Çeliğin Hükümdarlığı . Морган Райс

Çeliğin Hükümdarlığı  - Морган Райс


Скачать книгу
daha hızlı çırpmaya koyuldu; başını aşağı eğdiğinde, ikisi pusların arasında hızla girdiler ve ufukta Thor’un belki de hiç var olmama ihtimalini bildiği bir noktaya doğru ilerlediler.

*

      Gün Thor’un daha önceden hiç şahit olmadığı bir biçimde doğdu; gökte iki değil, tam üç güneş vardı ve biri kırmızı, biri yeşil ve biri mor üç güneş aynı anda ufukta farklı noktalarda yükseliyorlardı. Altlarında uçsuz bucaksız uzanan bulutların hemen üstünden uçtular; bir renk örtüsünü andıran bulutlara öylesine yakınlardı ki, Thor onlara değebiliyordu. Thor hayatında gördüğü en güzel günbatımın keyfini çıkardı; güneşlerin farklı renkleri bulutların arasından sızıyor, ışınları bedenine, altına ve tepesine vuruyordu. Dünyanın doğuşunun arasından uçuyormuş gibi hissetti.

      Thor Mycoples’i yere yöneltti ve bir bulutun arasından geçerken her yerini nem kapladığını hissetti; bir anlığına,  dünyası farklı renklere boyandı ve ardından gözleri kamaştı. Bulutlardan çıktıklarında, Thor bir başka okyanus, bir başka uçsuz bucaksız hiçlikle karşılaşacağını sandı.

      Ama bu sefer başka bir şey vardı.

      Altlarında her zaman görmeyi umduğu, rüyalarına giren manzarayı görünce, Thor’un kalp atışları hızlandı. Orada, ta aşağıda yeni bir diyar gördü. Pusların, geniş ve derin inanılmaz bir okyanusun orta yerindeki bir adaydı. Eski pusula titredi ve Thor buna bakınca okun yanıp söndüğünü ve doğrudan aşağısını gösterdiğini fark etti. Ama Thor’un bunu hissetmesi için pusulaya bakması gerekmiyordu. Bunu benliğinin her hücresinde hissediyordu. Oradaydı. Annesi oradaydı. Büyülü Druidler Diyarı gerçekten de vardı ve Thor orayı bulmuştu.

      Aşağı inelim, dostum, diye düşündü.

      Mycoples aşağıya süzüldü, oraya yaklaştıkça daha da belirgin hale geldi. Thor Kraliyet Sarayı’nda gördüğü tarlaları andıran uçsuz bucaksız çiçek tarlaları gördü. Buna bir anlam veremedi. Ada o kadar tanıdıktı ki, sanki evine geri dönmüştü. Orasının daha egzotik olacağını düşünmüştü. Ama son derece tanıdık olması tuhaftı. Nasıl olabilirdi?

      Adanın etrafı parıltı ve kırmızı renkli geniş mi geniş bir kumsalla çevriliydi ve dalgalar kıyıya vuruyordu. Adaya yaklaştıkça, Thor onu şaşırtan bir şey gördü: Adanın bir girişi var gibiydi. İki tane kocaman sütun ta göklere kadar yükseliyor, bulutların arasında gözden kayboluyordu. Hayatında gördüğü en yüksek sütunlardı. Belki yedi metrelik bir duvar tüm adanın etrafını çevirmişti ve adaya yayan olarak girmenin tek yolu sütunların arasından geçmekmiş gibi gözüküyordu.

      Thor Mycoples’i adanın üstünden uçması için yönlendirdi, ama ejderha oraya yaklaştığı anda bir şey yapıp onu şaşırttı. Cıyakladı ve aniden geri çekildi; neredeyse dik kalacak biçimde sivri tırnaklarını göğe kaldırdı. Görünmez bir kalkana çarpmış gibi birden durdu ve Thor düşmemek için var gücüyle ona tutundu. Thor ona uçmaya devam etmesini söylediği halde, ejderha adaya daha fazla yaklaşmadı.

      Thor o anda şunu fark etti: Ada bir tür enerji kalkanıyla çevriliydi ve bu kalkan o kadar güçlüydü ki Mycoples bile içinden geçemiyordu. Duvarın üstünden de uçulmuyordu; adaya girmek isteyenlerin yürüyerek sütunların arasından geçmesi gerekiyordu.

      Thor ejderhaya yön gösterdi ve birlikte kırmızı kumsala alçaldılar. Sütunların önünde yere kondular. Thor bu sefer Mycoples’ten sütunların, o geniş kapıların arasından uçmasını ve onunla birlikte Druidler Diyarı’na girmesini istedi.

      Ama Mycoples bir kez daha tırnaklarını kaldırıp geri çekildi.

      İçeri giremem.

