Ateş Ülkesi . Морган Райс
anlamaya çalıştı. Aklı karışmıştı, içinde oturduğu küçük loş hücreyi, antik taştan duvarları, pencerelerdeki metal parmaklıkları tanıyamadı. Döndü, yürümeye çalışınca şangırtıları duydu ve yere bakıp duvara zincirlenmiş olduğunu gördü. Zincirleri gevşetmeye çalıştı ama başaramadı, soğuk demir bileklerini kesiyordu.
Etrafına bakınca kısmen yer altında olan, tek ışık kaynağının taşa yerleştirilmiş önü parmaklıklı küçük bir pencere olduğu ufak bir tutuk hücresinde bulunduğunu fark etti.Uzaktan bir tezahürat sesi gelince Alistair merakla pencereye doğru zincirlerinin elverdiği ölçüde gitti, öne eğilip dışarı bakarak gün ışığını görmeye ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
Alistair kalabalık bir grup gördü, başında Bowyer duruyordu, kendini beğenmiş bir zafer edasına sahipti.
"O büyücü Kraliçe müstakbel kocasını öldürmeye çalıştı!" diye kükredi Bowyer kalabalığa doğru. "Bana, Erec'i öldürüp benimle evlenme planları yaparak geldi. Fakat planları suya düştü!"
Kalabalıktan öfkeli bir tezahürat yükseldi ve Bowyer sakinleşmelerini bekledi. Avuçlarını kaldırıp yeniden söz aldı.
"Artık hepiniz Güney Adalar'ın, Alistair'in ya da ben hariç başka her hangi birinin yönetiminde olmayacağından emin olabilirsiniz. Erec öldüğüne göre, sizi koruyacak kişi ben Bowyer'ım; ben, oyunların sonraki en iyi şampiyonu."
Onaylama tezahüratları yükseldi ve kalabalık hep bir ağızdan:
"Kral Bowyer, Kral Bowyer!" diye seslendi.
Alistair bu sahneyi dehşet içinde izledi. Etrafında her şey çok hızlı olup bitiyordu, hepsini anlamakta zorluk çekiyordu. Bu canavar, Bowyer, sadece görüntüsüyle bile onu öfkeyle dolduruyordu. Gözlerinin önünde sevgili kocasını öldürmeye çalışan bu adam masum olduğunu iddia ederek onu suçlamaya çalışıyordu. En kötüsü de Kral ünvanını alacak olmasıydı. Hiç adalet yok muydu?
Fakat ona olanlar, hasta yatağında can çekişen ve Alistair'in şifasına ihtiyaç duyan Erec'i düşündüğü zamanki kadar onu rahatsız etmiyordu. Eğer kısa sürede ona şifa veremezse orada öleceğini biliyordu. Bu zindanda hayatını sonsuza kadar işlemediği bir suç için harcasa bile umurunda değildi, tek istediği Erec'in şifayı aldığından emin olmaktı.
Hücresinin kapısı aniden ardına kadar açıldı ve Alistair koca grup bir insanın içeri doluştuğunu gördü. ortalarında Dauphine, onun iki yanında Erec'in kardeşi Strom'la beraber annesi vardı. Arkalarında çok sayıda kraliyet muhafızı duruyordu.
Alistair onları karşılamak için ayağa kalktı fakat zincirler şangırdayarak bileğine battı ve bacaklarına korkunç bir acı dalgası gönderdi.
"Erec iyi mi?" diye sordu Alistair çaresizce. "Lütfen söyleyin. Yaşıyor mu?"
"Yaşayıp yaşamadığını hangi cüretle soruyorsun," diye yüzüne patladı Dauphine.
Alistair merhamet göstermesini umarak Erec'in annesine döndü.
"Lütfen, sadece yaşadığını bilmeme izin verin," diye yalvarırken kalbi kırılıyordu.
Annesi kederle başını salladı, hayal kırıklığıyla ona bakıyordu.
"Yaşıyor," dedi titrek sesiyle. "Ancak ölümcül yaraları var."
"Beni ona götürün!" diye ısrar etti Alistair. "Lütfen, onu iyileştirmem gerek!"
"Seni ona mı götürelim?" diye tekrar etti Dauphine. "Bu ne cüret. Kardeşimle aynı odada bile olamazsın aslına bakarsan bir yere gittiğin filan da yok. İdamından önce son bir kez sana bakmaya geldik."
Alistair'in kalbi sıkıştı.
"İdam mı?" diye sordu. "Bu adada adalet yok mu? Burada adalet sistemi denen hiç mi bir şey yok?"
