortaya çıkıyordu. Ama bu olayda farklı bir şey hissediyordu. Bir şey Riley’e katilin yalnızca minyon ve güçsüz olduğunu değil aynı zamanda kendini yok sayan, mütevazi biri olduğunu da söylüyordu.

      Öldürmek hoşuna gitmiyordu; Riley bundan kesinlikle emindi. Bu yeni cesaret seviyesine onu getiren ünlü olma isteği de değildi. Bu yalnızca umutsuzluktu. Belki de pişmalık, yarı bilinçli yakalanma arzusuydu.

      Katillerin kendilerine karşı olmaya başladıklarından daha tehlikeli hiç olmadıklarını, kişisel deneyimlerinden biliyordu Riley.

      Riley, Şef Alford’un daha önce söylediği bir şeyi düşündü.

      “Katilin acelesi yok, hiç hem de.”

      Riley şefin yanıldığını hissettiğinden emindi.

      Bölüm 10

      Riley, Şef Alford’un masasına fotoğrafları bırakan orta yaşlı ve şişman adli tabip için üzülmüştü. Fotoğraflar Rosemary Pickens’in otopsisinin tüm korkunç detaylarını gösteriyordu.  Tabip Ben Tooley oldukça kötü görünüyordu. Şüphesiz felçten ya da kalp krizinden ölen insanların cesetlerini incelemeye daha alışkındı. Uykusuz görünüyordu. Riley onun gece geç saate kadar ayakta olduğunu farketmişti. Ayrıca yatağına yattığında da mışıl mışıl uyumadığına bahse girebilirdi.

      Sabah olmuştu ve Riley kendisini oldukça dinlenmiş hissediyordu. Yatağı son derece yumuşak ve rahattı. Uykusu ne kabuslar ne de davetsiz misafirlerle bölünmemişti. Böyle bir gece geçirmeye şiddetle ihtiyacı vardı. Lucy ve Şef Alford tetikte görünüyorlardı ama tabibin başka anlatacakları vardı.

      “Bu beş yıl önceki Marla Blainey cinayetinden daha kötü,” dedi Tooley. “Çok daha kötü belki de. Tanrım, bundan sonra bu tür korkunç şeyler geride kalır umarım. Böyle bir şans olamaz.”

      Tooley onlara kadının kafasının arkasını yakından gösterdi. Derin bir yara izi görünüyordu ve etraftaki saçın üzerinde kurumuş kan vardı.

      “Sol parietal kemik derin darbe almış,” dedi. “Kafatasını kırmak için yeterli bir darbe. Büyük olasılıkla beyin sarsıntısına, belki de kısa bir süre bilinç kaybına neden olmuş olmalı.”

      “Ne tür bir cisim kullanılmış?” diye sordu Riley.

      “Yolunmuş saçlar ve kazınan bölgeye bakarak söylemem gerekirse ağır bir zincir kullanılmış. Marla Blainey de aynı yerde aynı tip yaraya sahipti.”

      Alford başını salladı. “Bu adam yalnızca zincirlerle ilgileniyor,” dedi. “Zaten gazeteciler onu ‘zincir katili’ diye çağırıyorlar.”

      Lucy kadının karnının yakın çekimlerinden bazılarını işaret etti.

      “Onun defalarca dövüldüğünü mü düşünüyorsun genel olarak?” diye sordu. “Bu morluklar kötü görünüyor.”

      “Kötüler doğru, ama dayak yüzünden değil,” dedi Tooley. “Zincirlerle sıkı sıkı bağlandığı için vücudunda çürükler var. Deli gömleği ile zincirler arasında sıkı sıkı uzun süre bağlı kalmaktan çok uzun süre acı çekmiş olmalı. Marla Blainey ile aynı durum.”

      Bu önemli bilgiler yüzünden hepsi bir an sessizliğe büründü.

      Sonunda Lucy, “Onun minyon ve çok güçlü olmadığını biliyoruz ve gerçekten bir ‘’erkek’’ olduğunu varsayıyoruz. O halde her kadını kafalarına vurduğu tek keskin darbe ile susturmuş olmalı. Sersemlemiş ya da bilinçlerini kaybetmiş olduklarında onları


Скачать книгу