Goethe'nin Hayatı. James Sime

Goethe'nin Hayatı - James Sime


Скачать книгу
okuyabildiğinde onun için yepyeni bir anlam ve güzellik kazandılar.

      II. Joseph’in seçilip taç giydiği 1764 yılında Goethe, Frankfurt’ta taç giyme töreniyle bağlantılı muhteşem birçok merasime tanıklık etti. O zamanlar on beş yaşında olan Goethe, daha şimdiden önünde yeni bir haz ve neşe dünyasının kapılarını açan bir deneyim ediniyordu. Ondan iki ya da üç yaş büyük olan ve farklı bir sınıfa mensup Gretchen adındaki hoş bir kıza körkütük âşık oldu. Şehrin parlak ışıklarla aydınlatıldığı taç giyme töreni akşamı, ayrılma vakti gelene dek birlikte caddeleri gezdikten sonra annesinin evinin kapısına geldiklerinde Gretchen, onu ilk ve son kez alnına kondurduğu bir öpücükle şereflendirdi.

      Goethe, babasının tanıması durumunda düşüp kalkmasına asla müsaade etmeyeceği bazı arkadaşları vesilesiyle Gretchen’le tanışmıştı. Onlardan biri, Goethe’nin de desteğiyle devlet dairesinde işe alındı, ancak bu mevkide ciddi cezalara maruz kaldığı bir suça karıştı. Olayın araştırıldığı sırada Goethe’nin ismi de olayla birlikte anılınca genç adam törenin ertesi sabahı korkudan, Gretchen’e duyduğu aşk da dahil olmak üzere olup biten her şeyi itiraf etmek zorunda kaldı. İlk aşk serüvenine son veren bu durum yüzünden, keder ve utanç dolu bir halde günlerce odasına kapandı.

      Ancak onun çabuk toparlanabilen bir ruhu vardı. Güven duyduğu akıllı bir arkadaşının yardımı ve rehberliğinde aşk acısından kurtulup antik felsefe çalışmalarına yoğunlaştı. İkili, çevre kırlarda uzun yürüyüşlere çıktı. Goethe gezintiler sırasında çizdiği manzara resimleriyle de babasının gönlünü almayı başardı. Yarım yüzyıl sonra yazdığı otobiyografisinde bile acı bir şekilde bahsetse de yaşadığı bu hadise sonucunda incinen ruhu çabucak iyileşti.

      O sıralar oğlunun hukuk dalında çalışması gerektiğine karar veren Johann Kaspar, birlikte çeşitli hukuk kitapları okuyarak onu geleceğe hazırlamaya başladı. Goethe bu duruma hiç itiraz etmese de daha şimdiden onu dünyanın büyük isimleri arasında ön plana çıkaracak birtakım dürtülerin belli belirsiz bilincindeydi. Üniversite yılları sırasında hukuk alanı yerine edebiyat alanında enerji sarf etmesi gerektiğine karar verdi. 1765’te, on altıncı yaş gününden kısa bir süre sonra ailesine veda edip çalışmalarına devam edeceği Leipzig’e doğru yola çıktı.

      Artık nispeten geniş çaplı denebilecek entelektüel ilgilere sahip, yakışıklı ve coşkulu bir delikanlı olan Goethe; güzel görünüşü, şen şakrak oluşu ve hoş sohbetiyle herkesin favorisiydi. Çocukluğu ve gençliği büyük herhangi bir şairinki kadar mutlu geçmiş ve dolayısıyla yaşamındaki tüm koşullar olağan bir ruhsal gelişimin lehine oluşmuştu. Keskin bir algı, güçlü bir merak duygusu ve ilgisini çeken her konunun derinliklerine nüfuz etme kabiliyetinin tüm izleri onda görülebilirdi. Müthiş yaratıcılığı ise gün yüzüne çıkacağına dair işaretler vermeye başlamıştı. Annesinin mirası olan hikâye anlatma yeteneği, daha çocukluk çağında bile öyle gelişmişti ki arkadaş grupları etrafına toplanıp onun büyüleyici hikâyelerini dinlemekten çokça keyif alırlardı. Ayrıca İsa’nın cehenneme düşüşüne ek olarak Yusuf ve takipçilerinin hikâyesini konu alan iki iddialı eseri için birçok dize de kaleme almıştı. Frankfurt’tan ayrılmasının hemen öncesinde Klopstock’un Solomon’undan esinlenerek yazdığı bir tragedya olan Belshazzar’ı neredeyse tamamlamıştı. Bu tragedyayı kimsenin bilmediği güzel bir kızın takdirini kazanma içgüdüsüyle yazıyordu ki bu güzel kız Goethe’nin üzerinde etki yaratmayı başarmış olan Gretchen’den başkası değildi. Eğer Goethe bir kadından böylesine etkilenmeseydi belki de asla bu kadar duyarlı bir şair olmayacaktı. Bu gerçeği kavramak onun dehası ve karakteri hakkında doğru bir fikre sahip olmak için olmazsa olmazdır.

