Kahramanların Görevi . Морган Райс

Kahramanların Görevi  - Морган Райс


Скачать книгу
omuzları ve tıpkı kardeşlerinin ki gibi kısa kesilmiş saçları olan Drake, Thor’a her zamanki gibi küçümseme dolu olan kahverengi gözlerini çevirdi.

      “Ben de göremiyorum” diye onayladı Dross. Drake’den sadece bir yaş küçük olan Dross, her zaman onun yanını tutardı.

      Thor, onlara, “Geliyorlar!” diye karşılık verdi. “Yemin ederim!”

      Ona dönen babası, omuzlarından sertçe tuttu.

      “Geldiklerini nereden biliyorsun?” diye emreder gibi sordu.

      “Onları gördüm.”

      “Nasıl? Nereden?”

      Thor köşeye sıkışmıştı. Şüphesiz ki babası, onları görebileceği tek yerin tepenin üstü olacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden Thor, ne cevap vermesi gerektiğinden emin olamadı.

      “Ben… tepeye tırmanmıştım-“

      “Sürüyle beraber mi? Hayvanları o kadar uzaklaştırmaman gerektiğini biliyorsun.”

      “Ama bu sıradan bir gün değil ki. Onlar görebilmek istiyordum.”

      Babası ona öfke dolu bir bakış attı.

      “Derhal içeri gir ve ağabeylerinin kılıçlarını getirdikten sonra, silahlarının kınını cilalamaya başla. Kralın adamları geldiği zaman, onları en iyi halleriyle takdim edebilmek istiyorum.”

      Thor’la işi biten babası, tekrar ağabeyleriyle beraber yolu izlemeye koyuldu.

      Üç ağabeyi arasında en küçük olanı ve Thor’dan üç yaş büyük olan Durs, “Sizce bizi seçecekler midir?” diye babasına sordu.

      Babaları, “Seçmemeleri onların aptallığı olur” diye cevapladı. “Bu sene ellerindeki adam sayısı epey bir düştü. Hasat bu kadar kötü olmasaydı, gelmeye tenezzül bile etmezlerdi. Üçünüzde dik durun, göğüsler dışarı ve kafalar hafif yukarı. Doğrudan gözlerinin içine bakmayın, fakat bakışlarınız etrafta da dolaşmasın. Güçlü ve kendinizden emin durun. Sakın olaki herhangi bir zayıflık belirtisi göstermeyin. Kraliyet Lejyonu’na katılmak istiyorsanız, sanki çoktan onun bir mensubuymuş gibi davranmayı unutmayın.”

      Babalarının talep ettiği pozisyonu alan üç kardeş, hep bir ağızdan “Emredesin, baba” dediler.

      Arkasını dönen babası, Thor’a ters bir bakış attı.

      “Neden halen buradasın?” diye sordu. “Doğru içeri!”

      İki arada kalan Thor, yerinden kıpırdayamadı. Her ne kadar babasının emirlerine karşı çıkmak istemese bile, onunla konuşması gerekiyordu. Ne yapması gerektiğini düşünürken, kalbi heyecandan duracak gibiydi. Babasının sözünü dinleyip, kılıçlarını getirdikten sonra içinden geçenleri onunla paylaşmanın en iyisi olacağına karar verdi. Doğrudan onun karşısına dikilmenin, işleri daha da kötü yapacağının farkındaydı.

      Eve giren Thor, silahların bulunduğu kısma ilerledi. Ağabeylerine ait kılıçlara yaklaşan Thor, bunların gördüğü en güzel şeyler olduğunu düşünürdü her zaman. Kusursuz bir işçiliğin ürünü gümüş kabzalarla taçlandırılan bu kılıçları alabilmek için babası yıllarca çalışıp durmuştu. Üçünü de yerinden alan Thor, her zaman olduğu gibi bu sefer de ağırlıkları karşısında şaşırmıştı. Kılıçlarla beraber evden dışarı çıktı.

      Her bir kılıcı sahiplerine verdikten sonra, babasına yaklaştı.

      “Cilalamadın mı?” diye sordu Drake.

      Sinirlenen babası henüz ağzını açamadan, Thor konuştu.

      “Baba, lütfen. Seninle konuşmam gerekiyor!”

      “Sana cilalaman-”

      Öfkeli gözleri Thor’a çevrili olan adam, meraklanmıştı. Thor’un yüzündeki ciddi ifadeyi görünce dayanamadı ve sordu, “Evet?”.

