Görev Yemini . Джек Марс
onayladı.
“Açılır, demir atarız. Çekilen sularda beslenen çizgili levrek bulabilir miyiz bakalım.”
Gunner onaylarcasına başını salladı. İskeleden ayrıldılar ve dalga yaratmadan gidilmesi gereken yerden yavaşça geçtiler. Tekne hızlandı ve Gunner kendini sağlama aldı.
Gunner, önlerindeki ufka doğru bakıyordu. O, gözcüydü. Babasının söylediği gibi gözlerini keskin, başını da oynak tutmalıydı. Baharın erken dönemlerinde üç kere balığa çıkmışlar ama hiçbir şey yakalayamamışlardı. Balığa çıkıp hiçbir şey yakalayamadıklarında babası “şakada” olduklarını söylerdi. Şu an büyük bir şakanın içinde gibilerdi.
Biraz sonra Gunner, sancak tarafında orta mesafede bir uzaklıkta suyun sıçradığını gördü. Beyaz kırlangıçlar suya dalıyor, birer bomba gibi suya çarpıyorlardı.
“Hey, şuna bak!”
Babası başıyla onayladı ve gülümsedi.
“Çizgili levrek?”
Babası başını salladı. “Lüfer.” Sonra da “Tutun.” dedi. Motora tam gaz verdi ve tekne artık hızlanmaya başladı.
Gazı sonuna kadar açtı ve tekne kısa zaman içinde hızlandı, su sıçratmaya başladı, burnu havaya kalktı ve daha da hızlanıyordu, Gunner geriye doğru savruldu. Bir dakika sonra balıkların su sıçrattığı yere gelmişlerdi, yavaşladılar ve tekne yine suya oturdu.
Gunner, tek kancalı birer olta kaptı. Birini babasına verdi ve hiç beklemeden kendi oltasını saldı. Neredeyse anında oltasında kuvvetlice bir çekiştirme hissetti. Oltaya vahşi bir yaşam enerjisiyle sarsılıyordu. Görünmez bir kuvvet, neredeyse oltayı elinden kaybetmesine neden olacaktı. Misina kopmuş olta boşalmıştı. Lüfer kaçıp gitmişti. Söylemek için babasına döndü ama yaşlı adamın oltasında da bir şeyler vardı, oltası neredeyse ikiye katlanmıştı.
Gunner ağı kaptı ve hazırlandı. Gri ve mavi ve yeşil ve beyaz ve oldukça kızgın bir lüfer, sudan kokpite çekilmişti.
“Güzel balık.”
“Şans döndüren!”
Yeşil ağın içindeki lüfer güvertede çırpındı ve zıpladı.
“Onu salacak mıyız?”
“Evet. Bizi kurumuş şansımızdan kurtardı, ama bir çizgili levrekler için buradayız. Lüfer heyecan verici ama çizgili levrekler daha büyük, hem de mangalda daha lezzetli oluyorlar..”
Balık hala çırpınıyor ve Gunner, keskin dişlerinden sadece birkaç santimetre uzaktan tutarak ağzındaki kancayı çıkardığı sırada babasını izliyordu. Babası balığı teknenin yanından suya bıraktı. Bir kuyruk hamlesiyle balık derinlere doğru yöneldi.
Balık gözden kaybolur kaybolmaz babasının telefonu çalmaya başladı. Babası gülümsedi ve telefonuna baktı. Telefonu hemen yanına bıraktı. Telefon titredi ve titredi. Bir süre sonra sustu. On saniye geçmişti ki tekrar çalmaya başladı.
“Cevap vermeyecek misin?” dedi Gunner.
Babası başını salladı. “Hayır. Hatta, telefonumu tamamen kapatacağım.”
Gunner midesinde bir korku hissetti. “Baba, cevap vermek zorundasın. Ya acil bir durumsa? Ya kötü adamlar yine kontrolü ele almaya çalışıyorlarsa?”
Babası Gunner’a sadece bir saniye süren uzun bir bakış attı. Telefon sustu. Ardından tekrar çalmaya başladı. Luke telefonu açtı.
“Stone,” dedi telefondaki ses.