      Thor onun düşüncelerini kendi zihninde hissetti. Ona baktı, iri parıltılı gözlerini kırpıştırarak kapattığını gördü ve anladı.

      Mycoples ona Druidler Diyarı’na tek başına girmesi gerektiğini söylüyordu.

      Thor ejderhanın üstünden kırmızı kumlara indi ve sütunların karşısında durup dikkatle bunlara baktı.

      “Seni burada bırakamam, dostum,” dedi. Senin için çok tehlikeli. Tek başıma gitmem gerekiyorsa, tek başıma gideceğim. Sen güven içinde geri dön. Beni orada bekle.”

      Mycoples hayır der gibi başını salladı ve başını yere eğip inatla yere çöktü.

      Dünyanın sonuna kadar seni bekleyeceğim.

      Thor onun kalmaya kararlı olduğunu görebiliyordu. Onun inatçı olduğunu, kararından vazgeçmeyeceğini de biliyordu.

      Thor öne eğildi, Mycoples’in uzun burnunun üstündeki pulları okşadı, eğildi ve onu öptü. Ejderha mırlayıp başını kaldırdı ve Thor’un göğsüne yasladı.

      “Senin için geri geleceğim, dostum,” dedi Thor.

      Thor dönüp sütunlara döndü; saf altından olan sütunlar güneşin altıdan parıldıyor, gözlerini kamaştırıyordu. Thor ilk adımı attı. Bunların arasından geçerken asla düşünmediği kadar canlı hissetti ve en sonunda Druidler Diyarı’na girdi.

      ALTINCI BÖLÜM

      Gwendolyn yavaşça batıya, Kraliyet Sarayı’ndan uzağa doğru yol alan insan selinin başında, kır yolunda arabanın arkasında sarsıla sarsıla gidiyordu. Buraya kadar düzgün giden tahliyenin yapılış tarzından ve kendi halkının kaydettiği ilerlemeden memnundu. Şehrini geride bırakmaktan nefret ediyordu, ama en azından halkının emniyet içinde olmasını sağlayacak şekilde yeterli mesafe kat ettiklerinden, nihai hedefine doğru epey bir yol aldıklarından emindi: Kanyon’un Batı Geçidi’nden geçmek, Tartuvian kıyılarındaki gemi filolarına binmek ve Yukarı Adalar’a ulaşmak için büyük okyanusu aşmak. Halkını güvenlik içinde kalabilmesi için bundan başka bir yol olmadığını biliyordu.

      Halkından binlerce insan onun etrafında yaya olarak ilerlerken, diğer binlercesi de arabalarının içinde sarsılarak gidiyor, atların nallarından çıkan ses, arabaların sürekli hareketinin sesi, insanlığın sesi Gwen’in kulaklarını dolduruyordu. Guwayne’i göğsünde tutup sallarken Gwen kendini yolculuğun monotonluğu içinde kaybolmuş gibi hissediyordu. Onun yanında Steffen ve Illepra oturuyor, bütün yolculuk boyunca ona refakat ediyorlardı.

      Gwendolyn önünde uzanan yola baktı ve kendisini burası dışında başka herhangi bir yerde hayal etmeye çalıştı. Bu krallığı yeniden inşa etmek için ne kadar çok çalışmıştı ve şimdi işte burada, ondan kaçmaktaydı. McCloud istilası nedeniyle kitlesel tahliye planını uygulamaktaydı—ama daha önemlisi, bütün o eski zaman kehanetleri, Argon’un imaları, kendi rüyaları ve yaklaşan kıyamet hissi nedeniyle bunu yapmaktaydı. ‘Ya ben yanılıyorsam?’ diye geçti aklından. Ya bunun hepsi bir rüyadan, gece insana gelen kaygılardan ibaretse? Ya Halka’da her şey yolunda giderse? Ya bunun aşırı bir reaksiyon, gereksiz bir tahliye olduğu ortaya çıkarsa? Ne de olsa, halkını Halka’nın içinde Silesia gibi başka bir şehre tahliye etmesi de mümkündü. Onları bir okyanusun ötesine götürmesi gerekmiyordu.

      Halka’nın tamamen ve baştan aşağı imha edildiğini öngörmemiş olsaydı. Ancak okuduğu ve duyduğu ve hissettiği her şeye göre, Halka’nın imhası çok yakındı. Tahliyenin tek yol olduğu hususunda kendi kendine güvence verdi.

      Gwen ufka bakarken, Thor’un burada, yanında olmasını diledi. Thor burada olabilirdi, kendi yanında. Şimdi onun nerede olduğunu merak ederek yukarı baktı ve gökyüzünü taradı. Druidlerin Ülkesi’ni bulmuş muydu acaba? Annesini bulmuş muydu? Kendisine geri dönecek miydi?

      Ve hiç evlenebilecekler miydi?

      Gwen başını eğip Guwayne’in gözlerine


Скачать книгу