Şıpsevdi. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar


Скачать книгу
yemek yeyiverirsen ne yapacaksın? Böyle çocukça sözler istemem. (devam ederek) Soğutmak için çorbaya üflemek ayıptır. Üflemek hem terbiyesizliktir hem de tıp bakımından zararlıdır. Çorba tabağının dibine bir damla bırakmamak için tabağı eğerek kaşıklamamalı. Ekmeği bıçakla değil, elle koparmalı. Fransızlardan başka milletler bıçakla keserlerse de onların bu hareketi uyulacak şey değildir. Önünüzdeki etin hepsini birden doğramamalı. Her bir lokmayı yedikçe kesmeli.”

      Hasene, anasının kulağına:

      “Anne, hani ya önümüzde et?”

      “Sus yavrum, şimdi bizi gene odadan kovarlar. Şimdi et yok, sonra yiyeceğiz.”

      Meftun devam ederek:

      “Eti kesmek için bıçağı sağ ele, çatalı sol ele almalı, Kestikten sonra bıçağı dayamaya mahsus madenî yahut billur ‘porte-couteau’nun67 üzerine dayamalı. Bu defa çatalı, dişleri aşağıya gelmek üzere sapı üstüne şehadet parmağını dayayarak sağ ele almalı. Bazı sebzeler ve balıklarda çatal ters, yani kaşık gibi çukuru yukarı gelerek kullanılır. Balıklar yalnız çatalla yenir. Bıçak kullanılmaz. Sebzeler de öyle. Fakat kuşkonmazda iş değişiyor. Bunu elle mi yoksa çatal bıçakla mı yemeli? Ha teyze, sen ne dersin?”

      Teyze Vesile Hanım, böyle bir sualin lütfen kendisine sorulmuş olmasından gelen bir memnunlukla ağzını büzüştürüp sağa sola doğru kıvırarak bir iki defa burnunu çektikten sonra:

      “A iki gözüm Meftun’um, düşündüğün şeye bak. Önümde yiyecek bir şey olsun yoksa… Nasıl kolayıma gelirse öyle kıvırırım. Elle, bıçakla… Maksat yemek değil mi?”

      Meftun, gözlerini açarak:

      “Alafranga sofrada âdet, usul dışı yemek yenmez. Her yemeğin yenilişi özel bir kaideye bağlıdır. Sen istediğin gibi yemeye karar verdikten sonra ben burada deminden beri niçin çenemi yoruyorum ya? Bu kuşkonmaz üzerine size tarihî bir vaka anlatacağım. Fakat iyi dinlemeli.”

      Meftun’un annesi Lütfiye Hanım, meraklı bir sesle:

      “Baksana yavrum? Süphanallah, bunun üzerine niye kuş konmuyor?”

      Meftun: “O da başka bir mesele. Bunun Fransızcası ‘asperge’, Latincesi ‘asparagus’, Türkçesi neden kuşkonmaz oluyor? Bundan ürken hangi kuştur? Daha bu yoldaki tetkiklerimi tamamlayamadım. Şimdi bunları bırakalım. Fransızlar, evvelce kuşkonmazı elle yerlermiş. İngilizler bu hususta zarifliği daha ileriye götürerek kuşkonmazı çatalla yemeye başlamışlar.”

      Raci: “Çatal bıçak icat olmazdan evvel Avrupalılar yemeği nasıl yerlerdi?”

      Meftun: “Tabii elle yerlerdi. Çatal pek o kadar eski bir şey değildir. Çatal ismi Fransa’da 1379’da ilk defa olarak Beşinci Şarli’ye ait gümüş takımlarını gösteren bir sayım defterinde görülmüştür. Çatalın Fransa’ya İtalya’dan geldiği iddia olunuyor. Ama kullanılışı bugünkü gibi yaygın değildi. On altıncı asırda bile çatal süsten sayılıyordu. İngiltere’de bunun kullanılışına ancak on yedinci asırda başlanmıştır. (Meftun kulak kabartıp odayı dinleyerek) Bir horultu var. İçinizden biri uyuyor, kimdir uyuyan?”

      Odadakiler hep birden gülerek:

      “A, a, büyük hanım uyumuş…”

      Meftun: (haykırarak) “Kadınnine, size ninni mi söylüyorum zannediyorsunuz?”

      Kadınnine gözlerini açıp:

      “Ay, aklımı aldın, Meftun! Öyle bağrılır mı? Uyku başıma sıçradı.”

      Meftun: “Niçin uyuyorsun öyle hanımnine?”

      Kadınnine: “Ne bileyim ben? Kuş konardı, konmazdı derken içim geçivermiş. (Eleni’ye) Kız şuradan bana biraz su ver de uykum açılsın.”

