R.U.R. Rossum’un Evrensel Robotları. Karel Čapek
ilk gemi ile geri gönderirsiniz.”
DR. GALL: “Asla küçük hanım, neden sizi geri yollayalım?”
HELENA: “Çünkü biliyorsunuz, robotlarınızı kışkırtırım.”
DOMIN: “Sevgili Küçük Hanım Glory, buraya yüzlerce kurtarıcı ve kâhin geldi. Her gemi onlardan birini getirir. Misyonerler, anarşistler, kurtuluş ordusu üyeleri, birçok şey… Dünyada ne çok kilise ve deli var, bu inanılmaz!..”
HELENA: “Ve siz onların robotlara hitap etmesine izin mi veriyorsunuz?”
DOMIN: “Neden olmasın? Şimdiye kadar hepsi bundan vazgeçti. Robotlar her şeyi hatırlarlar ama bunun ötesine geçmezler. İnsanların söylediklerine gülmezler bile. Gerçekten inanılır gibi değil. Hoşunuza gidiyorsa sevgili küçük hanım, sizi robot deposuna götüreceğim. Yaklaşık olarak üç yüz bin robot var.”
BUSMAN: “Üç yüz kırk yedi bin.”
DOMIN: “Pekâlâ. Onlara ne isterseniz söyleyebilirsiniz. Onlara İncil ya da logaritma… Ne isterseniz okuyabilirsiniz. Hatta insan haklarına dair vaaz bile verebilirsiniz.”
HELENA: “Oh, düşünüyordum da… Onlara biraz sevgi gösterilse…”
FABRY: “Mümkün değil Küçük Hanım Glory. Hiçbir şey insana bir robottan daha yabancı değildir.”
HELENA: “O hâlde neden onları yapıyorsunuz?”
BUSMAN: “Ha ha ha! Bu çok iyi! Robotlar neden yapılıyormuş!”
FABRY: “Çalıştırmak için küçük hanım. Bir robot iki buçuk işçinin yerini alır. İnsan makinesi çok kusurluydu. Bir gün ortadan kaldırılması gerekiyordu.”
BUSMAN: “Ve çok pahalıydı.”
FABRY: “Çok az etkindi. Modern teknolojiye yetişemiyordu. Ve ikinci olarak bu büyük bir ilerleme. Pardon!”
HELENA: “Ne?”
FABRY: “Beni affetmenizi rica ediyorum. Makine ile verim sağlamak büyük bir ilerlemedir. Bu daha konforlu ve daha hızlıdır. Her hızlanma bir ilerlemedir küçük hanım. Doğanın, işin modern temposu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Tüm çocukluk dönemi teknik olarak bir saçmalıktır. Kısacası vakit kaybıdır Küçük Hanım Glory. Ve üçüncüsü…
HELENA: “Oh, kesin şunu!”
FABRY: “Lütfen izin verin, şu sizin birlik, Hümanizm Birliği tam olarak ne istiyor?”
HELENA: “Özellikle robotları korumak ve onlara iyi muamele edilmesini sağlamak.”
FABRY: “Bu kötü bir hedef değil. Makinelere iyi muamele edilmeli. Gerçekten bunu beğendim. Hasarlı eşyalardan hiç hoşlanmam. Küçük Hanım Glory, lütfen bizleri de şu birliğinize katkıda bulunabilecek düzgün bir kurucu üye olarak kaydedin!”
HELENA: “Hayır, siz beni anlamıyorsunuz. Biz özellikle robotları serbest bırakmak istiyoruz!”
HALLEMEIER: “Nasıl yani?”
HELENA: “Onlara insan gibi muamele edilmeli.”
HALLEMEIER: “Aaa! Yoksa oy mu kullansınlar veya onlara maaş mı ödensin?”
HELENA: “Tabii ki öyle!”
HALLEMEIER: “Bak bak! Söyler misiniz maaşı ne yapacaklar?”
HELENA: “İhtiyaç duyduklarını… Sevdikleri bir şey… Satın alırlardı.”
HALLEMEIER: “Bu çok güzel küçük hanım fakat robotlar bir şeyden zevk almazlar. Ne alsınlar? Onları ananaslarla, samanla veya neyle isterseniz besleyin hiç tat almıyorlar. Hiçbir şeye ilgileri yok Küçük Hanım Glory. Aksi şeytan! Henüz hiç kimse bir robotun gülümsediğini görmedi.”
HELENA: “Neden… Neden… Neden onları daha mutlu yapmıyorsunuz?”
