Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler. Анонимный автор
sesi duyuldu. Pencereden ağaç yüklediği el arabasını kapıdan sokmak ile uğraşan annesini gördü. Hemen koşup çıkan Patila, ikisi sessizce arabayı avluya sokmak için bir süre uğraştılar ve zorla soktular. Annesi eve girip, ayağını elini açıp oturduktan sonra gelişinin nedenini söyledi “Dün sabah kalktığımda kar yağmıştı. Odunu yok, kışa hazırlıksız, küçük çocuğu ile ne yaptı diye seni düşünürek çok üzüldüm. Elma bahçesinde üç tane ağaç kalmıştı. Onları akşam kesip parçalara ayırdım. Bugün sabah erkenden odunları arabaya yükleyip yola koyuldum. Araba kiralayayım dedim ama bir hayli fiyat söylediler. O kadar para nerden… Allah’ın yardımıyla çok yavaş olsa bile sonunda geldim.” Demişti. Zorlanmasına rağmen. Yas tutmakta olan Patila bunu duyar duymaz haykırarak ağlamaya başladı. Kocasının yokluğunu hissedip yaşlı annesine muhtaç olduğuna çok üzülüp ağladı. Ona acıyıp bir günlük yolda yürüyerek zorlukla odunu el arabası ile alıp gelen annesine çok üzülüp ağladı. Annesi de ona katılıp sessizce ağladı. Ertesi gün yaşlı kadın yorgunluktan kalkamayacak hâldeydi. Kızının evinde iki gün zar zor kaldı da üçüncü gün ise “Tavuklarım aç kaldı.” diye şehirdeki evine gitmeye sabırsızlandı. Evine dönerken avludan on adım kadar uzaklaştıktan sonra dayanamayıp tekrar oturup duasını okudu. O zamandan beri de annesini görmemişti.
Patila kendine geldikten sonra telaşa düştü. Şehre hemen gitmesi gerekiyordu. Belki de henüz geç değildir. Tedavi olursa iyileşir belki. İğne deliği kadar küçük de olsa bu umutla karı yarıp geçip komşusunun evine hızla ulaştı. Orta yaşlardaki karı koca küçük odanın ortasındaki demir sobanın etrafında çocuklarıyla gamsız kedersiz oturuyordu. Sadece odun yakılan demir soba gürleyerek yanmakta ve etrafına sıcaklık yaymaktaydı. Çok karlı kışın akşamında kendi kendilerine zaman geçirip oturan ailenin gamsız hayatını gören Patila’nın acısı katlandı. Kendisinin şimdiki kaygısını, erkeği olmadığı için bereketi kaçmış evini, dul hayatını, oğlunun artık babasız büyüyeceğini üzülerek düşündü. Onun beti benzi atmış hâline bakıp kalan evin erkeği endişeyle sordu:
– Oy, gel, gelinim! İyi misin?
– Ağabey, annem çok hastaymış. Şimdi haber geldi. Hemen gitmezsem olmaz. Arabanızla götürebilir misiniz? Çok fena sıkıntıdayım.
– Aman, zavallı diye karı koca gelinin başına gelenlere üzüldüler. Sonra teselli ederek konuştular:
– Dur hele, üzülme. Belki biraz rahatsızlanmıştır.
– Annen güçlüdür. Hemen fena düşünme.
Laf arasında “Ne dersin?” der gibi karısı çaktırmadan kocasına baktı. Kemeri ile ayakkabısını çıkarıp rahatça oturan erkek gözlerini iki kadından da kaçırdı. Sıcak sobanın yanında ısınıp oturan ılık yerinden kalmak istemediği anlaşıldı. Kararsız pencereye baktı. Hava kararıp gece olmak üzereydi.
– Üzgünüm, gelinim. Maalesef arabam biraz bozulmuştu. Yolda bozulup geceyi tarlada geçirmeyelim. Sabah erkenden götüreyim, olur mu kurban olduğum, dedi komşusu suçluluk dolu bir sesle.
– Tamam… Patila fısıldayarak konuştu.Ondan başka ne diyecekti ki. Dışarı çıktığında daha başka kimin arabası var diye düşünüp durdu. Aklına uygun hiç kimse gelmedi. Kocasıyla akrabalığı olan komşusundan sonra hayal kırıklığına uğrayan gelin başka birine daha sormaya cesaret edemedi. Evine doğru çaresizce zar zor yürüyordu. Biraz önce ağlayarak peşinde kalan oğlu kapının ağzında hâlâ içini çeke çeke ağlıyordu. Onun bu ağlayışı Patila’nın taş gibi olan yüreğini yumuşattı. Oğlunu bağrına basıp hüngür hüngür ağladı. Küçücük de olsa, derdini paylaşabildiği bağrına basıp ağlayabildiği bir canlı vardı değil mi. Kendi canının bir parçası olan evladı ona sarılarak gerçekten de destek oldu. Ağlarken bu oğlu büyüyüp, kendi ayaklarının üstünde durana kadar hayatın bütün darbelerine kıpırdamadan dayanmaya sorumlu olduğunu düşündü. Bu düşünceyle güçlendi mi yoksa içi boşalıp yavrusunun kokusuna yumuşayı mı verdi, gelin ağlamasını kesti. Aklını başına alıp, ne yapacağını düşündü.
