Ateş Ülkesi . Морган Райс
bir şey: korkunç bir keder çığlığı atarak, kanatlarını yükseğe kaldırıp sonuna kadar gerdi. Korkunç bir inlemeyle haykırırken bütün vücudu sallandı ve evreni titretti. Thor gözlerinin değiştiğini, hep farklı renklerde parlayarak nihayetinde parlak, sarı ve beyaz renklere döndüğünü gördü.
Mycoples döndü, farklı bir ejderha olarak onlara gelen ejderhalar grubuna doğru kafasını kaldırıp baktı. Thor, Mycoples'in içinde bir şeylerin harekete geçtiğini hissetti. Yası öfkeye dönüştü ve yerini Thor'un daha önce hiç görmediği bir güce bıraktı. Ruhu ele geçirilmiş bir ejderhaydı.
Mycoples göğe aceleyle çıktı, yaraları kanıyordu ama bunu hiç umursamıyordu. Thor da içinde yeni bir enerji patlaması ve intikam arzusu hissetti. Ralibar yakın arkadaşı olmuştu, hepsi için hayatını tehlikeye atmıştı ve Thor yanlışları düzeltmeye kararlı hissediyordu.
Onlara doğru giderken Thor, Mycoples’ten atladı ve en yakın ejderhanın burnuna inerek ona sarıldı ve etrafından dolanarak çenesini tuttu ve sıkı sıkı kapattı. İçinde kalan tüm gücü çağırarak ejderhayı havada döndürüp tüm gücüyle fırlattı. Ejderha uçtu ve havadaki diğer iki ejderhayı da önüne katıp üçü birlikte aşağıdaki okyanusa kükreyerek düştüler.
Mycoples döndü ve Thor düşerken onu tuttu, kalan ejderhalara doğru uçarken Thor Mycoples’in sırtına indi. Kükremelerini kendininkiyle karşılarken daha güçlü ısırıyor, daha hızlı uçuyor ve daha derinden yaralıyordu. Ejderhalar Mycoples’i ne kadar yaralarlarsa o kadar az farkına varıyordu. Bir yıkım dalgası haline gelmişti, Thor da öyleydi ve işleri bittiğinde Thor gökyüzünde onları karşılayacak başka ejderhanın kalmadığın fark etti: hepsi gökten okyanusa ya yaralı ya ölü halde düşmüştü.
Thor Mycoples’le havada yalnız başına uçarken buldu kendini, düşmüş ejderhaların üstünde daire çizip sonuca bakıyorlardı. İkisi de zor nefes alırken her taraflarından kan damlıyordu. Thor, Mycoples’in ölmek üzere olan bir ejderhanın nefes alıp verişine şahit olduğunu biliyordu- ağzından akan damlaları görebiliyordu, her nefesi ona ölümü tattıran bir acıydı.
“Hayır arkadaşım,” dedi Thor göz yaşlarına hakim olarak. “Ölemezsin.”
Zamanım geldi, dediğini duydu Thor. En azından haysiyetlimle ölüyorum.
“Hayır,” diye ısrar etti Thor. “Ölemezsin!”
Mycoples kan kustu, kanat çırpışları zayıflarken okyanusa doğru batarak yol almaya başladı.
İçimde son bir mücadele gücü daha kaldı, dedi Mycoples. Son anlarımın kahramanca olmasını istiyorum.
Mycoples yukarı baktı ve Thor bakışlarını takip edince Romulus’un ufukta uzanan gemi donanmasını gördü.
Thor kederle başını salladı. Mycoples’in ne istediğini biliyordu. Son nefesini son bir büyük savaşta vermek istiyordu.
Kötü yaralı olan Thor zor nefes alıyordu sanki o da buradan sağ çıkamayacak gibi hissediyor ama o yöne doğru gitmek istiyordu.Annesinin kehanetlerinin doğru çıkıp çıkmayacağını merak etti. Kendi kaderini değiştirebileceğini söylemişti. Değiştirmiş miydi? Şimdi ölecek miydi?
“O zaman gidelim dostum,” dedi Thorgrin.
Mycoples korkunç bir çığlık attı ve ikisi Romulus’un donanmasına doğru ilerleyerek aşağıya yöneldiler.
Thor rüzgarı, saçları ve yüzünden geçen bulutları hissederken bir savaş çığlığı patlattı. Mycoples öfkesine eş bir çığlık attı ve ikisi aşağı daldılar. Mycoples koca çenesini açtı ve sırayla bir gemiden diğerine ateş püskürdü.
