Goethe'nin Hayatı. James Sime
ziyafet verdiği bu ünlü binadaki imparatorluk salonunu ilk kez ziyaret edişini hiçbir zaman unutmadı. Orada eski imparatorların birçoğunun portrelerini gören Goethe’nin onlar hakkında duyduğu şeyler, hayal gücünü harekete geçirerek Almanya’nın coşkulu ve görkemli tarihinde yaşanan büyük olayların, tüm canlılığıyla gözlerinin önünde canlanmasına yol açtı. IV. Charles’ın altın mührünü ilgiyle inceledi. Bu durum onu doğal olarak Charles’ın rakibi olan Schwarz-burg’lu Günther’in St. Bartholomew Kilisesi’ndeki mezarını ziyaret etmeye yöneltti. Bu tarz olaylar ve kurumlarla dolu bir atmosferde büyüyen Goethe haliyle tarih ve antik yapıtlar üzerine çalışmanın tadını almıştı.
Johann Kaspar çocuklarının eğitimine çok özen gösterirdi. Bu işi bizzat kendisi de üstlenmişti, fakat belli başlı bazı branşlarda Goethe ve kız kardeşi, komşu çocuklarıyla birlikte özel öğretmenlerden ders aldılar. Goethe’nin en zor işlerin bile kolaylık ve çabuklukla üstesinden gelmesi karşısında, babası ve öğretmenleri şaşkınlığa uğrardı. Onun için hiçbir şey çok zor gözükmüyordu. Öte yandan çocukluk yıllarında babasının katı disiplininden kaçıp onun hayal gücünü her daim masallarla doyurmaya hazır olan annesiyle kaçamak sohbetler etmesinin yanı sıra, Robinson Crusoe ile yazarı Lort Anson olan Voyage Round the World’ün Almanca çevirileri gibi daha birçok iyi kitabı okuyarak kafasını rahatlatırdı. Babasının kitap koleksiyonu arasında Goethe’nin şiire yönelik sevgisini ortaya çıkaran ve teşvik eden Fleming, Canitz, Haller, Hagedorn, Gellert ve diğer Alman şairlerin eserleri de bulunuyordu. On sekizinci yüzyılın diğer birçok eleştirmeni gibi Johann Kaspar da şiirde kafiyenin olmazsa olmaz bir öğe olduğunu savunurdu. Bu yüzden Goethe’nin doğumundan bir yıl önce üç kıtası yayımlanan, Klopstock’a ait Messiah’ın seçkin bir kütüphanede bulundurulacak kadar iyi bir eser olmadığını düşünüyordu. Ancak Goethe ve kız kardeşi kitabın bir kopyasını, onu her yıl Kutsal Hafta’da2 dini bir ritüel gibi düzenli biçimde okuyan eski bir aile dostundan gizlice ödünç aldılar. Şiirden birbirlerine sık sık okudukları çarpıcı pasajları ezbere öğrendiler. Bir cumartesi akşamı babalarının tıraş olduğu sırada, ocağın arkasında oturup birbirlerine Satan ve Andramelech arasında geçen heyecanlı bir diyaloğu fısıldıyorlardı. Cornelia diyalog ilerledikçe daha da heyecanlanıp sonunda babasının varlığını unutarak “Nasıl da kahroldum!” sözlerini haykırdı. Bunun üzerine berber öyle ürktü ki köpük kâsesinin içindekileri Herr Rath’ın göğsüne sıçrattı. Sıkı bir aramadan sonra Klopstock’un epik şiiri küçük düşürücü bir biçimde evden derhal uzaklaştırıldı.
Satın aldığı çok sayıda kötü basılmış halk edebiyatı eserleri, Goethe’yi bu erken dönemlerinde okuduğu daha formel olan diğer eserlerden daha fazla etkiledi. Aralarında muhtemelen Faust’un hikâyesi de bulunan birçok tuhaf ve romantik hikâyeyle karşılaştığı masallar okudu.
