Diriliş . Морган Райс
cam kırılma sesi geldi ve Caitlin etrafına bakınca diğer yanda başka bir vampirin yüzünü daha gördü. Bu vampir kafasını doğruca sert bir şekilde cama geçirmişti ve ona bakarak onu küçümser gibi gülüyordu.
Birden Caitlin’in evinin içi cam kırılma sesleriyle doldu. Caitlin evin içinde koşturdu ve nereye baksa, duvarlar hatırladığından farklıydı. Şimdi tüm duvarlar camdandı ve ne tarafa bakarsa baksın perdeler geri çekiliyor ve camlar tuzla buz edilerek kırılıyordu. Ve birbiri ardına vampirler başlarını camlardan içeri sokuyorlardı.
Caitlin odadan odaya koştu, ardından ön kapıya yöneldi; gittikçe daha fazla cam kırılırken evden çıkmaya çalıştı.
Ön kapıya ulaştı ve onu hızla çekip açtı- ama tam çıkacakken olduğu yerde kaldı.
Ön kapıda durup gözlerindeki ölümcül bakışla ona bakan Scarlet’ti. Scarlet ateş püsküren gözlerle ona bakıyor, bembeyaz yüzü canlıdan çok ölüye benziyordu. Ve yine yüzüne öldürmek isteyen acımasız bir bakış hâkimdi. Bundan daha fazla şaşkınlık veren şey ise arkasında binlerce vampirden oluşan bir vampir ordusu vardı. Hepsi onu takip etmek için bekliyor, hızla Caitlin’in evine dalmak istiyorlardı.
Caitlin “Scarlet?” dedi, kendi sesindeki korkuyu duydu.
Ama daha harekete geçemeden, Scarlet yüzünü buruşturdu, geriye eğildi ve Caitlin’in üstüne atılarak dişleriyle doğruca boğazını hedef aldı.
Caitlin çığlık atarak uyandı, tekli koltuğunda doğruldu. Ellerini boğazına götürdü, bir eliyle boğazını ovdu ve diğer eliyle de Scarlet’i itmeye çalıştı.
“Caitlin? İyi misin?”
Birkaç dakika sonra Caitlin sakinleşti. Başını kaldırıp baktı ve karşısındakinin Scarlet olmadığını fark etti. Karşısındaki Sam’di. Önce şaşırdı. Ardından büyük bir rahatlamayla uykuya dalmış olduğunu anladı. Yalnızca bir kâbus görmüştü.
Caitlin güçlükle soluk alarak orada oturdu. Başında duran Sam’di, bir elini onun omzuna koymuş endişeli bir şekilde yüzüne bakıyordu ve Polly’de yanındaydı. Işıklar açıktı ve Caitlin dışarısının karanlık olduğunu gördü. Ayaklı duvar saatine bir bakış attı, saat gece yarısını geçiyordu. Koltukta uyuyakalmış olmalıydı.
Sam yeniden “İyi misin?” diye sordu.
Caitlin utanmıştı. Doğrulup oturdu ve alnında biriken terleri sildi.
Polly “Seni uyandırdığımız için özür dileriz, ama sanki kötü bir rüya görüyordun,” diye ekledi.
Caitlin yavaşça kalktı, kalbi hızla atıyordu ve gördüğü rüyanın korkunç görüntülerini zihninden uzaklaştırmaya çalıştı. Rüyada gördükleri gerçek gibiydi, sanki hala kendi kızı tarafından ısırıldığı yerdeki, boğazındaki acıyı neredeyse hissedebiliyordu.
Ama hepsi yalnızca bir rüyaydı. Kendisine sürekli bunu hatırlatmak zorunda kaldı. Sadece bir rüya.
Ardından hatırlayarak “Caleb nerede?” diye sordu. “Herhangi bir şey duydunuz mu? Telefon görüşmeleri nasıl gitti?”
Sam ve Polly’nin yüzlerindeki ifadeler ona bilmesi gereken her şeyi söyledi.
Sam “Caleb hala dışarıda arıyor,” dedi. “Ben bir saat önce aramayı bıraktım. Çok geç oldu. Ama Caleb dönene kadar senin yanında kalmak istedik.”
Polly “Ben bütün arkadaşlarını aradım,” diye araya girdi. “Tek tek hepsini aradım ve çoğuna ulaştım. Ama hiçbiri onu görmemiş ve hiçbir şey de duymamışlar. Onlar da bizim gibi çok şaşkınlar. Blake’e de ulaştım. Ama Scarlet’ten tek bir kelime bile duymadığını söyledi. Çok üzgünüm.”