      Meftun: “Hanımnine, iyi dinle rica ederim. Bahis gayet mühim. İngilizlerle Fransızlar, kuşkonmazı nasıl yerler?”

      Kadınnine kendi kendine:

      “Hay yiyemez olsunlar! (suyu içerek yüksek sesle) Dinliyorum. Kuş konmuyormuş, anlat bakalım? Üsküdar’da bir viran türbe varmış. Onun üzerine hiç kuş konmaz derler. Onu mu söylüyorsun?”

      Meftun: “Şimdi sana hikâyenin alfabesinden mi başlamalı? Deminden beri neye dinlemedin?”

      Kadınnine: “İhtiyarlık oğlum… Dinlerken dinlerken kendimden geçiveriyorum.”

      Lütfiye, Vesile, Lebibe, Rebia hanımlar, hep bir ağızdan kuşkonmazın ne olduğunu hanımnineye anlatırlar. O biçare de, uyumamak için verdiği söze aykırı olarak gözleri küçüle küçüle “Ha, ha, ha… Ha, ha… Ha!” diye uyku baygınlıkları arasında dinler. Meftun gene söze başlar. Hanımnine, yanındaki Vesile’nin kulağına eğilerek:

      “Sanki göz kapaklarıma birer adam oturmuş. Bir türlü gözlerimi açamıyorum. Oğlanın lakırtıları bana ninni gibi geliyor. Gene dalıverirsem horlamadan eteğimi çekiver kuzum Vesile…”

      Meftun: “Fransızlar evvelce kuşkonmazı elle yerlermiş. Şimdi İngilizler çatal bıçakla yiyince bu hâl berikilerin, sofra zarifliğinde ötekilerden geriye kalmaları neticesini doğuruyor. Mesele güçleşiyor. Kuşkonmaz yemekteki bu yolsuzluk üzerine Fransızlar da artık çatalla yemiş olsalar İngilizleri taklit etmiş, yani onlarda gördükleri bir âdetin faydasını takdir ve tasdik etmiş olacaklar ki Fransızlar bunu millî gururlarına bir türlü yaraştıramıyorlar. O hâlde ne yapsınlar? Asperji68 eski âdetleri üzere gene elle mi yesinler? Hayır… Baron Staff bakınız buna ne guguk uydurmuş…”

      Raci: “Affedersiniz birader, Baron Staff kim?”

      Meftun: “ ‘Savoir-vivre’ye ait son defa birkaç eser yazan bir kadın.”

      Raci: “Sofrada tavuk butlarının sırf kadınlara verilmesinin sebebi şimdi anlaşıldı. Eserin sahibi meğer kadınmış.”

      Hasene bağırarak:

      “But nerede ağabey, but?”

      Raci: (gülerek) “Canım, bu çocuğun karnını iyice doyurmadan bir daha böyle yemek bahsolunan bir yerde bulundurmayınız. Yavrucuğun karnı aç işte…”

      O esnada kadınnine horlamaya başlar. Vesile eteğinden çekerek:

      “Anne, gözlerini aç, horluyorsun…”

      Kadınnine: (gözlerini açarak) “Gene uyudum mu?”

      Vesile: “Uyudun.”

      Kadınnine: (yavaşça) “İçim bayılıyor. Ne vakit yemek yiyeceğiz? Kuru kuruya yemek lakırtısı ama ortada bir şey yok. Meftun kuşu daha hiçbir tarafa kondurmadı mı? Kesip de ızgara mı yapacak? Yahni mi? Ne yapacaksa yapsa da artık lakırtı uzamasa.”

      Meftun: “Teyze, büyük valide sana bir şeyler söylüyor… Ne istiyor?”

      Vesile Hanım: “Hiç.”

      Meftun: “Nasıl hiç?”

      Vesile: “Karnı acıkmış da… Ne vakit yemek yiyeceğiz, diyor.”

      Meftun: “Al sana bir çocuk daha… Kadınninenin Hasene’den farkı yok… Hiç böyle mühim bir bahis esnasında adam karnının acıktığını hisseder mi?”

      Kadınnine: “Kuzum Meftun, oğlum, şu kuşu bir tarafa kondur da keselim, kebap yapalım. Bittim. Aç karına uzun uzadıya yemek lakırtısı dinlemek bana âdeta işkence gibi geliyor.”

      Meftun, hoşnutsuzluğunu gizleyemeyerek:

      “Anne, teyze, hemşire, Rebia, size söylüyorum. Artık büyük


Скачать книгу

<p>67</p>

Bıçak altlığının. (e.n.)

<p>68</p>

Kuşkonmazı. (e.n.)