Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler. Анонимный автор
hafif “çil” basmış. Hatta hüzünlü bakıp sonradan yavaşça ilerliyor. Ben bundan sonra adıyla da benzeyen Aydana yengeme sadece ay diye ad verdim. “Benim ayım” denen söz, iç dünyamın utangaç ve derin yerinde yaşıyordu. Bazen de hiç kimseye duyurmadan, içimi doldura doldura bu sözü söylerdim.
Bir gün okuldan gelirken eve uğradım ama yengem yok! Evden dönüp çıkarken önümü keserek çıkan ağabeyim:
– Küçük aptal! Çok güzel haberim var, erkek kardeşli oldun! Demesin mi?!
Ne diyeceğimi bilmeden, sevincimden ağabeyime bakıp kaldım, sonradan:
– Ura! Yaşasın! diye çantamı üzerimden uzağa atıp sevincimden göğsüm yarılacak gibi oldu. Hatta onun “küçük aptal” demesine de önceki gibi alınmadım. Acelemden:
– “Adını ne koydunuz?” demek yerine:
– Adı neymiş? deyivermişim. Onu kendim bile fark etmedim! Ağabeyim, önceki âdetince gülmekten yıkıldı. Allah verdi ona!
– Neden gülüyorsun? dedim ben bozulup.
– Ey, avanak! diye ağabeyim alnıma tıklattı da: – Adını da birlikte doğuracak mıydı?!– dedi.
Sessizce içimden utandım. Ağabeyimse:
– Şimdi ikimiz birlikte gidip gelelim olur mu?– dedi-İstersen, adını kendin koy tamam mı?
Çok sevindim. Bu benim hayatımdaki ilk bebeğim ve kendime aldığım en birinci sorumluluk idi:
Ağabeyim ikimiz de bu sefer daha önceki gibi yakın olduk, bir süre birbirimize sarıldık. Bu sevinç ikimizi tekrardan bir araya getirip kırgınlığımızı bitirip gönüllerimizi ağartıverdi.
İki katlı doğumhanenin önüne geldik. Ağabeyim yerden ufak bir taş alıp attığı zaman “tık” edip pencereye değdi, diğer taraftan “Kimimize geldi ki? der gibi çocuk taşıyan gelinler bir bakıp sonra kayboluyorlardı. O sırada en uzaktaki pencereden yengemi gördüm. Bebeği oyuncak bebek gibi sarıp elinde tutuyordu. O ise yüzünü başını kırıştırarak dudaklarını büzüştürüyordu. Yengem ise ona içi gidip bir şeyleri mırıldamış oluyor. “Baban ile ağabeyin geldi, baksana oğlum!” diyordur. Sonra bize doğru bakıp elini salladı.
Camın arkasında bembeyaz bir başörtüsü örtüp, tamamen değişik, mutlu bir şekilde gülümseyen yengem daha öncekinden de güzelleşmişti. Ben onu şimdi yenilenen, annemin söyleyişiyle “yeni doğan” aya benzettim. Düşüncelere daldığım bir anda ağabeyim:
– Ne düşünüyorsun?! Yürümeyecek misin! dedi. Gerçekten kendime gelip bu davranışım için de utandım. Ağabeyimin az önceki neşeli hâli gidip sinirlenmeye başlamış. Sessizce önünde yürüdüm.
Dersten sonra doğruca doğumhaneye gidecek oldum. Yengem de o saatlerde beni bekleyip pencerenin arkasında duruyor. Bir gün aklıma bir şey geldi. Yengeme hediye alasım geldi. Akşam annemden para istedim. Hayatımda ilk kez annemden para istemiştim .
– Ne yapacaksın? annem şaşkınlıkla sordu. Yere bakıp, sessizce kaldım. O zaman üst sınıfın öğrencilerinin küçüklerden haraç almaya başladıkları zamandı. Annemin aklına hemen o gelmiş:
– Çocuklar mı korkutuyor?!– dedi.
– Hayır! Ben küçük çocuk muyum? dedim utanarak.
– O zaman parayı ne yapacaksın?
Sonradan ayağımın ucu ile yeri kazarak:
– Şey…o…. bir kıza hediye alacaktım… dediğimde annem gülmeye başladı.
