David Copperfield. Чарльз Диккенс
Siz bu güzellik ve bu gençlikle (Bu sözlerden annemin yüzü kızardı.) ev idare edemezsiniz. Eğer anahtarlarınızı bana verirseniz ben her işle uğraşırım.”
Bu günden itibaren anahtarlar Miss Murdstone’da kaldı. Akşamları onları yastığının altına koyuyor; annem de hususi işlerinden başka bir şeyle meşgul olmuyordu.
Bir akşam Miss Murdstone bir tertibat projesi anlatıyor ve Mösyö Murdstone onu tasdik ediyordu. Annem göze çarpan bir cebrinefis15 ile sözü kesti, dedi ki:
“Bana da danışılabilirdi zannederim, çok gücüme gidiyor ki benim evimde…”
Mösyö Murdstone atıldı:
“Benim evimde mi?..”
Annem dehşet içinde kekeledi:
“Evimizde demek istiyordum. Evimizde ev işlerine dair bir kelime söyleyememek gücüme gidiyor. Ben evlenmeden evvel pekâlâ evimin işini görüyordum.”
Miss Murdstone dedi ki:
“Bu bahsi keselim Edward. Ben yarın gidiyorum.”
“Susunuz Jane! Beni daha iyi tanıyorsunuz zannediyordum.”
Annem ağlayarak tekrar söze karıştı:
“Ben kimsenin gitmesini istemiyorum. Yalnız istiyorum ki arada sırada hiç olmazsa şekil itibarıyla benim de reyim16 sorulsun. Şüphesiz bana yardım edenlere karşı pek minnettarım. Lakin bu kadarcık bir şey istemek haksızlık değildir.”
“Edward, artık elverir, ben yarın gidiyorum!”
Mösyö Murdstone haykırdı:
“Jane! Nasıl cesaret ediyorsunuz? Clara! Beni çok hayrette bırakıyorsunuz, ben sizi seciyeli yapmak, metanet, azim sahibi etmek istiyordum. Hemşirem lütufkârlıkta bulundu. Bana olan muhabbeti sebebiyle sizin yanınızda kâhya kadın vazifesini görmeyi kabul etti. Şimdi siz de ona nankörlükle mukabele ediyorsunuz!”
“Oh, hayır, Edward! Ben nankör değilim; kimse beni nankörlükle ittiham edemez.”
“Hemşiremin fedakârlığını takdir etmediğinizi gördükçe size karşı içime soğukluk geliyor.”
Annem yalvardı:
“Bana böyle söylemeyiniz! Kusurlarıma rağmen ben samimi ve minnettarım!”
Annemi çok hiddetli görerek sert sert “Clara, sükûnet bulunuz!” dedi.
Mösyö Murdstone alicenabane bir tavırla sözünü şöyle bitirdi:
“Jane Murdstone, bu türlü münakaşalar aramızda nadiren olur; bunda ne sizin ne de benim kabahatim var. Bu akşam böyle garip bir şey oldu, bunu ikimiz de unutmaya çalışalım. Bir de bir çocuğun böyle şeyleri görmesi münasip değildir. David! Haydi siz gidin, yatın!”
Ertesi sabah annemin Miss Murdstone’dan af dilediğini işittim. Tamamıyla barıştılar. O zamandan beri annem görümcesine danışmadan hiçbir şey hakkında fikir beyan etmez oldu.
V
Mösyö Murdstone’la hemşiresi beni bir pansiyona koymayı teklif etmişlerdi. Oraya gidinceye kadar bana evde ders veriyorlar; derste annem bulunuyor; bu fırsattan istifade ederek ona da her ikimizin başına bela olan mahut metanet dersini öğretiyorlardı.
Dersler daima şu tarzda geçiyordu: Ben küçük salona gelirim, annem bir yazıhanenin yanında beni bekler. Mösyö Murdstone okur; daha doğrusu okur gibi yapar. Kız kardeşi ipliğe inciler dizer. Kitabımı anneme uzatırım. Lakin öğrendiğim kelimelerin aklımdan bilmem nerelere kaçıp gittiğini dehşet içinde hissederim. Ezberimi okumaya başlar, bir kelime atlarım, Mösyö Murdstone başını kaldırır, bir kelime daha atlarım, Miss Murdstone gözlerini bana diker. Dururum. Kızarırım. Tekrar okumaya başlar, bir düzüne kelime daha atlarım. Nihayet büsbütün dururum. Annem o zaman yavaşça “Oh! David!” der.
