R.U.R. Rossum’un Evrensel Robotları. Karel Čapek
“Öyleyse…” (Gönlünü kaptırdığı Helena’yı izleyerek yazı masasının üstüne oturur ve hızlıca anlatmaya başlar.) “1920 yılında, büyük bir fizyolog ve o zamanlar henüz genç bir öğrenci olan Rossum, bu uzak adaya, denizlerdeki hayvan âlemini incelemek için geldi. Kimyasal bir sentezi, protoplazma adı verilen canlı maddeye benzetmeye çalıştı ve birdenbire canlı madde gibi davranan fakat farklı bir kimyasal bileşimden oluşan bir madde keşfetti. Bu, 1932 yılında, tam da Amerika’nın keşfinden dört yüz kırk yıl sonra oldu. Uff!”
HELENA: “Bunu ezbere mi biliyorsunuz?”
DOMIN: “Evet, fizyoloji Küçük Hanım Glory, benim mesleğim değildir. Devam edelim mi?”
HELENA: “Olur.”
DOMIN: (törensel bir şekilde) “Ve yaşlı Rossum, kimya formülleri arasına şunu yazmıştır: ‘Canlı maddeyi organize etmek için doğa sadece bir yol bulmuş fakat doğanın hiç rastlamadığı çok daha basit, biçimli ve hızlı bir yol var. Hayatın gelişerek ilerlemiş olabileceği bu ikinci yolu bugün itibarıyla ben keşfetmiş oldum.’ Düşünün ki küçük hanım, bu sözleri bir köpeğin bile yemeyeceği bir çeşit koloidal peltenin başında yazmıştır. Onu gözünüzün önüne getirin, bir deney tüpünün başında oturuyor ve içinden tüm hayat ağacının, tüm hayvanların, rotiferadan başlayarak insan ile sona erip çıkacağını düşünüyor. Bizden farklı, farklı bir maddeden yapılmış bir insan. Küçük Hanım Glory bu muhteşem bir anmış.”
HELENA: “Öyleyse anlatmaya devam edin.”
DOMIN: “Devamı mı? Sonra sıra, bu hayatı deney tüpünden dışarıya çıkarmaya, gelişimini hızlandırmaya, bazı organları, kemikleri, sinirleri ve bütün diğer şeyleri yaratmaya, bir de katalizörleri, enzimleri, hormonları keşfetmeye geldi. Konunun özeti bu, anlıyor musunuz?”
HELENA: “Bilmiyorum. Sanırım çok az.”
DOMIN: “Ben hiçbir şey anlamam. Biliyor musunuz o preparatların yardımıyla her istediğini yapabilirdi. Yani Sokrates beynine sahip bir denizanası veya elli metre uzunluğunda bir solucan çıkarabilirdi fakat mizah gücünden yoksun olduğu için normal bir omurgalı, hatta bir insan yapmayı aklına koydu. Ve böylelikle başladı.”
HELENA: “Neye başladı?”
DOMIN: “Doğayı taklit etmeye. İlk önce yapay köpek yapmayı denedi. Bu, yıllarını aldı. Ortaya bodur, dana gibi bir şey çıktı ve birkaç gün içinde helak oldu. Bunu size müzede göstereceğim. Ve sonra da yaşlı Rossum artık insan yaratmaya başladı.”
(Ara)
HELENA: “Ve bunu hiç kimseye söylememem mi gerekiyor?”
DOMIN: “Dünyada hiç kimseye.”
HELENA: “Ne kadar yazık ki tüm kitaplarda yer alıyor.”
DOMIN: “Yazık!” (Masadan iner ve Helena’nın yanına oturur.) “Fakat kitaplarda ne yok biliyor musunuz?” (Alnına hafifçe vurur.) “Yaşlı Rossum müthiş bir deliydi. Gerçekten öyleydi, Küçük Hanım Glory bu bilgiyi kendinize saklayın. Bu eksantrik ihtiyar gerçekten insan üretmek istiyordu.”
HELENA: “Ama siz zaten insan üretiyorsunuz.”
DOMIN: “Yaklaşık olarak Küçük Hanım Helena, fakat yaşlı Rossum bunu tam anlamıyla yapmak istiyordu. Biliyor musunuz aslında bilimsel bir şekilde Tanrı’yı yok etmek istiyordu. Korkunç bir materyalistti. Tanrı’ya ihtiyaç olmadığını kanıtlamak istiyordu. Bu yüzden tıpatıp bizim gibi olan bir insan yapmayı kafasına koymuştu. Anatomiden biraz anlar mısınız?”
HELENA: “Çok az.”
DOMIN: “Ben de öyle. Düşünün ki aynen insan bedenindeki gibi her şeyi son salgı bezine kadar yapmayı kafasına koymuş. Apandisit, bademcik, göbek, tamamen gereksiz şeyler hatta hımm, cinsel salgı bezleri bile…”
HELENA: “Fakat onlar… Onlar…”
DOMIN: “Gereksiz değiller, biliyorum ancak yapay yoldan insanlar üretilecekse o hâlde, hımm… Hiç gerekmiyor.”