HALLEMEIER: “Bu olmaz Küçük Hanım Glory. Bunlar sadece robot. İradesiz, tutkusuz, tarihsiz, ruhsuz…”
HELENA: “Aşksız ve inatsız mı?”
HALLEMEIER: “Fazla söze gerek yok. Robotlar hiçbir şeyi sevmezler, kendilerini bile. Ve inat mı? Bilmiyorum; nadiren, sadece zamanla…”
HELENA: “Ne?”
HALLEMEIER: “Aslında hiçbir şey… Bazen bir şekilde deliriyorlar. Sara hastalığı gibi bir şey. Buna rotların kasılması denir. Birdenbire bir tanesi elinde ne varsa yere fırlatır, durur, dişlerini gıcırdatır ve onu öğütücüye vermek gerekir. Muhtemelen organizma bozukluğudur.”
DOMIN: “Üretim hatası.”
HELENA: “Hayır, hayır, bu ruhtur!”
FABRY: “Sizce ruh dişlerin gıcırdamasıyla mı ilgilidir?”
DOMIN: “Bunlar da ortadan kaldırılır Küçük Hanım Glory. Doktor Gall şu anda bazı deneyler yapmaktadır.”
DR. GALL: “Onu değil Domin, şu anda acı sinirlerini yapmaktayım.”
HELENA: “Acı sinirleri mi?”
DR. GALL: “Evet. Robotlar neredeyse hiç fiziksel acı hissetmiyorlar. Biliyor musunuz, merhum genç Rossum sinir sistemini hayli kısıtladı ve bu tutmadı. Izdırap katmalıyız.”
HELENA: “Neden… Eğer onlara ruh vermeyecekseniz neden acı vermek istiyorsunuz?”
DR. GALL: “Endüstriyel sebeplerden Küçük Hanım Glory. Bazen robot kendi kendine zarar verebiliyor çünkü acı hissetmiyor. Elini makineye koyar, parmağını kopartır, başını kırar, umursamaz. Onlara acı duygusunu koymalıyız. Bu, kazaya karşı otomatik bir korumadır.”
HELENA: “Acıyı hissedince daha mı mutlu olacaklar?
DR. GALL: “Tersine fakat teknik anlamda daha mükemmel olacaklar.”
HELENA: “Onlar için neden ruh yaratmıyorsunuz?”
DR. GALL: “Gücümüzün dâhilinde değil.”
FABRY: “Yararımıza da değil.”
BUSMAN: “Bu, üretimi sadece daha pahalı kılar. Bunları öyle ucuza yapıyoruz ki bir tanesinin maliyeti yüz yirmi dolar tutuyor; on beş yıl önce on bin tutuyordu! Beş yıl önce onlar için kıyafet alıyorduk şimdi kendi dokuma fabrikamız var ve diğer fabrikalara nazaran kumaşları beş kat daha ucuza mal ediyoruz. Küçük Hanım Glory siz bir metre kumaşa kaç para ödüyorsunuz?”
HELENA: “Bilmiyorum, gerçekten unuttum.”
BUSMAN: “Tanrı’m, bir de Hümanizm Birliği kurmak istiyorsunuz! Artık sadece üçte bir… Tüm fiyatlar üçte bir düzeyinde ve daha da aşağıya inecekler ta ki…”
HELENA: “Anlamıyorum.”
BUSMAN: “Hoppala! Bu, işin fiyatı düştü demektir. Yemeği ile birlikte bir robotun saati üç çeyrek sente mal oluyor. Bu çok komik küçük hanım, tüm fabrikalar meşe palamudu gibi çatlıyor veya üretimi ucuza getirmek için çabucak robot alıyorlar.”
HELENA: “Evet ve tüm işçileri sokağa atıyorlar!”
BUSMAN: “Ha ha, tabii ki! Lakin biz bu arada buğday yetiştirsinler diye beş bin tropik robotu Arjantin Pampas’a sattık. Söyler misiniz, sizde ekmeğin poundu ne kadar?”
HELENA: “Hiçbir fikrim yok.”
BUSMAN: “İşte görüyorsunuz sizin iyi, ihtiyar Avrupa’nızda şu anda iki sentçik, fakat bu bizim ekmeğimiz, anlıyor musunuz? Ekmeğin bir poundu iki sentçik ve Hümanizm Birliği bundan haberdar değil! Ha ha! Küçük Hanım Glory siz çok pahalı bir dilim ekmeğin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Kültür veya benzeri şeylerden söz ediyorsunuz. Ama beş yıl sonra?