Mösyö Murdstone sözünü keser:
“Clara! Metin olunuz. Dersini ya biliyor ya bilmiyor.”
Miss Murdstone’un müthiş sesi akseder:
“Dersini bilmiyor!”
Annem zayıf bir sesle “Zannederim.” der.
“O hâlde gitsin; dersini tekrar ezberlesin.”
“İyi olur muazzez Jane. Haydi David! Bir kere daha tecrübe et.”
İtaat ederim. Lakin birinci defa iyi bildiğim bir yerde yeniden yanılırım. Annem teslimiyet ve metanetle kitabı kapar. İkinci dersim olan öteki kitabı alır. Birinci muvaffakiyetsizliğin hatırası beni sersem etmiştir. Ben ağzımı açmam, ümitsizlikle kaderime razı olurum.
Mösyö Murdstone kalkar. Kitabı başıma atar. Kulağımı çeker ve bana korkunç bir mesele vererek cezamı ağırlaştırır. Meselenin ağırlığı daima Miss Murdstone’un hoşuna gider.
“Ben Glocesten’den beheri17 dört peniye olmak üzere beş bin peynir alırım, kaç para vermekliğim lazım.”
Bu peynir yığını karşısında hiç netice almadan yemek vaktine kadar düşünür kalırım. Yemekte bana ceza olarak bir parça kuru ekmek verilir.
Altı ay olmadan bu terbiye usulü beni hırçın, inatçı ve sinsi etti. Eğer beni kurtaran mesut bir hadise olmasaydı tamamıyla aptal olurdum.
Benim odamın yanında hiç girilmeyen bir odada beni teselli eden küçük bir kitap koleksiyonu vardı. Orada Robinson Crusoe’u, Don Kişot’u ve halk romanlarının bütün kahramanlarını tanıdım. Ben de zihnimde kendimi onların yerine koyuyor; Mösyö Murdstone’la kız kardeşine en menfur rolleri veriyordum.
Bir sabah, dersim için salona girdiğim zaman annemin yüzünde keder alameti gördüm. Mösyö Murdstone’a baktım, ince ve elastiki bir değneğin ucuna bir sicim bağlamakla meşguldü. Bana keskin bir bakışla bakarak havada şaklattı, dedi ki:
“Söylediğim gibi Clara, ben çok kırbaçlandım.”
Miss Murdstone atıldı:
“Şüphe mi var!”
Annem çekinerek cevap verdi:
“Şüphesiz muazzez Jane! Lakin bunun David için bir iyilik olacağını zanneder misiniz?”
Mösyö Murdstone mukabele etti:
“Clara, bunun bir fenalık olacağını zanneder misiniz?”
Kız kardeşi ilave etti:
“İşte bütün mesele burada…”
Annem “Muhakkak muazzez Jane…” dedi ve sustu.
Benden bahsedildiğini anladım ve titremeye başladım.
Mösyö Murdstone, kitabını eline almadan kırbacını şaklattı ve bana “David! Bugün her vakitten daha dikkatli olmak lazım!” dedi.
Bana soğukkanlılık vermek için ne iyi bir usul!.. Satırlar, bütün cümleler ayaklarına kızak takılmış gibi hatırımdan kayıp gidiyordu.
Ezberin başlangıcı zayıf, sonrası fena, sonu berbat oldu, annem ağlamaya başladı. Bunu görünce Miss Murdstone muvafık görmeyen bir bakışla anneme baktı.
Annem güçlükle “Bu akşam iyi değilim muazzez Jane!” diyebildi.
“Doğrusu Jane… David’in ona verdiği üzüntüye Clara, metanetle katlanamıyor. Metanette çok terakki ettiği hâlde ondan daha ziyadesini istemek fazla olur. David, beraber yukarı çıkacağız!”
Beni götürüyordu. Annem bize doğru atıldı. Miss Murdstone onu tutarak bağırdı:
“Deli
15
Cebrinefis: Nefis zorlaması. (e.n.)
16
Rey: Görüş. (e.n.)
17
Beher: Her bir. (e.n.)