Cengiz Aytmatov ve Masal Dünyası. Анонимный автор
içinde yeşermeye uğraşan, kendisine bir var oluş alanı yaratmaya çalışan “sevgi”nin nasıl yok edildiğini gösteriyor.
Galina Guseva ta 1987’de yaptığı söyleşisinde “Aytmatov eserlerinin şahısları hassas insanlardır. Onlar güçlerini esirgemeden çalışır, aşırı derecede sever, hıçkıra hıçkıra ağlar, içten nefret ederler” diyordu.2 Toprak Ana’nın Tolganay’ı hem kocasını hem de çocuklarını savaşın kanlı safhalarında yitirdikten sonra hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oğlundan miras kalan gelini de biricik torununu doğururken ölmüştü. Tolganay ağlamasın da kimler ağlasındı?.. Günümüz insanının ağlamaya vakti mi var, ağlarken dökecek gözünde yaş mı var? İğdiş edilmiş Gülsarı için Tanabay ağlamasın da kimler ağlasın? Colaman için anası Nayman Ana ağlamasın da kim ağlasın? Köleleştirilmiş Sabitcan için Edigey ağlamasın da kim ağlasın?
Otomatik tüfeklerle taranan saygalar için, üç defa yavrularını kaybettikten sonra canını da kaybeden Taşçaynar ve Akbara için daha sonra kendi hayatını da veren hırsızları, uyuşturucu bağımlılarını, kaçakları yola getirmek için uğraşırken olanlara şahit olan Avdiy Kallistratov ağlamasın da kim ağlasın? Biricik evladını kurtarmak için Akbara’yı ve oğlunu kendi elleriyle öldüren Boston ağlamasın da kim ağlasın? Gözü dönmüş kalabalığın elinde linç edilen Robert Bork için eşi Jessi ağlamasın da kim ağlasın?
İnsanları inandırabilmek için kendini uzay boşluğuna bırakan zavallı rahip Filofey için Robert Bork ağlamasın da kim ağlasın? Nihayet, Kırgızistan’ın karlı zirvelerinin süsü, varlık mekânı mağarada gözü dönmüş paralı avcıların kurşunlarıyla canlarını veren Caabars ve Arsen için Eles ağlamasın da kim ağlasın. Üç kuruş para ve menfaati için ülkesinin ve milletinin değerlerini satanlar mı ağlasın? Yoksa biz mi ağlayalım?
İşte bütün bunları bırakıp gitti Cengiz Aytmatov. Hem de bir bulmaca, bir puzzle gibi çözümünü de biz “insanlara” bırakarak.
Elinizdeki kitapta yazarın ölümünden sonra yayınlanan Masallar ve Efsaneler kitabındaki dördü masal dördü efsane olan “masallar ve efsaneler”den alıntıların Rusçadan çevirisini ve çözümlemelerini yaptık.3 Kitaptaki sekiz anlatının beşini yazar, henüz hayatta iken romanlarının içinde kullanmıştı. Mesela “Çıpa-lak parmak çocuk” ve “Maral ana” anlatıları Beyaz Gemi’nin sayfalarında yerini almıştı. “Kuz başında kalan avcının feryadı” olarak Karagül efsanesi de Elveda Gülsarı romanında işlenmişti. Sabina Said’in bir toplantıda ifade ettiği gibi;
… Efsaneye göre, avcılıkta usta olan bir babanın oğluna avcılığı iyi öğretip kötü sonuçlar doğurmasına yol açtığı anlatılır. Karagül adlı çocuk öyle iyi bir avcı olmuş ki, attığı ok hiç boşa gitmezmiş. Karagül dağlardaki tüm hayvanları; yeni doğan yavruları dahi öldürmüş. Boz Geyik soyunu kırıp geçirmiş. Kaçan son Boz Geyik’in peşine düşmüş, fakat hareket edemeyeceği bir dağ başında kala kalmış. Babası onu bulmuş, ancak öz oğlunu silahıyla vurarak acı sonuçtan kaçamamış ve acı bir ağıt yakmıştır. Soyunu tüketen bir harekete kalkışmanın kendi tarihsel geleneğini, değerlerini ve özünü yok etmekten başka bir şey olmadığı açıkça görülmektedir.
“Mankurt” efsanesini bilmeyen yoktur. Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanında anlattığı bu efsane ile özünde millî hafızanın yok edilmesi konusunu işledi ve “mankurt” kavramını dünya edebiyat alanına yerleştirdi. Şimdi gelelim yazarın hayatta iken kaleme aldığı kitaplarına girmeyen ve burada ilk defa okuyucunun karşısına çıkacak iki masal ve bir efsaneye. Yine Sabina Said’in kaleminden aktaralım;
Bu masal için kitapta “Ayımkan ninenin masalı” notu düşülmüş. Demek ki yazarın ninesinden dinlediği ve kayda geçirdiği bir masal. Bu anlatıyı Aytmatov daha önceki eserlerinde kullanmamış. Masal üç kızın üvey nineleri tarafından istenmeyerek ormana götürülüp bırakılması ile başlar ve kızların tekrar eve dönüşlerini konu edinir. Kırgız kültürüne ait köy yaşamı ve önemli unsurlarından biri olan “boz üy” masal içerisinde işlenir.
