Rus masalları. William Ralston Shedden Ralston
yerine, ayrıntılı bir şekilde vererek bunları ele almak istiyorum.
Kolaylık olması açısından, zıt unsurların çelişkisini açıkça bünyesinde barındıran birçok mitsel skazka arasından seçim yapabiliriz: İyi ve Kötü, Aydınlık ve Karanlık, Sıcak ve Soğuk ya da antagonistik güç veya fenomenleri içeren bir başka ikili olabilir bu. Haklıların davasını temsil eden ve mitoloji uzmanları tarafından pek çok farklı esasa ayrılan bu türden hikâyelerin tipik kahramanı, benimsendiği ülkelerin birçoğunda neredeyse tamamen aynı şekilde ortaya çıkar. Doğaüstü güçleri vardır ama buna rağmen etten kemikten bir insan olarak kalır.
Kadın kahraman konusunda da benzer şeyler söylemek mümkündür. Çünkü periler diyarındaki yaşam türleri hem kadınları hem de erkekleri kabul eden bir tabiata sahiptir. Skazka ve diğer halk masallarında kadın kahraman, evinin karanlığını giderecek vasıtaları ararken dişi ifritlerin gazabıyla karşılaşma cesaretini gösterir ya da büyü yapılmış ağabeylerini, büyücü kadına köle olmaktan veya kocasını karanlık bir zindanda tutsak kalmaktan kurtarır.
Fakat düşmanları, yani kahramanın nihayetinde saldırdığı ya da erdemleri sayesinde aşmayı başardığı karanlık ya da kötücül varlıklar, bulundukları bölge ya da hatıralarına karıştıkları insanlar bakımından belli ölçüde değişir. Jack’in öldürerek şan kazandığı devler, Norveç trolleri, Güney masallarındaki gulyabaniler, modern Yunanistan’ın Drakos ve Lamia’sı, Litvanyalı Laume ve diğer bütün canavarımsı varlıklar, önemli ölçüde ve bariz bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır. Bu varlıklar, her halkın, (bir hipoteze göre) korktuğu Karanlık Güçler ya da (bir diğer teoriye göre) tiksindiği yerli halklar hakkında hayal gücüyle geliştirdiği fikirlere dayanmaktadır. Bunun harika bir örneği, Slav masallarındaki bu türe ait olağanüstü varlıklar ile Hint-Avrupa ailesinin Slav olmayan üyelerince iskân edilmiş ülkelerdeki muadilleri arasındaki tezatlıktır. Elbette, halk masallarındaki bütün bu fikirler arasında bu aileye özgü benzer unsurlar bulunabilir ancak Slav halk masallarının bizimle tanıştırdığı karanlık figürlerin, Latin, Helen, Cermen veya Kelt kökenli akrabaları olan canavarlar ile farklılığı ilk bakışta göze çarpmaktadır. Rus skazkalarının ilgili olduğu bu masallardan bir örnek vermek istiyorum. Bırakalım, hikâyeler kendi adına konuşsun.
“Mitsel” skazkalardaki karanlık güçler, erkek ve kadın olarak iki gruba ayrılırsa en önemli figürler ilk grupta yer alan Yılan (ya da “Zoolojik Mitoloji”nin bir başka örneği), Ölümsüz Kosçey, Çar Morskoy ya da Denizler Kralı’dır. İkinci grupta ise başlıca karakterler; Baba Yaga ya da Acuze, onun yakın akrabası Cadı ve son olarak Dişi Yılan’dır. Her iki sınıftan daha az göze çarpan karakterlerin şekli ve tabiatı üzerinde şu anda durmayacağız. Bunların bir kısmından başka bir bölümde söz etme fırsatımız olacak.
Yılanla başlayalım. Yılanın açıkça tasvir edilmesi nadirdir. Farklı kılıklarda karşımıza çıkar ve bu kılıklara dair tatmin edici bir görüş elde etmek güçtür. Bazen hikâye boyunca sürüngen karakterindedir. Kimi zaman da hem insan hem de yılan kılığına bürünür. Bir hikâyede, bileğinde bir şahin (ya da sırtında bir kuzgun) ve ayakucunda bir tazı olduğu hâlde ata bindiğini görürüz. Bir diğer masalda insan vücutlu ve yılan-başlı olarak karşımıza çıkarken, üçüncü bir hikâyede ise sahibi olan kadının çardağına hışımla giren bir yılandır ama ayağını yere vurarak yiğit bir delikanlıya dönüşür. Fakat çoğu durumda yalnızca kanatlı ve çokbaşlı olmasıyla diğer yılanlardan ayrılır. Genelde üç ila on iki arasında başı vardır.