      İkinci Bölüm

      Goethe, Leipzig’te insanların durmaksızın bir o yana bir yana geçtiği bir avluya bakan, üniversiteye yakın, iki şirin odası bulunan bir eve yerleşti. Oraya sonbahar panayırının olduğu bir dönemde vardığından, görünüşleri ilgisini çeken birçok yabancıyla karşılaşma olanağı buldu. Eskiden kitap ticaretinin merkezi olması bakımından şimdiye göre çok daha önemli bir şehir olan Leipzig onu öylesine etkilemişti ki orada geçireceği seneleri dört gözle bekliyordu. Özellikle de buradaki insanların, Frankfurt’un resmi ve katı kurallı sosyal yapısıyla zıtlık gösteren sıcakkanlı ve serbest tutumları onu büyülemişti.

      Şehre varışından birkaç gün sonra üniversiteye öğrenci olarak kabul edildi. Bazı hukuk derslerine katılmak zorunda olsa da Cicero’nun De Oratore’si üzerine Ernesti’den, retorik ve Alman edebiyatı konusunda da Gellert’ten ders aldı. İlk başlarda derslerine örnek bir çalışkanlıkla katılan Goethe, çok geçmeden derslerin ona bir faydası dokunmadığı kararına vardı. Hukuk bölümündeki hocalarının ona anlatabilecekleri Frankfurt’ta öğrendiği şeylerden farklı çok az şey vardı, ki bunlar da Goethe’nin onların yardımı olmadan üstesinden ustalıkla gelebileceği şeylerdi. Gellert’in kılı kırk yaran, sıradan tavrı ona çekici gelmemişti. Hatta alanında son derece özgün olan Ernesti bile ona göre Latin edebiyatının ruhuna nüfuz edemiyor, daha doğrusu onun büyüsünü derinlemesine hissettiremiyordu. Leipzig’te geçirdiği tüm zaman boyunca kuşkusuz derslere katılmaya devam etse de üniversiteyle ilişkisi içten değil, zorakiydi ve üniversitenin onun entelektüel gelişimine çok az bir katkısı oldu.

      Bir tarih profesörü olan Böhme, ona arkadaş canlısı bir şekilde davrandı. Kültürlü ve hoş bir kadın olan karısı Goethe’yle konuşmaktan keyif alırdı. Ancak kadının Frankfurt’a özgü hal ve tavırlarıyla bilakis açık biçimde alay edip hayranı olduğu şairlerin yazılarını yermesi onu biraz rencide ederdi. Her gün tıp profesörlerinden birinin evinde akşam yemeğine katılırdı, burada tıp ve doğabilimlerinde okuyan öğrencilerle tanışırdı. Leipzig yavaş yavaş ilginç olmaktan çıktığında, memleketinde alıştığı şeylere özlem duymaya başlayan Goethe, her şeyden önce en içten duygu ve düşüncelerini paylaşabileceği birkaç arkadaşa hasretti. Gittikçe neşesiz ve ümitsiz bir ruh haline girdiğinden dolayı, 1766 ilkbaharında Frankfurt’tan Leipzig’e hukuk okumaya gelen Horn adında bir arkadaşının onda eski zinde ve esprili havasını bulamayışına fazlasıyla üzüldü. Birkaç yıl onun en yakın dostlarından biri olacak Horn’un varlığı, Goethe’nin yeniden canlanmasına epey bir katkıda bulundu. Toparlanma süreci, Würtemberg’li Dük Frederick Eugene’in özel sekreterliğini yapmak için Frankfurt’tan Treptow’a giderken Leipzig’e uğrayan Schlosser adındaki başka bir arkadaşıyla tamamlandı. Sonraları Goethe’nin kız kardeşiyle evlenen, dinç ve bağımsız bir karakteri olan Schlosser’in biraz katı bir mizacı olsa da özünde nazik ve sempatik biriydi. Onun gelişiyle birlikte Goethe, başarılı bir biçimde eski canlılığını ve özgüvenini kazandı.

      Schlosser, karısı da Frankfurt’lu olduğundan dolayı onun hemşerilerini de evinde ağırlamaktan memnuniyet duyan Schönkopf adında bir şarap tüccarının yanında konaklıyordu. Goethe Schönkopf’un sofrasında bulunmaktan öyle haz alıyordu ki her gün orada yiyip içmeye kararlıydı. Bu kararlılığı, Leipzig’te geçirdiği süre boyunca devam edecekti. Schönkopf’un tatlı ve cilveli kızı Anne Catharine, Goethe’nin duyarlı karakterini görür görmez adamın kalbini fethetmişti. Tıpkı Gretchen gibi Anne de ondan iki ya da üç yaş büyüktü. Öte yandan Goethe, yalnızca bu özelliğinin bile kızı sevilmeye daha fazla değer kıldığını hissediyordu. Onun kendisine bağlılığını zevkle kabul eden Annette (Goethe ona genellikle böyle hitap ederdi) de ona içten bir şekilde düşkündü. Asla onun karısı olamayacağına yönelik bir şüpheye düşen Annette, Goethe’ye başka hayranlarına verdiğinden fazlasını da vermedi. Goethe kızın rakiplerine yönelik sevecen tutumlarından ötürü kıskançlık ateşiyle


Скачать книгу