Caitlin yüzünü ovdu, kendini toparlamaya çalıştı. Uyandığında bütün bunların gerçek olmadığını öğreneceğini ummuştu. Scarlet’in sapasağlam eve dönmüş olacağını ve hayatın normale döneceğini düşünmüştü. Fakat gece yarısından sonra Sam ve Polly’i kendi evinde, başucunda endişeli bir şekilde beklerken görünce her şeyi yeniden hatırladı. Her şey gerçekti. Fazlasıyla gerçekti. Scarlet kayıptı. Ve belki de bir daha asla geri dönmeyecekti.
Bunun farkına varınca Caitlin’in içine adeta bir bıçak saplandı. Bunun düşüncesi bile aklına gelince neredeyse nefes alamayacak gibi oluyordu. Scarlet tek çocuğuydu. Hayatta en çok sevdiği kişiydi. Caitlin onsuz hayatı hayal bile edemiyordu. Olduğu yerden fırlayıp sokaklarda koşmak, bütün bunları hak etmediğini haykırmak ve feryat etmek istedi. Ama bunun faydasız olacağını biliyordu. Tek yapması gereken burada oturup beklemekti.
Birden, kapıda bir ses duydu. Üçü birlikte ayağa sıçradılar ve umutla kapıya doğru baktılar. Caitlin genç kızının o tanıdık yüzünü görmek için dua ederek kapıya doğru koştu.
Ama gelenin yalnızca Caleb olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradı. Caleb yüzünde korkunç bir ifadeyle eve dönmüştü. Görünüşü Caitlin’in daha da kötü duygulara kapılmasına neden oldu. Eli boş döndüğü aşikârdı.
Caitlin bunun yararsız olduğunu biliyordu ama yine de dayanamayıp sordu: “Bir şey buldun mu?”
Caleb yere bakarak başını iki yana salladı. Kalbi paramparça olmuş gibiydi.
Sam ve Polly birbirlerine baktılar, ardından Caitlin’in yanına gelip sırayla ona sarıldılar.
Polly “Sabah kalktığım gibi geleceğim,” dedi. “Eğer bir şey duyarsan beni kesin ara. İsterse gecenin bir yarısı olsun. Söz mü?”
Caitlin konuşamayacak kadar bitkin olduğu için başını evet anlamında salladı. Polly’nin kendine sarıldığını hissetti ve o da ona sarıldı, ardından da erkek kardeşini kucakladı.
Sam omzunun üzerinden "Seni seviyorum abla,” dedi. “Biraz sabret. Scarlet sapasağlam dönecektir.”
Caitlin gözyaşlarını sildi ve Sam ve Polly’nin kapıdan çıkmalarını seyretti.
Şimdi yalnızca o ve Caleb kalmışlardı. Genelde Caleb’le yalnız kalınca çok heyecanlanırdı- ama kavgalarından sonra şimdi gergin hissediyordu. Görebildiği kadarıyla Caleb de kendi üzüntü ve pişmanlık dünyasında kaybolmuştu; Caitlin aynı zamanda Caleb’in kendisine, polislere kafasındakileri sesli bir şekilde söylediği için hala kızgın olduğunu sezebiliyordu.
Bütün bunlar Caitlin’in dayanamayacağı kadar fazlaydı. Bir an Caleb’in dönüşüne büyük bir umut bağlamış olduğunu fark etti; içinde, onun heyecanlı adımlarla içeri gireceğine ve iyi bir haber vereceğine dair küçük bir iyimserlik beslemişti. Fakat onun bu şekilde, bomboş, tamamen bomboş geri döndüğünü görünce büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Scarlet bir gündür yoktu. Nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Gece yarısı olmuştu ve eve dönmemişti. Caitlin bunun ne kadar kötü bir işaret olduğunu biliyordu. Olasılıkları gözden geçirmeyi bile istemedi ama bunun çok, çok kötü olduğunu biliyordu.
Caleb “Ben yatmaya gidiyorum,” dedi, döndü ve merdivenleri çıkmaya başladı.
Caleb her zaman “iyi geceler” derdi, her zaman Caitlin’in onunla yatağa gelmesini isterdi. Aslında Caitlin birlikte yatmaya gitmedikleri bir gece dahi hatırlamıyordu.
Ama şimdi, bunu sormamıştı bile.
Caitlin oturma odasındaki tekli koltuğuna döndü ve orada oturup Caleb’in merdivenleri çıkan botlarının sesini, yatak odasının kapısının arkasından kapanmasını dinledi. Bu Caitlin’in hayatında duyduğu en yalnız sesti.
Caitlin gözyaşlarına gömüldü ve saatlerce