Çoğu zaman Zméï (yılan) veya Goruinuiç (gora ya da dağın oğlu) adıyla tanınır ve bazen de dağ mağaralarını mesken tutar. Yeraltının derinliklerinde ya da dünyanın tam ortasında bir yerde, gösterişli bir saray veya “tavuk bacağında bir izba” yani ince direkler üzerine kurulmuş bir kulübede yaşayabilir. İşte, yılan avını buraya getirir. Bir masalda gün ışığını çalmış ya da gizlemiştir. Bir diğer hikâyede ise ölümünden sonra ışıldayan ay ve yıldızlar çıkar içinden. Ama genel olarak Plüton’un Proserpina’yı kaçırması gibi, yılan da bir kraliçe ya da prensesi evinden kaçırıp götürür. Genç kadın onun yanında gönülsüzce kalır ve onunla dövüşen kişiyi kurtarıcısı olarak selamlar. Fakat kimi zaman yılanın kendi türünden bir karısı ve anne babasının zevk ve güçlerini paylaşan kızları vardır. İşte Güney Rusya’ya ait aşağıdaki hikâyede bu durum söz konusudur:
İvan Popyalof
Evvel zaman içinde yaşlı bir karı koca yaşardı. Bunların üç oğlu vardı. İkisinin aklı başındaydı; ancak üçüncüsü budalanın tekiydi. İşte bu şapşal oğlanın adı İvan, soyadı ise Popyalof’tu.
On iki koca sene boyunca İvan, ocak küllerinin arasında yattı durdu; ama sonunda öyle bir ayağa kalkıp silkindi ki, üzerinden yüz kilo kül döküldü.
İşte İvan’ın yaşadığı bu ülkede hiç bitmeyen bir gece yaşanmaktaydı. Bütün bu karanlığın sorumlusu ise Yılan’dı. Neyse, günün birinde İvan bu Yılan’ı öldürmeyi üstlendi. Babasına dedi ki: “Baba, yüz kiloluk bir gürz yap.” Babasının yaptığı gürzü alıp tarlaya gitti ve elindeki topuzu var gücüyle havaya savurdu. Ardından eve döndü. Ertesi gün topuzu savurup yukarı fırlattığı noktaya geldi, başını geriye çekmiş hâlde oracıkta dikilip bekledi. Fırlatıldığı yerden aşağı düşen gürz, İvan’ın alnının tam ortasına isabet etti ve ikiye ayrıldı.
İvan hemen eve gidip babasına dedi ki: “Baba, haydi bir tane daha gürz yap bana. Ama bu sefer iki yüz kiloluk olsun.” Yeni gürzü alıp yine tarlaya gitti ve yukarı fırlattı. Gürz, üç gün üç gece havada döndü durdu. Dördüncü gün İvan aynı yere gidip gürzün aşağı inmesini bekledi. Bu sefer gürzün önüne dizini koydu ve gürz, üç parçaya bölündü.
İvan, eve dönünce babasından üçüncü bir gürz yapmasını istedi. Bu seferki üç yüz kilo olacaktı. Sonra yine tarlaya gidip eline aldığı gürzü havaya fırlattı. Bu defa gürz, tam altı gün havada asılı kaldı. Yedinci gün geldiğinde İvan her zamanki yerindeydi. Gürz yere indi ve İvan’ın alnına çarptı. Darbenin etkisiyle alnı yamuldu. Bunun üzerine İvan, “İşte bu gürz, Yılan’ı alt eder!” dedi.
Her şey hazır olunca ağabeyleriyle beraber Yılan’la dövüşmek için yola koyuldu. Az gittiler uz gittiler, sonunda bir tavuğun bacakları üzerinde yer alan bir kulübeye vardılar. İşte yılan bu kulübede yaşıyordu. Üç kardeş tam bu noktada durdu. Sonra İvan, eldivenlerini asıp ağabeylerine döndü: “Eldivenlerimden kan akacak olursa, hemen imdadıma koşun.” Bu sözlerin ardından kulübeye girdi ve tahta kaplamanın altına oturdu. Kısa süre sonra üç başlı Yılan belirdi. Küheylanı tökezledi, tazısı uludu ve şahini feryatlar kopardı.
Bunun üzerine Yılan bağırdı:
“Ne diye tökezlersin ey Küheylan! Ya sen ne diye ulursun ey Tazı! Peki ya sana ne demeli, nedir o yaygara ey Şahin!”
“Nasıl tökezlemeyeyim,” diye cevap verdi Küheylan, “Tahtanın altında İvan Popyalof oturmakta!”
Bunun üzerine Yılan dedi ki: “Haydi çık dışarı İvanuşka! Gel de gücümüzü yarıştıralım.” İvan karşılarına geçti ve dövüşe başladılar. Mücadelenin sonunda İvan, Yılan’ı öldürmeyi başardı. Sonra yine tahta kaplamanın altında oturmaya devam etti. Tam o sırada bir başka Yılan ortaya çıktı. Bunun altı başlı vardı ve İvan onu da öldürdü. Ardından bu defa on iki başı bir yılan geldi. İvan, onunla da kavgaya tutuşup canavarın dokuz başını kopardı. Yılan’ın takati kalmamıştı. O esnada bir kuzgun kanat