Samuray Hikâyeleri. Asataro Miyamori
aşağı baktı. Hizmetkârlardan birinin tuttuğu fenerin ışığıyla hemen alttaki zeminde uzanan oğlanı fark etti. Chōshirō şimdi bilincini geri kazanmıştı ve bedeninin her yerinde hissettiği acı hatırı sayılır bir zorluğa sebep olurken doğrulmaya çalışıyordu. Fenerin ışığı ona verandadakileri gösterince fena halde şaşırdı.
“Chōshirō, sen misin?” diye seslendi lordu, oğlanı bir çırpıda tanıyarak. “Gecenin bu vakti çatımda olman pek tuhaf! Derhal yukarı gel de yaptığını açıkla. Bunu soruşturmak gerek.”
Ölü serçeler hâlâ elinde olan oğlan boyun eğdi. Şogun’un önünde secde ederek konuşmasını bekledi.
“Ellerindeki nedir, Chōshirō?”
“Serçe, lordum.”
“Serçe mi? Gece yarısı çatıya serçe yakalamak için mi tırmandın öyleyse? Ne tuhaf zevk!”
“Evet, lordum. Size gerçeği söyleyeceğim. Takechiyo Sama’yla bu sabah koridordan geçerken dikkatini çatıdaki bu küçük serçeler çekti ve onları izlemek için durduk. Takechiyo Sama, ‘Ne sevimli şeyler!’ dedi, ben de o anda onlarla oynasın diye serçeleri ona getirmeyi aklıma koydum. O yüzden bu akşam herkes uyurken aziz zatınıza göstermem gereken hürmeti gözetmeden dairelerinizin çatısına tırmandım ve iki yavru serçe yakaladım. Ama cennet, suçumu hızla cezalandırdı! Gördüğünüz gibi düştüm ve günahkârlığım fark edildi. Lort hazretlerinin uygun gördüğü her cezayı çekmeye hazırım.”
“Lordum,” diye araya girdi Şogun’un karısı Leydi Eyo. “Müdahalemi mazur görün lakin bana kalırsa Chōshirō’ya o serçeleri yakalamasını Takechiyo emretti. Bundan şüphem yok.”
Leydi Eyo’nun Takechiyo ve Kunimatsu adında iki oğlu olduğunu açıklamak gerek. Büyük olan Takechiyo zeki ve hareketli olsa da tavırları kabaydı. Kardeşiyse tam aksine sessiz ve kadınsıydı. Bu yüzden ve muhtemelen başka bilinmeyen nedenlerden ötürü küçük oğlu annesinin gözdesiydi. Şogunluk vârisliğine de küçük oğlunu yakıştırıyordu. Dolayısıyla vakti gelince gayesini yerine getirmeyi umarak Takechiyo’yu babasının önünde kötüleme fırsatını kaçırmadı.
“Ne düşüncesiz çocuk şu Takechiyo!” diye ona katıldı Şogun. “Bunu onun azmettirdiği su götürmez. Gece vakti çatıdan kuş yakalamasını emrederek Chōshirō’nın hayatını tehlikeye atması ne zalimlik! Daha çocuk olsa da bahanesi yok. Atasözü der ki: ‘Yılan henüz bir santimken bile sokar.’ Küçükken hizmetkârlarına karşı bu kadar düşüncesiz davranan birinin ellerine güç verildiğinde bilge ve iyi bir yönetici olması beklenemez. Peki, Chōshirō,” hâlâ ayaklarının dibinde diz çöken oğlana döndü, “sana serçeleri getirmeni Takechiyo emretti, doğru mu değil mi?”
Chōshirō, Şogun ile hanımının hayran olduğu efendisi hakkındaki kaba sözlerini şaşkınlıkla dinlemişti. “Yılan henüz bir santimken bile sokar,” derken neyi kastetmişlerdi? Oğlanla ilgili hisleri bu kadar düşmancaysa olayın gerçekleri açığa çıkarsa ne düşünür ve ne yaparlardı? Chōshirō kesinlikle hayatı pahasına dahi olsa tüm suçu üzerine alacağına karar verdi.
“Ah, hayır lordum,” dedi ciddiyetle. “Takechiyo Sama bana hiç öyle bir emir vermedi, hiç! Bu serçeleri kendi rızamla yakaladım. Birini Takechiyo Sama’ya vermeyi, birini de kendime saklamayı planlıyordum.”
“Bu serçeleri kendi rızamla yakaladım.”
“Saçmalık! Sen ne dersen de, Takechiyo’nun başının altından çıktığını biliyorum. Cesur bir delikanlısın, bana yalan söylemeye cüret ediyorsun! Bakayım, sana ne yapsam acaba? Buldum, bana şu çantalardan birini getir.”