Şimdi sadece bir çare var. Yayan gitmek gerek. Şehre kadar ki yolu içinden kestirdi. Durmadan yürürse dört beş saate varacaktı. Oğlunu düşündüğünde içi acıdı, sonra “kucağımda taşıyacağım” diye yüreklendi. Kocasının kürkünü giyip oğlunu da kucağına alacak. Yaşlı annesi bile hasta olmasına rağmen o kadar uzak yoldan el arabasındaki odunu yayan yürüyerek getirmişti. Bunu hatırladığında gelin bir karara vardı. Tehlikeli olduğunu bildiği hâlde yola çıkmaya hazırlandı. Eline geçen bir iki kıyafetiyle birlikte parasını aldı da evinden çıkıncaya kadar acele etti.
– Anneanneme mi gidiyoruz? Diye sevindi çocuk. O büyüdüğünden beri sık sık gidip geldiği şehir tarafındaki çakıllı taş yolu tanıyordu. Çok katlı evleri olan karışık şehirde yaşayan anneannesinin hayatı ona çok acayip gelirdi.
– Evet, oğlum. Anneannen hastalanmış. Gidip gelelim, dedi Patila elini tutarak hızla yürüyen oğluna sevinçle bakarak. İnsan olmak bu işte. Gündüz ılık vuran güneşe karşı biraz eriyen yolun karı akşamki soğukta tekrar donup sertleşmiş ve yürümek için kolay hâle gelmişti.
– Neresi ağrıyor? Ben öpersem iyileşir mi?– dedi çocuk kendi kendine inanıp.
– Öyle, oğlum dileğine kurban olayım senin. Anneannen bizi görünce iyileşir.
Gelin karanlıkta tenha yolu aydınlatası gelip çocuğu ile konuşarak yürüyordu. Daha köyden çıkmış değillerdi. Kara gömülen köyün dağınık ışıkları aysız karanlık geceyi delip ta uzaktan parıldıyor. Yeni karın aydınlığı yolun yönünü belirginleştirip gösteriyordu. Anne çocuk evlerden yayılan ışıkları izleyip, geceyi aydınlatarak konuşa konuşa gidiyorlardı. Patila’nın oğlu ile ilk kez onu çocuk görmeden yaptığı konuşma da buydu. Oğlunun anneannesi hakkında konuşmasını destekleyerek, kendisi de konuşup sözleri bitmiyordu. Annesi hakkında oğluna anlatacakları o kadar çoktu ki. Kalbi göğsüne sığmayarak heyecanla çarpmaya başladı. Kendisi ise annesine gösteremediği saygısı, söyleyemediği güzel sözleri için pişmanlık hissine kapıldı. Bugün olmasa yarın söylerim, yarın gönlünü alırım diye umursamadan hayatına devam etmiştir. İşte şimdi annesinden ebedi ayrılacağı korkusu onun değerini gerçekten hissettiriyor. Sevdiklerine sıcak davranıp gönlünü alıp değerini bilmezsen, ondan ayrıldığında pişman olacağını kocasının ölümünden sonra anlamıştı. Şimdi annesinin de gönlünü almaya yetişemeyecek mi? O zaman Patila çok pişman olur.
Bu şekilde pişmanlık, üzüntü dolu düşüncelerle boğuşan gelin ara ara oğluna bakıyordu. Oğlu da ne zaman onun değerini bilecek acaba? Erkekler annelerinin değerine ne zaman, nasıl varacak kim bilsin? Kadınlar ise kendileri ilk kez doğum yaptıklarında annelerini düşünürler.
Patila da 2can teri gelip doğum sancısı sırasında “Kurban olayım annem ay, sen de beni böyle acı çekerek mi doğurdun?’ – diye ağlamıştı. Sonra çocuk bakmak uğraşından bunaldığı zamanlarda kendi annesinin verdiği emeğinin değerini anlayıp hep minnettarlık ile hatırlardı. Üstelik annesi sadece kızım diye yaşamıştır. Patila erken vefat eden babası hakkında çok az biliyordu. Yalnız kızı hiç bir şeyden eksik olmaması için zavallı annesinin yapmadığı kalmadı. Kıyafet dikme fabrikasında gün boyu çalışıp, gece de uyumadan evde dikerdi. Tatil, bayram günleri de dinlenmeyi hiç bilmezdi. Onun o kadar uğraşıp kazandıkları ikisinin hayatında zor yeterdi. Ondan mıdır Patila mütevazı ve ağırbaşlı büyüdü. Üniversitede okurken kendine benzeyen fakir yetim bir çocukla evlendi. İkisinin
2
Doğum sancısı çekerken terleme ya da hasta olunca oluşan ter.