Kısa süre sonra denizler üstüne bir ateş duvarı yayıldı, gemiler sırayla alevler tarafından yutuldu. Önlerinde binlerce gemi duruyordu ancak Mycoples durmak bilmeden çenesini açıyor ve birbiri ardına alev bulutları gönderiyordu. Alevler sanki birbirinden kopmadan devam eden bir zincir gibiydi, adamların çığlıkları yukarıya taşınıyordu.
Mycoples’in alev gücü azalmaya başlamıştı, kısa süre sonra nefes verdiğinde sadece küçük bir ateş çıkıyordu. Thor altında Mycoples’in öldüğünü biliyordu. İyice aşağı indi, artık alev püskürtemeyecek kadar zayıftı fakat vücudunu bir silah olarak kullanmak için güçten henüz düşmemişti. Alev püskürtmek yerine katı pullarıyla hedef alıp gökten düşen bir meteor gibi gemilere doğru alçaldı.
Mycoples gemilere inerken Thor kendini güçlendirerek tüm kuvvetiyle ona tutundu, çatırdayan tahta sesleri havayı doldurdu. Bir gemiden diğerine, öne arkaya ilerleyerek donanmayı yok ediyordu. Thor her yönden ona doğru gelen, parçalanan tahtalardan kendini sakınmaya çalışıyordu.
Nihayet Mycoples’in daha fazla gidecek gücü kalmamıştı. Donanmanın tam ortasında durup suların üstüne indi. Bir çok gemiyi yok etmiş olsa da etrafı binlercesiyle hala çevriliydi. Thor su üstünde sırt üstü süzülürken cılız nefes alıyordu.
Kalan gemiler yönlerini onlara çevirdi. Kısa süre sonra gök karardı ve Thor büyük bir ıslık sesi duydu, yukarı baktığında ona doğru gelen oklardan oluşan bir gökkuşağı gördü. Aniden saklanacak bir yeri olmadığı için oklar tarafından delik deşik edildiğinden korkunç bir acı duydu. Mycoples de oklarla delinmişti ve dalgaların arasında hayatlarının savaşını vermiş olan bu büyük iki kahraman batmaya başlamıştı. Ejderhaları ve İmparatorluk donanmasının çoğunu yok etmişlerdi. Bir ordunun yapabileceğinden fazlasını gerçekleştirmişlerdi.
Fakat şimdi geriye bir şey kalmamıştı, öleceklerdi. Thor art arda oklarla delinirken gittikçe daha derine batıyordu ve ölmeye hazırlanmaktan başka yapacak bir şeyi olmadığını biliyordu.
YEDİNCİ BÖLÜM
Alistair aşağı baktığında havada yürüdüğünü ve geçerken uzakta aşağıya baktığında okyanusun kayalara çarptığını gördü, sesi kulaklarını dolduruyordu. Güçlü bir rüzgar onu dengesinden etti ve Alistair yukarıya baktığında hayatı boyunca bir çok defa rüyasında gördüğü gibi bir uçurumun üzerine tünemiş ve parlak altın kapıyla çevrilmiş kaleyi gördü. Önünde bir tek gölge, sanki onu kucaklamak istercesine ellerini öne uzatmış bir siluet duruyordu fakat Alistair yüzünü göremiyordu.
“Kızım,” dedi kadın.
Ona doğru bir adım atmaya çalıştı ancak bacakları hareket etmiyordu, yere bakınca ayaklarından zincirlendiğini gördü. Denese de Alistair hareket edemiyordu.
Ellerini annesine uzatıp çaresizce haykırdı: "Anne, kurtar beni!"
Alistair aniden dünyasının yanı başından kaydığını sanki bodoslama dibe çakıldığını hissederken döndü ve gök zeminin altında çöktüğünü hissetti. Düşerken, zincirleri arkasından şıngırdadı ve okyanusa doğru düşerek bulunduğu gök zeminin tamamını alaşağı etti.
Alistair, vücudu buz gibi soğuk okyanusa battığında hissizleşti, hala zincirliydi. Kendini batarken hissetti ve yukarı baktığında tepesindeki gün ışığının giderek belirsizleştiğini gördü.
Alistair gözlerini açtığında küçük, taştan bir hücrede, tanımadığı bir yerde otururken buldu kendini.Önünde tek bir gölge duruyordu, kim olduğunu zar zor çıkarttı: Erec'in babasıydı. Kaşlarını çatarak ona bakıyordu.
"Oğlumu öldürdün," dedi. "Neden?"
"Öldürmedim!" diye karşı çıktı cılız sesiyle.
Dudak büktü.
"Ölümle cezalandırılmalısın," diye ekledi.
"Erec'i