Yedinci yaş gününe yakın bir zamanda, Yedi Yıl Savaşı’nın patlak vermesiyle uygar dünya derinliklerine dek sarsıldı. Goethe’nin anne tarafından dedesi olan Textor Avusturyalıların yanındayken, babası Büyük Frederick’in sıkı bir taraftarıydı ve kahramanının aleyhinde tek bir söz dahi ettirmezdi. Bu görüş farklılığı aile içinde ciddi tartışmaların çıkmasına yol açtı. Babasının fikrini benimseyen Goethe, önceleri Prusya Kralı’na derin bir hürmet besleyen dedesinin sonradan onun hakkında sarf ettiği sözleri duyunca şaşkına uğramıştı. Savaşın başlangıcından yaklaşık iki yıl sonra Frankfurt halkı, tüm acısıyla ve canlılığıyla savaşın tatsız yönlerinden nasibini almaya başlamıştı. Kent otoritelerinin sorumlusu olduğu bir ihanet eylemiyle, Avusturya’nın müttefiki olan Fransızlara şehirde askeri birliklerini konuşlandırma izni verilmişti. Johann Kaspar’a tam da korktuğu gibi Thorane isminde bir Fransız subayına evinde güzel bir yer temin etmek zorunda kalabileceği söylendi. Karardan hoşnut olmayan meclis üyesi bu düzenlemeye ne kadar itiraz etse de emir kesindi. Yüksek bir fiyata mal olan ve büyük bir titizlikle dayayıp döşediği ilk katındaki odaları, davetsiz misafire bırakmaktan başka çaresi yoktu. Kont Thorane, mevkisinin tüm nezaketini üzerinde barındıran kültürlü bir beyefendiydi. Ev sahibine en küçük bir rahatsızlık bile vermekten kaçınsa da askeri meselelerle ilgili ona danışmak zorunda olan birçok kişinin gelip gitmesini engelleyemiyordu. Bunun sonucunda Frankfurt’un en düzenli olan evini ciddi bir kargaşa sarmıştı. Dr. Goethe’nin resimlerinin birçoğuna hayran kalan Thorane’ın kendisine yüklü miktarda komisyon kazandıracağından dolayı eve çok sayıda sanatçıyı davet etmesiyle bu problem daha da büyüdü. Bunun üzerine Goethe’nin odası mecburen bir sanat atölyesine çevrildi. Neşeli ruh halini kolayca kaybetmeyen Frau Goethe en tatsız durumlarda bile elinden gelenin en iyisini yapıp, işinin getirdiği birtakım zorlukları hafifletmek amacıyla Fransızca öğrenmeye çalıştı. Ancak uzlaşmacı olmaya yanaşmayan kocası, genelde Fransızlara ve özelde de Kont Thorane’a karşı gitgide hırçınlaşıyordu.
Babası için üzülse de Goethe kendi adına yeni durumdan pek bir memnundu. Yeni durumla birlikte evdeki tekdüze yaşamın yerini, büyük bir heyecan almış ve bu da beraberinde her gün yepyeni ve beklenmedik hazlar getirmişti. Dobralığı, zekâsı ve sempatisiyle gönlünü kazandığı Thorane’la mükemmel bir arkadaşlık kurdular. Goethe özellikle onun odasını kullanan ressamların işlerine merak duyuyordu ve onların da yardımıyla zaman içinde kayda değer bir ilerleme kaydettiği çizime heveslendi. Fransızcayı akıcı biçimde konuşmayı öğrenen Goethe, artık birçoğu Frankfurt’ta da oynanan Fransız oyunlarını izleme olanağını bulmaktan memnuniyet duyuyordu. Karakterinin şekillenmeye en müsait çağını Fransız medeniyeti etkisi altında geçiren Goethe’nin, çok sonraları kendi yurttaşlarının büyük çoğunluğunun, ayırt etmeksizin tüm Fransız halkına yönelik anlaşılması güç nefret tutumunu onaylaması imkânsızdı.
İki yılı aşkın ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sinir bozucu dönemin sonunda, 1761’de, Goethe’nin babası bu zahmetli misafirlerden kurtulsa da Fransızlar, Yedi Yıl Savaşı’nın sonuna gelindiği yıl bitimine dek Frankfurt’tan ayrılmadı. Johann Kaspar, Hubertusburg Antlaşması’nı karısına kapağında elmaslarla süslenmiş alegorik “barış” resmi bulunan altın bir enfiye kutusu armağan ederek kutladı. Kuyumcuya sık sık bu işi erken bitirmesi için ısrar etmeye giden Goethe, anlatacağı çok ilgi çekici şeyleri olan bir zanaatkârla uzun uzun sohbet etme imkânından sonuna dek yararlandı. İşinin ehli olan birini bulduğunda, onun anlattığı her şeyi ilgiyle dinlemek tümüyle Goethe’nin karakterine özgü bir şeydi.
Goethe ailesi, 1763.
Thorane’ın evde geçirdiği süre boyunca çocukların dersleri çok fazla aksamıştı. Misafir evden ayrıldıktan sonra iki kat gayretle yeniden derslere başladılar. Halihazırda iyi bir Latince, İtalyanca, Fransızca ve biraz da Grekçe bilgisi olan Goethe bu dillere bir de İngilizceyi ekleyip İbranicede de oldukça sağlam bir ilerleme kaydetti. Babasına vermek üzere yazdığı alıştırmalarda genelde diyalog biçimini tercih ederdi. Hatta alıştırmalardan biri, dünyanın farklı bölgelerinden ve farklı dillerde çeşitli alıcıları olan bir dizi mektup şeklinde tasarlanmış diyaloglardan oluşuyordu. Goethe’nin İbranice çalışmaya başlaması da bu mektuplarla bağlantılıydı, çünkü hayali alıcılardan biri İbranice bilinmesini zorunlu kılan ve kusursuz bir ustalık gerektiren Yidiş dilinde yazıyordu.
12 yaşına geldiğinde Goethe, kutsanarak kiliseye kabul edildi. Bu yaşa gelmeden önce dahi, çocuksu bir şekilde de olsa, insanlığın ilgisini çeken ve onları düşünmeye iten en üstün konulara ilgiyle kafa yorardı. 1755’te Lizbon’da meydana gelen deprem onu yine, böylesi felaketlerin, Tanrı’nın sonsuz sevgisiyle nasıl olup da bağdaşabileceği
2
Paskalya yortusundan bir önceki hafta kutlanan Kutsal Hafta (Çile Haftası da denir), Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmeden geçirdiği son günleri simgeler. Hırisitiyanlar bu hafta her gün farklı bir olayın anısı kutlarlar. (e.n.)