"Adalet mi?" dedi Dauphine kıpkırmızı suratıyla öne gelerek. "Adalet istemeye nasıl cüret edersin? Kanlı kılıcı senin elinde, can çekişen ağabeyimi kollarında bulduk sen hala adaletten bahsetmeye cüret ediyorsun. Adalet yerini buldu."
"Ama size söylüyorum, onu ben öldürmedim!" diye yalvardı Alistair.
"Doğru dedi," Dauphine, sesi alay doluydu, "gizemli bir adam mucizevi bir biçimde odaya girdi, onu öldürdü sonra da kaybolarak eline silahını tutuşturdu."
"Gizemli bir adam değildi," diye ısrar etti Alistair. "Bowyer'dı. Kendi gözlerimle gördüm. Erec'i öldürdü."
Dauphine kaşlarını çattı.
"Bowyer ona yazdığın mektubu gösterdi bize. Onunla hayatını birleştirmek istediğini, Erec'i öldürerek yerine onunla evlenmek istediğini yazmışsın. Sen hasta bir kadınsın. Kardeşimle evlenip Kraliçe olmak neyine yetmedi?"
Dauphine, Alistair'e mektubu verince kalbi okurken ağrıdı:
Erec öldüğünde, hayatımızı birlikte geçireceğiz.
"Ama bu benim yazım değil!" diye karşı çıktı Alistair. "Bu mektup sahte!"
"Eminim öyledir," dedi Dauphine. "Eminim kendine göre her şey için makul bir açıklaman vardır."
"Ben böyle bir mektup yazmadım!" diye ısrar etti Alistair. "Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Bu hiç mantıklı değil. Neden Erec'i öldüreyim? Onu tüm kalbimle seviyorum. Neredeyse evleniyorduk."
"Tanrıya şükür evlenmediniz," dedi Dauphine.
"Bana inanmak zorundasınız!" diye ısrar etti Alistair Erec'in annesine dönerek. "Bowyer Erec'i öldürmeye çalıştı. Tahta geçmek isteyen odur. Kraliçe olmak gibi bir derdim yok. Hiç olmadı."
"Endişelenme," dedi Dauphine. "Asla olamayacaksın zaten. Hatta yaşamayacaksın bile. Biz burada, Güney Adalar'da adaleti hemen teslim ederiz. Yarın idam edileceksin."
Alistair mantıkla ikna olmayacaklarını fark edince kafasını salladı. İçini çekerken, kalbi ağırlaşmıştı.
"Buraya bunun için mi geldiniz?" diye sordu zayıf bir sesle. "Bunu söylemek için mi?"
Dauphine sessizce alay eder gibi gülümsedi, Alistair bakışlarındaki nefreti hissedebiliyordu.
"Hayır," diye cevap verdi Dauphine uzun ve ağır sessizliğin sonunda. "Buraya cezanı telafuz etmeye ve cehenneme gitmeden önce sana son kez bakmaya geldik. Tıpkı kardeşimizin yaşadığı gibi, sen de acı çektirilerek öleceksin."
Birden kıpkırmızı olan Dauphine öne atılarak tırnaklarını çıkardı ve Alistair'in saçlarını yakaladı. Her şey çok çabuk olmuştu. Alistair karşılık verecek zamanı bulamamıştı. Dauphine gırtlaktan gelen sesiyle çığlık atarken Alistair'in yüzünü tırmaladı. Alistair engellemek isterken ellerini kaldırdı, diğerleri de Dauphine'yi geri çekmek için öne geldiler.
"Bırakın beni!" diye bağırdı Dauphine. "Onu şimdi öldürmek istiyorum!"
"Adalet yarın yerini bulacak," dedi Strom.
"Onu buradan çıkartın," diye emretti Erec'in annesi.
Muhafızlar öne gelip Dauphine'i odadan çekiştirdiklerinde karşı çıkarak tekmeledi ve bağırdı. Strom onlara katıldı ve kısa süre sonra odada Alistair ve Erec'in annesi dışında kimse kalmadı. Kapıda durdu, yavaşça dönüp Alistair'e baktı. Alistair nezaket veya şefkat kırıntısı görmek içim yüzünü taradı.
"Lütfen bana inanmalısınız," dedi Alistair ciddiyetle. "Diğerlerinin hakkımda ne düşündüğü umurumda değil. Ama sizi umursuyorum. Bana, tanıştığımız andan itibaren nazik oldunuz. Oğlunuzu ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. Bunu kesinlikle