Ejderhaların Kaderi . Морган Райс
Kuyruğun, koluna sertçe çarpması sonucu, Thor acı içinde bağırdı.
Yaratık hızlı bir şekilde kuyruğunu öne arkaya savurmaya devam etti. Thor, kılıcını çekip ona saldırmak istedi, ancak sadece tek bir eli boştaydı ve yüzmek için ona ihtiyacı vardı.
Yanında yüzen Krohn, yaratığa döndü ve tüyleri diken diken bir sesle hırladı. Korkusuz bir şekilde yaratığa doğru yüzdü ve canavarı korkutarak suların altında kaybolmasına neden oldu. Thor, rahat bir nefes aldı, ta ki yaratık diğer yanından çıkıp, kuyruğunu savurana kadar. Krohn, yaratığı kovalayarak, yakalamaya çalıştı ve yaratığa dişlerini geçirdi, neredeyse kaçırıyordu.
Thor, bu karmaşadan kurtulmanın tek yolunun denizden çıkmak olduğunu fark ederek, hayatı pahasına yüzdü. Sonsuz gibi gelen bir süreden sonra, her zamankinden çok daha hızlı yüzerek, dalgaların arasında şiddetle sallanan kayığa yaklaşmayı başardı. Bu esnada, onunla asla konuşmayan daha büyük iki Lejyon üyesi ve sınıf arkadaşları, yardım etmek için bekliyorlardı. Öne eğildiler ve ellerini uzattılar.
Thor, ilk olarak çocuğun kayığa çıkmasına yardım etti. Büyük çocuklar, çocuğu kollarından yakaladılar ve kayığa çektiler.
Thor, arkasına uzandı, Krohn’u yakaladı ve sudan dışarı, kayığa doğru fırlattı. Üstünden sular damlayan ve titreyen Krohn, dört ayak üstüne düştü. Islak zeminde, kayığın diğer ucuna doğru kaydı. Sonra aniden ayakları üzerine sıçrayarak döndü ve kayığın kenarına koşarak Thor’u aradı. Orada, suya bakarak durdu ve acıyla haykırdı.
Thor uzandı ve çocuklardan birinin elini yakaladı. Tam kendini yukarı çekecekken, ayak bileğine ve kalçasına sarılan güçlü ve kaslı bir şey hissetti. Dönüp aşağıya baktı ve bacağına dolanmış dokunacın sahibi, kalamara benzeyen küf yeşili yaratığı gördüğünde kalbi durdu.
İğnelerin bacağını deldiğini hissettiğinde, acıyla bağırdı.
Eğer hızla bir şey yapmazsa, işinin biteceğini fark etti. Boştaki eliyle kemerine uzandı, küçük bir hançer çıkardı ve yaratığa vurdu. Ancak dokunaçlar öyle kalındı ki, hançer onu delemedi bile.
Bu, yaratığı kızdırdı. Gözleri olmayan yaratığın yeşil kafası aniden yüzeye çıktı, jilet keskinliğindeki dişlerini ortaya çıkardı ve Thor’a uzandı. Thor, kesilen bacağından akan kanı hissettiğinde hızlı davranması gerektiğini biliyordu. Büyük çocukların onu tutma çapalarına rağmen, elleri kayıyordu ve tekrar suya batıyordu.
Sürekli haykıran Krohn, suya atlamaya hazırmış gibi eğildi. Ancak bu şeye saldırmanın yararsız olacağını o bile anlamış olmalıydı.
Büyük çocuklardan biri öne çıktı ve bağırdı: “EĞİL!”
Çocuk bir mızrak fırlatırken, Thor başını eğdi. Ancak mızrak, yaratığı ıskaladı ve zararsız bir şekilde suya battı. Yaratık çok zayıf ve çok hızlıydı.
Aniden, Krohn ağzını açarak suya atladı ve keskin dişlerini yaratığın boynuna sapladı. Dişlerini kenetleyerek, yaratığı bir sağa bir sola salladı.
Ama bu kaybedilen bir savaştı: yaratığın derisi çok sert ve çok kaslıydı. Yaratık, Krohn’u yanlara doğru atmaya çalıştı ve sonunda suyun içine düşürdü. Bu arada yaratığın, Thor’un bacağındaki tutuşu sıkılaştı ve Thor, nefes alamadığını hissetti. Dokunaçlar öyle kötü yakıyordu ki, Thor bacağı kopacakmış gibi hissetti.
Son bir umutsuz çabayla, Thor, çocuğun elini bıraktı ve aynı anda kemerindeki kısa kılıcına uzandı. Ancak zamanında yakalayamadı, kaydı ve suya düştü.