– Ne hediye alacağını biliyor musun? dedi sonra. Düşünsem hakikaten de ne hediye alacağımı bilmiyordum. Bilmiyorum anlamında boğazımla “ıhı” diye ses çıkardım. Annemin çok gülesi geldi ama bana göstermemeye çalışarak gülümsedi:
– Tamam yavrum, ama ne alacağını konuşalım olur mu? – dedi. Çok sevindim. Annemi çok, hatta öncekinden de çok sevdim, bazı anneler gibi kavgacı olmadığına, anlayışlı olduğuna sevindim. Daha ilginç olanı, benim Ay yengem de anneme benziyor…
Dükkâna gittim de annemin söylediği gibi parfüm aldım. Ama annem “Öğrenci kız olsa gerek, iyi bir kitap al.” dedi, onun yerine de efil efil bembeyaz bir başörtüsü alıp, doğumhaneye doğru yola koyuldum.
Hediyeyi kapıda bekleyen görevlilerden birinden gönderdim. İçimden sevinip, içim içime sığmayıp ayaklarım yere basmadan, havada uçuyormuş gibi hissediyorum. Hatta içimden kendimi onun eşi gibi hayal edip, seviniyorum. Bu düşüncelerimi birileri hissedecekmiş gibi yanımdan geçenlerden utanıyorum…
Bir ara yengem pencereye geldi. Geldi de her zamanki gibi nazikçe gülüp beyaz kağıda: “Teşekkürler” diye harfleri büyük büyük şekilde yazıp gösterdi. Yengemi mutlu ettiğim için kendim de sevindim. Bir ara baktığımda yengem başörtüsünün ucuyla gözyaşını siliyor gibi göründü! İyice baktığımda, gerçekten de ağlıyordu!…
Kabılbek ağabeyimin annesi ve babası vefat ettikten sonra, gencecik dul kalan annem iki eve de bakıyordu. Şimdi de onlarınkine sık sık gidip küçücük “Ulan”ı banyo yaptırıyordu. Yengem de bizim her geldiğimizde sevinip:
–Anne baksanıza! Oğlunuz Azamat amcasına benziyor! diye bebeği daima bana benzetirdi. Azamat amcasına çekse diye söylediğini çok duyardım.
Belki de o sadece benim gönlümü almak için öyle söylemiştir veya gerçekten de büyüklük merhametiyle sevip, gerçeği söylemiştir? Bilmiyorum. Büyük derken yengem benden o kadar da çok büyük değildi, ikimizin arasında olanı iki üç yaştı. Ama yengem Kabılbek ağabeyimin söylediği gibi “gözü haramda” da, “hoppa düşünceli” de, “hafifmeşrep” de kadın değildi, dağın kaynak suyu gibi berrak, tertemiz bir candı!
Bir gün her zamanki gibi dersten çıkıp eve giderken yolda yengemle karşılaştım. Su taşıyordu ama bu sefer beni gördüğünde sevinmedi! Hemen aceleyle hızlı hızlı konuşup, benden kurtulmak istiyormuş gibi:
– Dersler iyi mi? İyi ha, yaramaz çocuk! Ulan ağlıyordur… diye hızla yürüyüp aceleyle evine girdi. Onun girmesiyle birlikte avludan yengemin güçlü bir çığlık atması sonra ard arda kovaların takırdaması duyuldu ben aklımı toplayana kadar avlunun kapısını “küt” ettirerek tekrar açıp Kabılbek ağabeyim dışarı fırladı! Anlaşılan, ben geldiğimden beri ağabeyim ikimizi gizli takip ediyordu. Nedendir gördüklerime inanmadan aklım başımdan gitti. Önümde göğsü kocaman açılmış, gözleri kızarmış, iki yumruğunu sıkıp titreyen Kabılbek ağabeyim geliyordu! Geriye çekilir gibi yaptım.
– Dur!!! dedi bağırarak. Durayım desem, tuttuğu yerde sağ bırakmayacağa benziyor.
– Ne yaptım?! Dedim geri yürüyerek.
– Dur diyorum!!!
Ben artık ondan iyilik beklemiyordum. Onun her hızlandığında ben de hızlanarak sonra geriye bakmadan kaçtım. Her ne kadar koşsa da sarhoştu, bana ulaşamadı. Ama ondan sonra onların evinin yanından da geçemedim, etrafını dolaşıp geçiyordum.
Ancak ağabeyimin orantısı olmayan kıskançlığıyla sarhoş olması arttı. Sonra annemin söylediğine bakılırsa ağabeyim sadece benden değil, yengemi komşularından hatta sadece sokaktan geçen birilerinden kıskanıyormuş. Onların evinden sadece ben değil, onu bilenlerin hepsi uzaklaşmış, etrafını dolaşıp geçer olmuşlar.
– Her zamanki gibi bir gün otun üstüne çıkıp ağabeyimin evinin olduğu tarafa doğru göz gezdirdim. Önceki gibi olmayıp, bebeğin örtüsünü-bezini yıkayıp serip hızlı hızlı