Han kızı olan Akbara ile Hiveli Ozan’ın aşkını konu alır. Ancak sonları iyi olmaz. Kendisi bir dişi kurt olur ve bir daha yaşadığı yere dönmez. Ozan ise deli ve bitik bir duruma düşmüştür. Artık kum hortumlarının görüldüğü vakitler kovalayanlarından kaçar gibi görünen ve halk tarafından güzel “Akbara” olarak anılırmış/benzetilirmiş.
Gabi’nin bir büyü ile maymuna dönüşmesi ve avcılar tarafından yakalanarak Moskova hayvanat bahçesine satılmasıyla başlar. Moskova’ya tatile gelmiş bir aile—Aytmatov ailesi–ve destan kahramanı Manas tarafından kurtarılır, Kırgızistan’a dönerek büyü bozulur. Gabi ailesine kavuşur. Manas’ın Kırgızlar için önemi de bu masal aracılığıyla bir kez daha görülür.
Aytmatov, kalemiyle Kırgız halkının gelenek ve göreneklerini yaşatmak için elinden geleni yaptı kuşkusuz. Beyaz Gemi’nin Mümin dedesi kendisine intikal eden inanç ve gelenekleri sahipsiz, kimsesiz ve anne-babası tarafından terkedilmiş isimsiz çocuğa temsil ettiği bütün gelecek nesillere aktarmayı başardı. Eğer bu aktarım gerçekleşmemiş olsaydı yine Sabina Said’in ifadesi ile “uzak bir geçmişte yitirilmiş ölü bir efsane olmaktan” kurtulamayacaktı.
Bu kitapta tarihin karanlık dehlizlerinde unutulmaya terkedilmiş bu tür halk kültür mahsullerini bulacaksınız. Burada alıntılanan anlatıların Rusçadan çevirisini öğrencim Sabina Said ile birlikte uzun saatler çalışarak, defalarca okuyarak hazırladık. Yine mezun edip hayat denilen meydan muharebesine saldığım öğrencim Nur İpek ile defalarca okuyarak düzeltmeler yaptık. En son okumayı ise sevgili Kerem Arslan ile yaparak masal ve efsanelerin çocuk gözüyle ve kulağıyla teyidini aldık. Çözümlemeler ise Mehmet Emrecan Yük’ün gayreti ve kalem gücüyle ortaya çıktı. Bu gençler olmasaydı elinizdeki kitap ortaya çıkmazdı. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Son teşekkür ise bize bu kadar güzel eserleri bırakıp giden Cengiz Aytmatov’a. Hatırası ve eserleri önünde saygıyla eğiliyoruz. Ana Beyit’te yatan Nayman Ana’dan Ata Beyit’te yatan Törekul’a giden yolda bıraktığın eserler için sana minnet borçluyuz. Rahat uyu büyük usta!..
BİRİNCİ BÖLÜM
CENGİZ AYTMATOV’UN MASAL VE EFSANE DÜNYASI
“Masal gibi bir ömür yaşadı” desek bilmem ne kadar doğru olur. Ama kanaatimce hiç de yabana atılacak bir ifade değil bu söz. Kırgızların yaşadığı coğrafya, 20. Yüzyılın başlarında yaşanan büyük siyasî gelişmelerin de etkisindeydi. Çarlık dönemi sona ermekteydi, bu görülüyordu; çünkü geniş Orta Asya topraklarında yaşayan bütün halklar için bağımsızlık sözleri veriliyordu. Aydınlar buna inanmışlardı haklı olarak. Nereden bakılsa iki yüz yıllık bir Çarlık Rusya hegemonyası üzerlerinde ağır baskı kurmuştu. Ülkelerindeki yöneticiler, yeter ki halk hayatta kalabilsin diye tavizler vermiş, topraklar vermişti. Kırgız halkının Kurmancan Datka’sı vardı. Son derece zeki ve akıllı bir kadındı. Cesurdu da. Halkını yaşatabilmek için Çar ve onun gönderdiği valiler ile uyumlu çalışmayı yeğlemişti. Şimdi ise paha biçilmez bir biçimde, dayanılmaz hafifliği ile bağımsızlık rüzgârları esiyordu. Aydınlar bu rüzgârın verdiği güçle çalışıyorlardı.
2
Galina Guseva, “Çingiz Aytmatov ve kahramanları,”
3
C. Aytmatov.