Muhteşem Ressam. James Arthur Anderson
gelen sıcak bir esinti sokakların tozunu döndürüp yuvarladı ve Porta alla Croce’ye girmekte olan Vallombrosalı rahibi toza boğup zavallı adamı bir kireç ocağı gibi kuruttu. Verrocchio’nun atölyesinde, usta ve çırakları, yüzlerinden boşanan ter içinde kendilerini yağda pişen sardalyeler gibi hissediyorlardı.
“Bir topun en temel özelliği,” dedi Andrea Verrocchio kuru bir sesle, “yuvarlak olmasıdır!”
Çırakları, katedralin kubbesinin üzerine gelmesi gereken devasa topun iskeletini oluşturacak metal kirişlerden birini cilalı tahta ölçeğe başarısızca oturtmaya çalışıyordu.
Verrocchio’nun atölyesi güzel bir atölyeydi. Önce dış çalışma alanı vardı. Burada dökümler sertçe zımparalanıyor, metal şekil alana kadar dövülüyor ve Carrara’dan gelen mermer yontularak heykellerin formu haline getiriliyordu. Sonra ikinci çalışma alanı vardı. Burada ise daha ince işçilikle oyma ve yontma yapılıyor, tahta levhalar kireç ve yapıştırıcıyla hazırlanan tutkallı alçıyla kaplanarak boyamaya hazır hale getiriliyordu. Usta da burada çalışarak kilden heykeller, tablolar ve bronz dökümle kaplanacak çeşmeler yapıyordu. En sonda ise güzelce bitirilmiş tabloların yüzeylerinin tozdan uzak tutulduğu ve zarifçe şekillenen balmumunun talaştan korunduğu iç çalışma alanı vardı. Andrea bu alanda, atölyesinin adını duyuran gümüş uç5 çalışmalarına son rötuşları atıyordu.
Şimdi Verrocchio’nun tüm okulu; ustabaşı, kalfa ve çıraklar, dışarıdaki çalışma alanında Santa Maria del Fiore’nin kubbesini süsleyecek devasa topun iskeletinin bir parçası olan metal kirişle meşguldü.
Ustabaşı Francesco di Simone’nin kirişi ölçeğe zorlayarak yerleştirmeye çalıştığını gören Verrocchio, “Ah! Aptal!” diye bağırdı. Ardından gülerek, alaycı bir tavırla devam etti, “Şüphesiz Tanrı, bir topu kare ya da bir limon gibi oval, bir deniz kabuğu gibi kıvrımlı yapabilirdi fakat nihayetinde yuvarlak yaptı! Bir küreyi dilediğiniz maddeden yapabilirsiniz fakat özünü, yani şeklinin yuvarlak oluşunu değiştiremezsiniz!”
“Bu kirişin ölçüsü olması gerekenden yalnızca tırnak ucu kadar kalın,” diye homurdandı Francesco. “Üstelik sorun aşağıdan görülebilen yerde değil, çarmıha bağlanması gereken üst kıvrımda.” İtirazına rağmen bir yandan da çıraklardan birinin hazırda tuttuğu zımparayı almak için uzandı.
“Yalnızca kırlangıçlar tarafından görülecek olsa bile,” diye cevap verdi Verrocchio sertçe, “benim atölyemden kusursuz olmayan hiçbir şey çıkamaz!”
“Üstelik tırnak ucu kadar bile kalınlığın eklenmesi, bu kadar büyük bir çemberin çevresini kaplarken hatırı sayılır bir değişikliğe yol açar,” diye araya girdi genç bir kalfa.
“Saçmalık!” diye güldü Verrocchio. “İster bir portakalın yüzeyine ister bu topun yüzeyine tırnak ucu kadar bir kalınlık ekle, sonuçta eklediğin miktar yalnız üç tırnak ucu kadardır.”
“Demek istediğiniz,” diye şüpheyle sordu kalfa, “eğer birisi Floransa’nın duvarlarını her taraftan bir braccio6 olacak şekilde dışa doğru taşırsa, şehrin kapladığı alanın yalnızca üç braccio genişleyeceği mi?”
“Yaklaşık üç braccio ve bir braccio’nun üçte biri kadar,” diye cevap verdi Verrocchio. Soruyu soran Tista parlak bir genç olduğundan, usta söz ettiği ilkenin doğruluğunu matematikle kanıtlamak için kalfayı hemen kâğıt ve kalem getirmeye gönderdi. Andrea’yı zamanının en iyi öğretmeni yapan, icatlarının nefes kesiciliğinin yanı sıra bu titizliğiydi.
