Ben-Hur. Lew Wallace

Ben-Hur - Lew Wallace


Скачать книгу
üzerinde. Dam bu şekilde bir dinlenme yeri, bir oyun alanı, bir uyku odası, ailenin buluşma merkezi, müzik, dans, sohbet, düş kurma ve dua etme yeri hâline geliyordu.

      Soğuk iklimlerde insanın evinin içini güzelleştirmeye teşvik eden dürtü, Doğuluyu damını da süslemeye sevk ediyordu. Musa tarafından yaptırılan siperler çömlekçinin başarısı hâline gelmişti; sonra bunun üzerinde sade ve muhteşem kuleler yükselmiş, daha sonra da krallar ve prensler damlarını mermer ve altından çardaklarla süslemişlerdi. Babillilerin bahçelerini havaya asmalarının ardından artık taşkınlık daha ileriye taşınmadı.

      İzlemekte olduğumuz delikanlı damda evin kuzeybatı köşesine inşa edilen kuleye doğru yürüdü yavaş yavaş. Eğer bir yabancı olsaydı, yaklaştıkça karanlığın izin verdiği ölçüde, alçak, kafesli, sütunlu ve kubbeli yapıya bir bakış atardı. Hafifçe yukarı kaldırılmış perdenin arasından geçip içeri girdi. Dört tarafta yer alan kapı şeklindeki kemerli açıklıkların dışında içerisi karanlıktı; bu açıklıklardan yıldızlarla aydınlanan gökyüzü görünüyordu. Bunlardan birinde sedirden aldığı yastığa yaslanmış bir kadın silüeti gördü, beyazlara bürünmüş olmasına rağmen hayal meyal farkediyordu. Ayak sesleri üzerine kadının elindeki, üzerine yer yer yıldız ışığında parıldayan mücevherlerin serpiştirildiği yelpaze durdu. Kadın doğrulup ona seslendi.

      “Yahuda, oğlum!”

      “Benim, anne.” diye cevap verdi, adımlarını hızlandırırken.

      Yanına gidip diz çöktü, kadın kollarıyla sardı delikanlıyı ve öpücüklerle onu bağrına bastı.

      IV

      YAHUDA’NIN ANNESİ

      Anne yastığın üzerindeki rahat pozisyonuna döndü, oğlu da sedire yerleşip başını annesinin kucağına koydu. Her ikisi de açıklıktan dışarı bakıp civardaki bir dizi alçak evin damlarını, batıda dağ olduğunu bildikleri mavi karaltıyı ve yıldızlarla parlayan gökyüzünün karanlık derinliklerini görebiliyordu. Şehir sakindi. Sadece rüzgâr kıpırdanıyordu.

      “Amrah sana bir şeyler olduğunu söyledi.” dedi kadın, gencin yanağını okşayarak. “Yahuda’m küçük bir çocukken ufak tefek şeylerin canını sıkmasına göz yumuyordum, ama artık koca bir adam oldu. Bir gün benim kahramanım olacağını unutma!” dedi, sesi yumuşayarak.

      Mal varlıkları bakımından olduğu kadar kan bakımından da zengin birkaç aile dışında o topraklarda pek kullanılmayan bir dili konuşuyordu kadın. Dilin saflığını seven bu insanlar bu sayede Yahudi olmayanlardan daha kesin bir şekilde ayırt ediliyorlardı. Bir zamanlar Rebeka ve Raşel de Benjamin’e bu dilde şarkı söylüyorlardı.

      Bu sözler sanki delikanlının yeniden düşüncelere dalmasına neden oldu; kısa bir süre sonra annesinin kendisini yelpazelediği elini tuttu, “Bugün daha önce hiç aklıma gelmeyen şeyler düşünmeye zorlandım, anne. Söylesene ben ne olacağım?”

      “Söyledim ya, benim kahramanım olacaksın.”

      Delikanlı annesinin yüzünü göremiyordu ama şaka yaptığının farkındaydı. Daha da ciddileşti.

      “Sen çok iyi ve şefkatlisin, anneciğim. Beni hiç kimse senin kadar sevemez.”

      Annesinin elini defalarca öptü.

      “Galiba bu soruyu neden hep erteleyip durduğunu anlıyorum.” diye devam etti. “Şimdiye kadar benim hayatım hep sana ait oldu. Senin denetimin ne kadar nazik, ne kadar tatlıydı! Keşke sonsuza kadar sürseydi. Ama olmuyor. Tanrı’nın arzusuyla bir gün kendi kendimin efendisi olacağım, ayrılık günü gelip çatacak ve bu senin için korkunç bir şey olacak. Cesur ve temkinli olalım. Ben senin kahramanın olacağım, ama bana yol göstermelisin. Yasayı biliyorsun, İsrail’in bütün oğulları meslek sahibi olmalı. Ben istisna değilim. Şimdi soruyorum ben hayvan mı güdeceğim? Yoksa toprağı mı süreceğim? Rahip mi olacağım, avukat mı? Ne olacağım? Sevgili anneciğim, bana bir cevap ver.”

      “Gamaliel bugün ders veriyordu.” dedi kadın düşünceli bir şekilde.

      “Öyle mi, ben duymadım.”

      “Dediklerine göre dehasını ailesinden miras alan Simeon’la dolaşıyordun demek.”

      “Hayır, onu hiç görmedim. Pazar yerine gitmiştim, tapınağa değil. Genç Messala’yı ziyaret ettim.”

      Delikanlının sesindeki değişim annesinin dikkatini çekti. Bir önsezi kalbini hızlandırdı. Yelpaze tekrar durdu.

      “Messala!” dedi. “Canını sıkacak ne söyledi?”

      “Çok değişmiş.”

      “Bir Romalı olarak mı dönmüş yani?”

      “Evet.”

      “Romalı!” diye devam etti, sanki kendi kendine. “Bütün dünyada bu kelime efendi anlamına gelir. Ne kadar süredir uzaktaydı?”

      “Beş yıldır.”

      Kadın başını kaldırıp gecenin derinliklerine baktı.

      “Via Sacra39 havası Mısır ve Babil sokakları için geçerlidir, ama Kudüs’te, bizim Kudüs’ümüzde sözleşme hüküm sürer.”

      Düşüncelerle dolu olarak arkasına yaslandı. Önce delikanlı konuştu.

      “Messala çok acı şeyler söyledi, anne, hele tavırlarıyla beraber söylediklerinin bazıları dayanılmazdı.”

      “Galiba seni anlıyorum. Roma, onun şairleri, hatipleri, senatörleri, saray mensupları hiciv dedikleri bir gösterişin mecnunu olmuşlar.”

      “Bütün büyük uluslar gururludur sanırım.” diye devam etti delikanlı, lafının kesildiğinin farkına bile varmadan. “Ama bu insanlarınki diğerlerininkine hiç benzemiyor. Son günlerde o öyle bir hâl aldı ki artık tanrılar için bile kaçış yolu yok.”

      “Tanrılar!” dedi annesi, çabucak. “Romalılar tapınmayı kutsal hakları olarak görüyorlar.”

      “Messala da bu nahoş nitelikten payını almış. Çocukken, Herod’un bile şerefle karşılamaya tenezzül ettiği yabancılarla alay ettiğine tanık olurdum, ama Yahuda’yı hep ayrı tutardı. İlk kez bugün benimle sohbetinde geleneklerimizle ve Tanrı’mızla dalga geçti. Senin de isteyeceğin gibi sonunda ondan ayrıldım. Şimdi, sevgili anneciğim, Romalıların kibri için haklı nedenleri var mı bilmek istiyorum. Hangi bakımdan ondan aşağıyım? Biz düşük bir sınıftan mıyız? Neden Sezar’ın yanında bile bir köle gibi çekingen olmam gerekiyor? Özellikle şunu söyle, neden ben istersem şeref kazanamıyorum? Neden kılıcı elime alıp savaş tutkusuna kapılamıyorum? Neden bir şair olup her konuda yazamıyorum? Metal işçisi olabilirim ya da bir çoban veya bir tüccar, peki neden Yunanlılar gibi bir sanatçı olamıyorum? Söyle bana, anneciğim, bir İsrailoğlu neden bir Romalının yaptıklarını yapamıyor?”

      Okur bu soruları pazar yerindeki sohbete dayandıracaktır; bütün duyuları açık bir şekilde dinleyen anne de konunun bağlantılarından, soruların soruluşundan, oğlunun aksanından ve ses tonundan çabucak ilişkiyi kuruverdi. Doğruldu, oğlununki gibi hızlı ve kesin bir tavırla cevap verdi: “Anlıyorum! Anlıyorum! Messala arkadaşlıklarından dolayı çocukluğunda bir Yahudi gibiydi. Burada kalsaydı o da dinini değiştirebilirdi, çünkü hepimiz hayatımızı olgunlaştıran şeylerden etkileniriz, ama Roma’da geçirdiği yıllar ona fazla gelmiş. Ben bu değişime hiç şaşırmıyorum. Ama en azından sana karşı kibar davranabilirdi. İlk sevdiklerini unutmak için acımasız ve sert bir mizaca sahip olmak gerekir.”

      Kadın elini hafifçe delikanlının


Скачать книгу

<p>39</p>

Kutsal Yol, Antik Roma’nın Capitol Tepesi’nden başlayıp en önemli dinsel yapıların bulunduğu Forum’dan Kolezyum’a kadar uzanan ana caddesi. (ç.n.)