      “Beni de ağabeylerimle beraber takdim edilmek istiyorum. Lejyon’a katılabilmek için.”

      Ağabeylerinin yükselen kahkahası, Thor’un utandırdı.

      Ancak babası gülmemişti. Bilakis, suratındaki düşünceli ifade hepten derinleşti.

      “İstediğin bu mu?” diye sordu.

      Thor hevesli şekilde kafasını salladı.

      “On dört yaşındayım. Yani katılmak için uygunum.”

      Omuzunun üzerinden Thor’a küçümseyen bir bakış atan Drake “Senin dediğin, inebilecekleri en küçük yaş” dedi. “Seni alacak olsalar, bir ilk olurdun. Senden beş yaş büyük olan ben varken, gerçekten de seni seçebileceklerini mi düşünüyorsun?”

      “Çok küstahsın” dedi Durs. “Her zaman olduğu gibi.”

      Onlara dönen Thor, “Size bir şey sorduğum yok” dedi ve ardından tekrar, kaşları halen çatık olan babasına döndü.

      “Baba, yalvarırım” dedi. “Bana bir şans tanı. Tüm isteğim bu. Henüz küçük olduğumun farkındayım, fakat zaman içinde kendimi kanıtlayacağım.”

      Babası olumsuz manada kafasını salladı.

      “Evlat, sen bir asker değilsin. Kardeşlerin gibi hiç değilsin. Senin görevin çobanlık. Hayatını burada, benim yanı başımda geçireceksin. Sana verilen görevlerin hepsini hakkıyla yerine getireceksin. İnsanlar, kendilerini hayallere fazla kaptırmamalı. Yaşamını olduğu gibi kabullen ve onu sevmeyi öğren.”

      Kalbi kırılan Thor’un kurduğu tüm hayaller, gözlerinin önünde yıkılıyorlardı.

      Hayır, diye düşündü. Buna izin veremem.

      “Fakat baba-”

      “Sessizlik!” diye kükredi babası. “Seninle daha fazla uğraşamam. İşte, geliyorlar. Yoldan çekil ve onlar buradayken sakın yanlış bir hareket yapayım deme.”

      İlerlemeye başlayan babası, Thor’u sanki bir eşyaymış gibi iterek, onu yoldan uzaklaştırdı. Babasının onu iten iri avucu, adeta Thor’un göğsüne saplandı.

      Yaklaşan gürültüyü duyan köy halkı evlerinden fırlayarak, yolun kenarına dizilmeye başladılar. Kafilenin geldiğini haber veren büyük bir toz bulutunun ardından şehre giren bir düzine at arabasından çıkardığı ses, adeta bir gök gürültüsü gibiydi.

      Kafile, Thor’un evine yakın bir mesafede durdu. Şahlanan atlar, burunlarından soluyorlardı. Kalkan tozun içinde kalan kafileyi görmeye çalışan Thor, askerlerin üzerindeki zırh ve kılıçları seçebilmeye uğraşıyordu. Gümüşler’e daha önce hiç bu kadar yaklaşmamış olduğundan, aşırı heyecanlanmıştı.

      Kafilenin en önündeki askerin atından inmesiyle Thor, hayatında ilk defa gerçek bir Gümüş gördü. Halkaları parlayan zincir zırhı ve uzun bir kılıcı olan bu adam, otuzlarındaydı. Kirli sakalı, yaralarla dolu suratı ve savaştan kırdığı burnu ile gerçek bir askerdi. Thor hayatında bu kadar sağlam yapılı bir adam hiç görmemişti. Kafiledeki herkesten en az iki kat daha iri olan bu askerin suratındaki ifade, onun yetkili biri olduğunu belli ediyordu.

      Toprak yola atladıktan sonra sıraya dizilmiş oğlanların yanına ilerlemeye başlayan adamın mahmuzları şakırdıyordu.

      Neredeyse tüm köy boyunca baştan aşağı hazır ola geçmiş olan oğlanlar, büyük bir umutla kendi sıralarını bekliyorlardı. Gümüşler’e katılmak demek, savaş meydanlarında geçirilecek onurlu bir yaşam, şan, şöhret, zafer ve zenginlik manasına geliyordu. Kişinin ailesini de onurlandıracak böylesi bir yaşam için atılması gereken ilk adım, Lejyon’a katılabilmekti.

      Geniş,


Скачать книгу