Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler. Анонимный автор

Kadın Yazarların Kalemiyle Kadına Dair Hikâyeler - Анонимный автор


Скачать книгу
nasıl gidiyor? Dedi usulca.

      Bu söz hakikaten yüreğimin sızlayan yerine gidip değmiş gibi oldu. O kadar çok ağlayasım geldi ki, gözlerime sıcak yaşlar dolup damla damla akmaya başladı! Annemin de yüreği sızlamaya başladı sanki. Ben bunu onun değişen yüzünden anladım. Her ne kadar bana göstermese de, sesi bu sefer farklı bir şekilde çıkıp:

      –Senin geleceğin daha önünde oğlum- dedi. Bana merhamet ediyor gibi saçlarımdan koklayıp – henüz hayatı bilmiyorsun! Delikanlı olacaksın, yavrum. Her şeye hazır olup kuvvetli olman gerek. Başına acı da tatlı da günler gelecek… Çok üzülmek de çok sevinmek de olmaz. Yoksa kalbin dayanır mı?!

      Ama benim kalbim beni kandırmamış! Bu olaydan çok geçmeden bizim köyde, bizim hayatımızda, benim yüreğimde hiçbir zaman geçmeyecek, unutulmaz üzücü bir olay, en büyük kayıp, felaket oldu!

      Akşamın hangi vakti olduğunu bilmiyorum. Çoktan derin uykuya dalmışım. Bir anda birisi gürültülü koşuşturarak kapıyı bulamıyormuş gibi bizim evi iki üç kez dolandı da daha sonra kapıya, pencereye sertçe vurmaya başladı.

      –Bu kim?! Diye annem hızla yerinden kalktı.

      –Anne, benim! Aç! Diye kapıyı tekrar tekrar yumruklayan Kabılbek ağabeyimdi. Biz onu sesinden tanıdık.

      – Hayırdır inşallah! diye söylenen annem telaşla kapıyı açtı.

      Bir fenalık olduğunu hemen anladım!

      Kalbimin atışı artıp, içimde dağ titriyormuş gibi hissettim.

      –Anne! O!.. O!.. Diye zaten de sarhoşluğu henüz gitmemiş ağabeyim neler olduğunu söyleyemeden, olduğu yerinde bir dönüp yere düştü. Sonradan başını tutarak oturup bağıra bağıra ağladı.

      –Gitti mi?! – dedi annem. Onun sesinde “Allahım, inşallah böyle olmuş olsun! Bundan daha beterini gösterme, kurban olayım?!” diyen bir anlam vardı.

      O gün de sarhoş olup kendisi de hâlden düşünceye kadar yengemi dövmüş. Uyuduğu zaman da yengem çocuğu alıp baba evine gitmiş. Sonraları aklı başına gelip eşini çocuğunu bulamayınca da ağabeyim anneme gelip ikisi birlikte gidip alıp geldiler. Zavalllı yengem “Gitmem” diye ısrar etmişe benziyor. Annesi de “İçime sığan çocuk dışıma da sığar!” Anne sütü henüz ağzından gitmemiş çocuğu kaçırıp, mutluluğuna engel oldunuz! Zavallı, yetim çocukmuş zor olsa da düzelir, insan olur dedik, ama bu ahmak olarak kaldı! Şu kızın yüzüne bir bakın! Vücudunun bir yerinde sağlam yeri yok! Sizin eve gittiği günden beri yüzünden morarıklık gitmedi. Bizim görmediğimiz bilmediğimiz ne kadar?! Haydi gidin, kurban olayım! Bildiğinizi yaptınız, şimdi de ben karışmam, vermem kızımı! diye sert çıkışmış. Zavallı annem de her ne kadar yalvarıp yakarıp, göğsüne vurup sonunda olmayınca da:

      “Babasıyla annesi hayatta olduğunda bu ahmak böyle olmazdı?! Ben de bunun gibi sözleri duyup burda oturmazdım. Allahın yazdığı buysa, elimizden ne gelirdi! Öyleyse gidelim yavrum!” diye gerçekten üzülerek ağlamış. Ağabeyim de hıçkıra hıçkıra ağlayıp:

      – Yemin ediyorum, başka içki içmeyeceğim! Anne baba beni affediniz?! Ben Aydanasız yaşayamam! diye dört büklüm düşüp özür dileyip kaynatasının ayaklarına kapanıp ağlamış. Sonunda anne ile çocuğa Allah’ın merhemeti geldi mi:

      –Gönder, kızını!– demiş yengemin babası karısına kızarak. – Evlenen kız çitin arkasındadır!” Evlendi mi kolaylıklarına da zorluklarına da katlanarak yaşasın! Bundan sonra da kızın evine ağlayarak gelmesin!

      Bu durum annemlerin hoşuna gitse gerek. Zavallı yengem:

      –Baba, beni böyle kovuyor musunuz? Diye babasından bir şefkat bekleyip hüngür hüngür ağlamış. Babası umursamamış gibi ses çıkarmamış. Sonunda babasının evine sığmadığını anlayan yengem çıkıp giderken:

      – Baba beni affediniz, bu eve bir daha ağlayarak gelmeyeceğim! Sadece cesedimi getirirsiniz, demiş.