Luke duraksadı ve yüzü değişti. “Selam, Richard. Evet, Susan’ın özel kalemi. Tabii. Sizi daha önce de duymuştum. Pekala, dinleyin. Biraz ara veriyorum tamam mı? Halen Özel Müdahale Timi -veya ismi her neyse, kalıp kalmayacağıma karar vermedim. Evet, anlıyorum ama her zaman acil bir durum vardır değil mi? Kimse beni acil olmayan bir durum için evden aramaz. Tamam… tamam. Eğer Başkan benimle görüşmek konusunda ciddiyse bana telefonumdan ulaşabilir. Bana nasıl ulaşacağını biliyor. Tamam mı? Teşekkür ederim.”
Gunner, babası telefonu kapattı sırada onu izliyordu. Biraz önceki gibi zevk alıyor gözükmüyordu. Gunner farkındaydı, Başkan arasaydı babası hızlıca çantasını hazırlar ve giderdi. Bir başka görev daha, belki halen öldürülmesi gereken kötü adamlara vardı. Gunner ve annesini tekrar yalnız bırakacaktı.
“Baba, Başkan seni arayacak mı?”
Babası, Gunner’ın saçlarıyla oynadı. “Umarım aramaz, canavar. Ne dersin? Hadi gidip biraz levrek avlayalım.”
*
Saatler sonra Başkan hala aramamıştı.
Luke ve Gunner 3 adet çizgili levrek yakalamışlardı. Luke, Gunner’a onların nasıl temizleneceğini ve fileto haline getirileceğini gösterdi. Eski bir şeydi ama öğrenmenin yolu tekrar etmekten geçiyordu. Becca bile bütün bu olaya katılmış, dışarıdaki masaya bir şişe şarap ve peynir ve kraker tabağı hazırlamıştı.
Telefon çaldığı sırada Luke, mangalı henüz yakmıştı.
Derin sesli bir adam: “Ajan Stone?”
“Evet.”
“Birleşik Devletler Başkanı için lütfen hatta kalınız.”
Hissiz bir şekilde bekledi.
Telefondan klik sesi geldi ve Başkanın sesi duyuldu. “Luke?”
“Susan.”
Luke’un aklına bütün ulus ve dünyanın büyük bir bölümünün önünde söylediği “Tanrı Amerika’yı korusun” şarkısını söylerkenki hali geldi. Harika bir andı, ama bir ‘an’ın ötesine geçemedi. Politikacıların iyi olduğu türden bir şeydi.
“Luke, elimizde bir kriz var.”
“Susan, elimizde her zaman bir kriz var.”
“Şu anda kıçıma kadar timsahlarla çevriliyim.”
Hoş. Bunu uzun süredir duymamıştı.
“Bir toplantı düzenliyoruz. Burada, evde olacak. Orada olmana ihtiyacım var.”
“Toplantı ne zaman?”
Hiç tereddüt etmedi. “Bir saat içinde.”
“Susan, trafikle birlikte iki saatlik yol. İyi bir günde anca bu kadar tutar. Şimdi ise yolların yarısı kapalı.”
“Trafikte zaman kaybetmeyeceksin. Şu an yolda sana doğru gelen bir helikopter var. On dört dakika içerisinde orada olacak.”
Luke tekrar ailesine baktı. Becca, kendisine bir bardak şarap koymuş ve Luke’a sırtını dönmüş şekilde oturuyor, suya batan akşamüstü güneşini izliyordu. Gunner ise mangalda pişmekte olan balıklara bakıyordu.
Telefona doğru “Tamam,” dedi Luke.
6. BÖLÜM
18:45
Birleşik Devletler Donanma Gözlem Evi - Washington, DC
“Ajan Stone, ben Richard Monk, Başkanın özel kalemi. Bugün telefonda konuştuk.”
Luke, Donanma Gözlem Evi’ndeki helikopter rampasından daha önce beş kere geçmişti. Uzun boylu, zinde görünen biriyle el sıkıştı; adam belki otuzlu yaşlarının ortasındaydı, muhtemelen Luke’un yaşlarındaydı. Mavi