HELENA: “Anlıyorum.”
DOMIN: “On yılda yüzüne gözüne bulaştırarak neler yaptığını size müzede göstereceğim. Bunun bir erkek olması gerekirdi, bu şey üç gün yaşayabildi. Yaşlı Rossum hiçbir zaman zevkli değildi. Yaptığı şey bir felaketti fakat o şeyin içi bir insanın içinde var olan her şey ile doluydu. Gerçekten bu çok titiz bir işti. O zamanlarda buraya yaşlı Rossum’un yeğeni, Mühendis Rossum geldi. Dâhi bir kafa Küçük Hanım Glory. Yaşlının ne yaptığını görünce şöyle dedi: ‘On yıldır insan üretmeye çalışmak bir saçmalık. Onu doğadan daha hızlı üretemezsen o zaman bütün bunları boş ver.’ Ve kendisi anatomi konusuna eğildi.”
HELENA: “Kitaplarda başka türlü yer alıyor.”
DOMIN: (Ayağa kalkar.) “Kitaplarda reklama para verilir ve gerisi saçmalıktır. Mesela robotları bu yaşlı adamın keşfettiğini yazarlar. Bu yaşlı adam belki üniversiteye daha uygundu, fabrika üretimi hakkında hiçbir fikri yoktu. Biliyor musunuz, gerçek insanları, yani belki yeni Kızılderilileri, doçentleri veya ahmakları üreteceğini sandı ancak genç Rossum canlı ve akıllı makineleri yapmayı akıl etti. Kitaplarda iki büyük Rossum’un iş birliği hakkında yazılanlar safsatadır. O ikisi feci şekilde kavga ediyordu. Yaşlı ateistin endüstri tecrübesi yoktu ve en sonunda genç olan, onu büyük başarısızlıklarla uğraşsın diye bir laboratuvara kapattı, sonra da üretime kendi başladı, mühendislik ilkeleriyle çalıştı. Yaşlı Rossum onu tam anlamıyla lanetledi ve ölene kadar iki fizyolojik canavar daha yarattı. En sonunda onu laboratuvarda ölü buldular. Tüm tarihçesi bu.”
HELENA: “Peki ya genç olanı?”
DOMIN: “Genç Rossum… Bu yeni bir dönem idi. Kavrama döneminden sonra üretim dönemi… İnsan anatomisine biraz göz attıktan sonra bunun çok karmaşık olduğunu ve çok iyi bir mühendisin bunları daha basit şekilde yapabileceğini gördü. Anatomiyi yeniden biçimlendirmeye başladı ve neyi eksik bırakabileceği veya basitleştirebileceği üzerinde deneyler yaptı. Özetle… Küçük Hanım Glory, bunlar sizi sıkmıyor değil mi?”
HELENA: “Hayır, aksine, bu çok ilginç.”
DOMIN: “İşte genç Rossum da kendi kendine şöyle dedi: ‘Bu, insan sevincini hisseden, keman çalan, yürüyüşe gitmek isteyen ve -aslında gereksiz olan- birçok şeyi yapmaya ihtiyaç duyan bir şeydir.’ ”
HELENA: “Ooo!”
DOMIN: “Bekleyin! Dokuma işlemindeki gibi gereksiz olanlar atılmalı. Yakıt motorunda püskül ve süsleme olmamalı, Küçük Hanım Glory. Ve yapay işçileri üretmek yakıt motorları üretmekle aynı şeydir. Üretim en basit şekilde yürütülmeli ve ürün de pratik olarak en iyisi olmalı. Ne düşünüyorsunuz, hangi işçi pratik olarak en iyisidir?”
HELENA: “En iyisi mi? Sanırım, hangisi dürüst ve sadıksa o.”
DOMIN: “Hayır, en ucuz olanı. İhtiyaçları en az olanı. Genç Rossum ihtiyaçları en az olan işçiyi icat etti. Onu basitleştirmek zorundaydı. İş amacına uygun olmayan her şeyi attı. Yani bu durumda insanı atıp robot yapmaya yönelmişti. Sevgili Küçük Hanım Glory, robotlar insan değildir. Mekanik olarak bizden çok daha üstünler. Mükemmel zekâya sahipler lakin ruhları yok. O mühendisin ürünü, doğanın ürününden çok daha mükemmel.”
HELENA: “İnsanın Tanrı ürünü olduğu söylenir.”
DOMIN: “Bu daha da kötü. Tanrı’nın modern teknoloji hakkında en ufak bir fikri yoktu. Merhum genç Rossum’un tanrıcılık oynadığına inanabiliyor musunuz?”
HELENA: