David Copperfield. Чарльз Диккенс

David Copperfield - Чарльз Диккенс


Скачать книгу
iyidir! Onun için isterim ki bir leydi olayım ve ona elmas düğmeli, havai mavi renkli bir elbise, nankin12 bir pantolon, kırmızı kadife bir yelek, üç köşeli bir şapka, bir altın saat, bir gümüş pipo ve altınla dolu bir kese vereyim.”

      Her ne kadar nimetşinas yeğeninin kendisi için temenni ettiği elbise içinde Mösyö Peggotty’nin rahatsız olacağına kani idiysem de derhâl onun bütün bu hazinelere layık olduğunu söyledim.

      Çakıl taşı ve hayvan kabuğu toplamakta devam ettik. Bir saat sonra eve geldiğimiz zaman Madam Gummidge’in ağladığını görerek şaşırdık. Mösyö Peggotty sükût içinde derin bir şefkatle ona bakıyordu. Kadın küçük odasına çekildiği sırada başını sallayarak “Eskisini düşünüyor!” dedi.

      Kimi murat ettiğini anlamadım. Ta ki gece yatacağımız zaman Peggotty bana Madam Gummidge ne vakit kocasını düşünerek ağlarsa biraderinin müteessir olduğunu anlattı.

      On beş gün, arzumun hilafına, pek çabuk geçti. Ham bize gemileri gezdirdi. Hatta bizi denizde dolaştırdı. Küçük Emily yanımdan ayrılmıyordu. Avdet zamanın geldiğini görünce hakikaten keder ettim.

      IV

      Gaybubetim13 esnasında evimi pek az düşünmüştüm. Lakin eve dönmek üzere yola çıkar çıkmaz, orasının, beni himaye eden, bana dost olan annemi bulacağım bir yuva olduğunu hissettim.

      Sevincime Peggotty’yi de iştirak ettirmeye çalışıyor, lakin onun beni can sıkıntısıyla dinlediğini görerek hayrette kalıyordum.

      Nihayet beni Yarmouth şehrine götüren posta arabasını çeken beygirin ağır adımlarıyla evimize vasıl olduk. Tanımadığımız bir hizmetçi kapıyı açtı. Peggotty’ye endişe ile “Annem daha gelmedi mi?” dedim.

      Tereddütle cevap verdi:

      “Evet, Mister David geldi. Lakin… Size bir şey söyleyeceğim”

      Beni mutfağa sürükledi. Kapısını kapadı. Beni büyük bir korku almıştı.

      “Niçin annem bizi karşılamadı. Acaba hasta mı?”

      Sevgili Peggotty beni kolları arasına aldı. Gözleri yaşla doldu. Ona haykırdım:

      “Ölmedi ya?”

      “Hayır.” dedi ve nefes nefese oturdu, endişe içinde onun yüzüne bakıyordum.

      “Sevgili yavrum! Size daha evvel söylemeliydim. Lakin cesaret edemedim. Sizin yeni bir babanız var.”

      Rengim uçtu, titreyerek kekeledim:

      “Yeni bir baba mı?.. Ben onu görmek istemem!”

      “Ya annenizi?”

      Büyük salona gitmeye razı oldum. Orada annemi gördüm. Evvelce kendinden bahsettiğim erkekle yan yana ateşin karşısında oturmuşlardı. Annem yerinden fırladı. Bu esnada arkadaşı ona dedi ki:

      “Ne oluyorsunuz Clara’cığım, biraz kendinize hâkim olunuz.”

      Sonra Mösyö Murdstone (Sonradan öğrendiğime göre ismi Murdstone imiş.) bana dönerek elimi sıktı, sıhhatimi sordu. Ben annemin muhabbetle boynuna sarıldım. O da beni şefkatle bağrına bastı ve hemen içeri girdiğim zaman meşgul olduğu işini eline aldı; çünkü biliyordum ki o erkek her ikimizi tetkik ediyordu.

      Buradan kurtulur kurtulmaz merdivene koştum; odama çıktım; odada her şey değişmişti. Ben daha ötede yatacaktım. Mahzun mahzun avluya indim. Avluda o zamana kadar boş duran köpek yuvasında vahşi bakışlı, “onun” saçları gibi siyah tüylü bir köpek vardı. Eğer kalın bir zincirle bağlı olmasaydı bana saldırırdı.

      Yatağımın nakledilmiş olduğu odaya döndüm. Mahzun mahzun içeri girdim, arkamdan köpek havlayıp duruyordu. Yatağımın üzerine oturdum, uyuyuncaya kadar düşüncelerime daldım. Beni annemle Peggotty uyandırdılar.

      Annem “David.” dedi. “Nen var aziz çocuğum?”

      Gözyaşlarımı göstermemek için başımı çevirdim.

      Annem Peggotty’ye bakarak haykırdı:

      “Fena kız! Bu senin kabahatindir. Siz oğlumu benim ve sevdiklerimin aleyhine çevirdiniz; çıldıracağım!”

      “Söylediğiniz sözlere pişman olursunuz inşallah Madam Copperfield!”

      Birdenbire Mösyö Murdstone’un sesi duyuldu:

      “Ne oluyor? Clara, bana metin olacağınıza söz vermiştiniz.”

      “Teessüf ederim Edward, itidalle hareket etmek istiyordum. Fakat o kadar azap içindeyim ki!..”

      Annemi kendine çekti. Bir şeyler mırıldandı. Annem başını onun omzuna dayadı ve ben anladım ki bundan sonra bu adam annemin uysal tabiatını istediği tarafa çekip götürecek.

      “Clara, aşağı ininiz.” dedi. “Ben de David’le gelirim.”

      Sonra Peggotty’ye dönerek ilave etti:

      “Matmazel! Merdivenden çıkarken işittim; zevceme bir isim veriyordunuz ki o, artık onun ismi değildir. Lütfen onun benim ismimi taşıdığını unutmayınız!”

      Peggotty bana müteessir bir nazarla baktı; bir reverans yaptı; çıktı.

      Mösyö Murdstone karşıma oturdu. Beni manyetize edecekmiş gibi gözlerini dikti. Kalbim çatlayacakmış gibi çarpıyordu. Dudaklarını kısarak dedi ki:

      “David, bir beygir veya bir köpek itaat etmek istemezse ne yaparım bilir misiniz?”

      “Bilmem mösyö.”

      “Ben onu döverim! Bu dayak onun kanına bile girse onu itaat ettiririm; nedir o yüzünüzde gördüğüm lekeler?”

      “Çamur.”

      O da benim kadar biliyordu ki yüzümdeki lekeler gözyaşı izleri idi. Yüzünde kendine has bir tebessüm belirdi.

      “Küçük bir çocuk olduğunuz hâlde zekânız yerinde. Yüzünüzü yıkayınız mösyö. Ve arkamdan geliniz.”

      Salona girdiğimiz zaman anneme dedi ki:

      “Sevgili Clara, ümit ederim ki az zamanda artık azap çekmeyeceksiniz çünkü küçük yaramazı uslandıracağız.”

      Kendi evimde olduğumu bana gösterecek cesaret verici bir söz, müşfikane bir kelime söylemiş olsaydı daha şimdiden hâkimiyetini takınan bu yeni geleni belki sever ve ona hürmet ederdim.

      Yemek neşeli olmadı. Annem sanki kocasını gücendirmemek istiyormuş gibi bana gizli gizli bakıyordu. Ben onların bu akşam eve gelip beraber oturacak olan Mösyö Murdstone’un hemşiresinden14 bahsettiklerini işittim.

      O akşam evin önünde bir arabanın durduğu işitildi. Mösyö Murdstone kız kardeşini karşılamaya gittiği sırada annem karanlıktan istifade etti. Beni eskisi gibi kollarının arasına aldı, yeni babamı sevmemi söyledi, elimi kuvvetle sıktı ve kocasının yanına gitti.

      Miss Murdstone annemi resmî bir tavırla selamladı. Parmağıyla beni göstererek “Bu oğlunuz mu görümcem? Ben umumiyetle erkek çocukları sevmem. Nasılsınız, oğlancık?” dedi.

      Bu hatır kırıcı sözler haşin ve madenî bir sesle söylendi. Ben de sert cevap verdim.

      Miss Murdstone beni tepeden tırnağa kadar süzdü. Soğuk bir tavırla şu hükmü verdi:

      “Fena tavırlar!”

      Odasını görmek istedi ve ertesi günden itibaren anneme yardım etmek bahanesiyle her şeyi karıştırmaya, eski tertibe ehemmiyet vermeyerek


Скачать книгу

<p>12</p>

Nankin: Deve tüyü rengi Çin bezi. (e.n.)

<p>13</p>

Gaybubet: Yokluk. (e.n.)

<p>14</p>

Hemşire: Kız kardeş. (e.n.)