Kayıktan uzaklaştırıldığını, yaratık tarafından çekildiğini hissetti. Her geçen an daha hızlı bir şekilde geriye doğru sürükleniyordu ve çaresiz bir şekilde elini uzattığında, kayığın gözden kaybolduğunu gördü. Farkında olduğu son şey, suyun içine, Ateş Denizi’nin derinliklerine çekildiğiydi.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Gwendolyn, açık çayırda koşuyordu, yanında babası Kral MacGil vardı. On yaşlarında olabilirdi ve babası da çok gençti. Sakalı kısaydı, beyaz değildi ve cildi gençlikle parlıyordu. Mutlu ve umursamazdı, kızının elini tutup onunla birlikte tarlaların içinde koşarken coşkuyla gülüyordu. Bu, Gwendolyn’in hatırladığı, bildiği babaydı.
Kızını kaldırıp, omzuna attı ve kahkahalar atarak döndürdü, Gwendolyn deli gibi kıkırdıyordu. Babasının kollarında güvende hissediyordu ve birlikte geçirdikleri bu zamanın bitmesini hiç istemiyordu.
Ama babası onu yere bıraktığında, garip bir şey oldu. Aniden, güneşli öğleden sonrası, alacakaranlığa döndü. Gwen’in ayakları yere değdiği zaman, çayırdaki çiçeklerin içine girmedi, bileğine kadar çamura battı. Birkaç metre uzağındaki babası, şimdi çamurun içinde sırt üstü yatıyordu, çok daha yaşlıydı ve sıkışıp kalmıştı. Biraz daha uzakta, çamurun içinde parıldayan şey de babasının tacıydı.
“Gwendolyn,” diye soludu. “Kızım. Bana yardım et.” Çamurun içindeki elini kaldırdı ve çaresizce kızına uzattı.
Gwen, babasına yardım etme isteğiyle zayıf düştü ve onun yanına gitmeye, elini yakalamaya çalıştı. Ama ayakları kımıldamıyordu. Aşağıya baktı ve ayaklarının etrafındaki çamurun kuruyup, sertleştiğini gördü. Serbest kalmaya çalışarak, kıpırdanıp durdu.
Gwen gözlerini kırpıştırdı ve kendini, kalenin siperliklerinden aşağıya bakarken buldu. Bir şeyler yanlıştı: yere bakarken, her zamanki ihtişamı ve cümbüşü değil, etrafa yayılmış bir mezarlığı görüyordu. Bir zamanlar ihtişamla parıldayan Kraliyet Sarayı, şimdi gözün görebildiği mesafeye kadar yeni mezarlarla kaplıydı.
Bir ayak sesi duydu ve arkasını döndüğünde, kapüşonlu siyah bir pelerin giyen suikastçının kendisine yaklaştığını görünce kalbi durdu. Kapüşonunu indiren adam, Gwen’e doğru hızla koştu. Tek gözü yoktu ve göz boşluğunda kalın ve pürüzlü bir hançer yarası vardı. Hırlayarak, elini ve kabzası parlak kırmızı olan pırıltılı hançerini kaldırdı.
Adam öyle hızlı hareket ediyordu ki, Gwen zamanında tepki gösteremedi. Adam hançeri tüm gücüyle indirirken, Gwen, ölmek üzere olduğunu bilerek kendini hazırladı.
Hançer, yüzünden sadece birkaç santim uzakta aniden durdu ve Gwen gözlerini açtığında, adamın bileğini havada yakalayan, ceset halindeki babasını gördü. Babası, hançer düşene kadar adamın elini sıktı, ardından adamı omuzlarına kaldırdı ve siperden aşağıya attı. Gwen, aşağıya düşen adamın çığlıklarını dinledi.
Babası döndü ve ona baktı; yüzünde sert bir ifade vardı, çürüyen elleriyle kızının omuzlarını tuttu. “Burası senin için güvenli değil,” diye uyardı. “Güvenli değil!” diye bağırdı, ellerini daha sıkı bastırarak ve Gwen’in çığlık atmasına sebep oldu.
Gwen çığlık atarak uyandı. Saldırganını görmeyi bekleyerek, odasına bakındı ve yatağında dimdik oturdu.
Ancak, şafak öncesindeki yoğun sessizlikten başka bir şeyle karşılaşmadı.
Soluk soluğa kalmış bir halde yataktan kalktı ve küçük, taş bir lavaboya koşarak, yüzüne defalarca su çarptı. Bu sıcak yaz sabahında, ayaklarının altındaki serin taşı hissederek duvara yaslandı ve kendini toplamaya çalıştı.
Rüyası çok gerçekçiydi. Bir rüyadan fazlası olduğunu hissediyordu. Babasından gelen gerçek bir uyarıydı, bir mesajdı. Kraliyet Sarayı’ndan