Şimdi çalışanlardan heyecan dolu bir gürültü geliyordu. Hatanın gereğinden fazla düzeltilmiş olmadığından emin olmak için yapılan birkaç denemeden sonra kiriş, ölçeğe bir kızın sevdiği adamın kollarına sığdığı kadar sıkıca sığmıştı.
“İşte!” diye haykırdı Francesco, göğsünü kabartıp tüm övgüyü kendi üzerine alarak. “Bu atölyeden hatalı işçilik çıkmaz!”
“Francesco di Simone benim ustabaşımken çıkmaz elbet!” diye gözleri parıldayarak cevap verdi usta.
“Elbette!” dedi Francesco kendini beğenmiş bir şekilde.
Ne olursa olsun Verrocchio kendisi için çalışan bütün zanaatkârlara olduğu gibi Francesco’ya da güvenebileceğini biliyordu. Eğer Francesco’ya işin tüm sorumluluğunu verseydi, Francesco kendisinden bile daha titiz davranırdı. Verrocchio’nun usulü böyleydi. Kendisi bir iş yaptığında en ince detayına kadar her şeyi tamamlayarak yapardı ve çalışması, yaşlı kuyumcu Giuliano de’ Verrocchi’den öğrendiği gibi, üstün bir zarafetle tamamlanırdı. Öte yandan kendisi işçilerinden birine bir iş emanet ederse o işçinin verilen işi en iyi şekilde yapacağına güvenirdi ve işçi de atölyenin onuru için çalışırdı. Fakat birazdan olacakların da gözler önüne sereceği gibi, Andrea Verrocchio’nun kuralının istisnaları vardı.
İşçiler topun üzerinde çalışırken terliyordu. Yüce Tanrım, nasıl da terliyorlardı! Vallombrosalı rahip, toz toprak kaplı sokaklarda zar zor yürüyordu. Ah, nasıl da kavruluyordu! Andrea ayarın kusursuz olduğundan emin olmak için kirişin üzerine eğilmişken rahip atölyeye girdi ve elini Andrea’nın omzuna koydu.
“Messere,7” dedi, “manastırımız için boyadığınız tablo konusunda…”
“Ha?” diye mırıldandı sanatçı, alnını silip bahsedilen tablonun detaylarını hatırlamaya çalışarak.
“San Salvi Manastırı için yapmakta olduğunuz İsa’nın Vaftizi tablosu.”
“Ah,” diye mırıldandı Verrocchio.
“Başrahip tablonun şimdiye kadar tamamlanmış olduğuna inanıyor.”
Andrea sessizce rahibi iç çalışma alanına götürdü. Keten kumaşa sarılı tablolardan birini eline alıp açmaya başladı. O sırada misafirperverlik kuralını hatırlayarak rahibe bir bardak şarap teklif etti.
Şeytanın oyunları çeşit çeşitti; kimine kızıl yanaklar ve bükülü dudakları olan güzel bir yüz sunar, kimine kıl gömleklerden bahsederek fısıldar, duygu ve tene düşkün olanlara şehveti, sertlik yanlılarına ise zavallı fakirlerin bir idrar kesesi kadar şişkin ve boş kalmasına dek süren yersiz aşağılamaları çekici kılardı. Rahibin teklif edilen içeceği reddetmesi için hiçbir sebep yoktu ve misafirperverliğin iyiliğini kabul etmesi için sayısız sebep vardı. Lakin sokaklarda yürürken şarap dükkânının önünde oturan bir papaz görmüş ve bu görüntü onu rahatsız etmişti.
“Bir bardak soğuk su alırım,” dedi.
“Öf!” diye haykırdı Andrea. “Bu sıcakta su size sancı verir, karnınıza ağrı yapar, belki de sıtmaya sebep olur!”
Rahip su için ısrarcıydı ve nihayetinde Verrocchio itiraz eder vaziyette, şekil vermek için kil ıslatırken kullandığı sürahiden bir Venedik bardağına su doldurdu.
“Şimdi,” dedi rahip. “Resim.”
“İşte!” dedi sanatçı, ışığın doğru açıdan vurması için tabloyu bir sandığın üzerine yerleştirdi. Resim, iki melek figürünün dışında tamamlanmış görünüyordu fakat melekler henüz yalnızca eskiz halindeydiler.
“Messer Andrea,” diye soğukça sorguladı Vallombrosalı, “siparişimizi ertelemeyi ne zaman bırakacaksınız?”
“İki yıl, dört yıl, altı yıl! Böyle şeyleri
5
Gümüş bir çubuk veya telin kâğıt yüzeyine sürülmesiyle yapılan resim tekniği. (ç.n.)
6
Eski bir İtalyan ölçü birimi. (ç.n.)
7
İtalyanca bir unvan; bayım, beyefendi. (ç.n.)