Şogun, yangın veya deprem durumunda dozō veya yanmaz depoya koymadan önce değerli eşyalarını içine yerleştireceği, şekli para kesesini anımsatan büyük ve sağlam deri çantaları işaret etti.
Çanta getirildiğinde şöyle dedi:
“Chōshirō, gerçeği itiraf etmezsen seni bu çantanın içine koyacağım ve ne eve tekrar dönmene izin ne de sana bir lokma yiyecek vereceğim. Hâlâ yalanında ısrarcı mısın?”
“Yalan değil, lordum. Serçeleri kendi rızamla yakaladığım doğrudur. Kabahatimden benden başka kimse sorumlu değildir. Çatıdan düşüşüm cennetin bana verdiği cezaydı. Sizin de beni cezalandırmaya hakkınız var. Öyle yapmanız için yalvarıyorum.”
Bu sözler üzerine Chōshirō herhangi bir korku ibaresi göstermeden çantanın içine girdi.
“Ne inatçı oğlan!” diye haykırdı Şogun öfkeyle.
Ardından karısının yardımıyla, içinde oğlanın durduğu çantanın ağzını sıkıca bağladı ve onu koridorun duvarındaki bir çiviye astırdı. Zavallı çocuğu bu durumda bıraktılar ve hepsi bir kez daha bozulan istirahatlerine döndü.
Ertesi sabahın ilerleyen saatlerinde kahvaltısını yapan ve hazırlanmasını tamamlayan Leydi Eyo iki nedimesiyle çantanın hâlâ asılı durduğu koridora çıktı ve indirilmesini emretti. Açıldığında oğlan hâlâ elinde ölü serçeleri tutuyordu.
“Günaydın, hanımefendi hazretleri,” dedi Chōshirō¸ kapalı yumruklarıyla gözlerini ovalarken.
“Serçeleri almanı Takechiyo emretti, değil mi?” dedi Leydi Eyo nazikçe, oğlana gerçeği itiraf ettirmeyi umarak.
“Hayır, leydim. Bizzat benim fikrimdi. Takechiyo Sama’nın bu konuyla alakası yok.”
“Gel çocuk. Bu kadar inatçıysan daima hapis kalacak ve asla bir şey yemeyeceksin. Ama doğru olduğuna inandığım şeyi itiraf edersen serbest kalacak ve hemen yiyecek alacaksın. Şimdi gerçeği anlat.”
“Leydim, bana emrettiğiniz gibi gerçeği anlatacağım fakat öyle açım ki konuşacak mecalim yok. Öncesinde biraz yiyecek isteyebilir miyim? Birazcık musubi yememe dahi izin verirseniz dilediğinizi söyleyeceğim.”
“Aferin oğlum, sana hemen musubi verilecek.”
Leydi emri verdi ve çok geçmeden oğlan pirinç keklerini şevkle yiyip bitirdi. Ayağını yere vuran Leydi Eyo, Şogun’un odasına koştu ve olanları ona abartarak anlattı. Şogun son derece sinirliydi.
“Küçük velet,” diye bağırdı, ayağa kalktı ve Yoshimitsu kılıcını eline alarak, “Onu bizzat öldüreceğim. Tango Hasegawa, Chōshirō’yu buraya getir,” dedi.
Tango suçluyu çantada, elleri kucağında otururken buldu.
“Chōshirō,” dedi, “Lort Hazretleri sana fena kızgın, inatçılığın ve arsızlığın dayanma sınırını aştı. Seni kendi elleriyle öldürmeye niyetli. Hemen öldürülmeye hazırlan.”
“Epey hazırım, efendim.”
“Baban eski bir arkadaşımdır,” diye devam etti adam acıklı bir şekilde. “Ona veda mesajın varsa ulaştırmakla yükümlüyüm.”
“Sağ olun, efendim ama babama söyleyecek bir şeyim yok. Hayatını sadakat uğruna feda etmek samurayın görevidir. Ölümümden sonra efendim Şogun’un itiraf isteğini neden reddettiğim anlaşılacaktır. Babama yalnızca yazgımı lordumun kendi kılıcıyla, korkusuzca karşıladığımı söyleyin. Tek üzüntüm annemin şu anda hasta olması ve bu haberin onun da ölümünü getirebilme ihtimalidir. Tek pişmanlığım bu.”
“Sahiden kahramanca bir azim!” diye haykırdı Tango, gözyaşlarını tutamadı. “Ona ölümü nasıl karşıladığını