      Annem bunları düşündü galiba. Çünkü ağabeyimin hâli ve tavrı bu kez tamamen başka idi! Bir ara aklına bir şey gelmiş gibi ağlamasını durdurup yerinden hızla kalktı ve hızla koşarak gitti! Annemle ikimiz arakasından koştuk. Ay aydınlıktı. Nedendir ağabeyim evine girmedi, kapının yanına geldiğinde “küt” diye durdu da dönüp aşağıya doğru yöneldi. Sanki onu birisi tutuklayacakmış gibi büyük adımlarla koşarak gidiyordu! Annemle biz aklını yitirmiş insan gibi onun şekli gözümüzden kayboluncaya kadar durduğumuz yerde kalmışız. Bir anda annem aklına bir şey gelmiş gibi acele edip avlu tarafa koşturdu. Ardından ben de girdim! Girdiğimde sanki birisi kafama vurmuş gibi aklım sersemleşti, kulaklarım çınlayıp gören gözüme inanamadım, bayıldım! Annem, Aydan yengeme bakarak koştu! Yengem, zavallı yengem! Pencerenin dibindeki yaşlı ağacın uzun kalın dalında sarkıyor, bembeyaz içliğini de rüzgâr sallıyor, kunduz gibi gür saçı da dizine kadar yayılmış asılmış duruyor! Yerde insanların oturduğu tabure devrilmiş duruyor.

      Annem yengemin çoktan can verdiğini bilmiş gibi bağırıp çağırarak ne yapacağını bilemeden ileri geri yürüyüp, komşuların kapılarına pencerelerine vurmaya başladı.

      Bir anda toplanıp gelen halk yengemi çözdü. “Vücudu çoktan soğumuş” dediler. Ambulans da haykırmalar boyunca uçarak gelip tekrar gitti. Ondan çok geçmeden görevliler de gelip işin aslını sorup annem ve ikimize ve başka kişilere de imza attırdı.

      Bir anda aklıma Ulan geldi! Eve hızlıca girdiğimde bebeğim beşikte belenip yatmakta. Ara ara girip bebeğin nefes almasını dinledim. Benim geldiğimi hissetmiş gibi derin derin nefes alıp uykusundan uyanıp sonra tekrar uyuyakaldı. Yastığı, yorganı vıcık vıcık tere bulanmış. Bayağıdan beri ağlamışa benziyor, çok yorulduğundan uyumuş olsa gerek. İçim içime sığmadan bebeğimin beşiğini kucaklayıp sesim de yaşım da çıkmadan katıla katıla ağladım.

      Bu olaydan çok geçmeden yengemin akrabaları gelip cenazeyi alıp gittiler. Toprağa verildiğinde annemle ikimiz de oraya gittik. Anneme o kadar çok üzüldüm ki. Dünürlerinin önünde yere bakıp utanıp kaldı. Giderken de cesaret edemeyip Ulan’ı sordu.

      –Alın! Dedi dünür çığlık atıp ağlayıp Ulan’ı, hoşnutluğu da yokmuş gibi –Alın gidin! Allah bir daha göstermesin sizleri! Ay, Allahım ay! Çocuğum bir çocuk gibi çocuk olsaydı, on gülünden biri açılsaydı, Zavallı!..

      Zavallı annem, yol boyunca sanki biri alıp kaçıracakmış gibi bebeğimi bağrına basıp gözünün yaşını akıtıp eve kadar ağlayarak geldi!..

      Şimdi Ulan on beşine geldi. Yengemin söylediği gibi annem de onu bana benzetiyor. Ağabeyim ise gidişinden beri tekrar dönmedi!.. Ben ise hâlâ o güne kadar yüreğimin aya benzer prensesini arar dururum.

      BEYAZ IŞIK

(ZİNAKAN PASANOVA)

      “Annen çok hasta. Çabuk gel.” diye iki satır söz yazılı kağıt Patila’nın eline akşam geç saatlerde geçti. Onu Oş’tan gelen son otobüsteki yolcular bırakmışlardı. Bu köye, düğünün ve ölümün haberi çoğunlukla bu otobüsle gelir. Onun için büyük şehrin karışık otogarının bir kenarında “Savay” adlı kasabaya giden otobüse çıkıp “İşte bu kağıdı şuna veriniz.” demek yeterlidir. Böyle emanetler asla kaybolmaz.

      Patila üçe katlanmış kağıdı daha açıp okumadan yüzü solgunlaştı, bayılacak gibi oldu. Bundan yarım yıl önce de kocasının yolda trafik kazasından öldüğü haberini de böyle üçe katlanmış kağıttan akşam geç saatlerde almıştı. Aklına hemen bir fenalık geldi. “Annem?..” Şehirde tek başına yaşayan yaşlı annesinden başka yakını da yoktu.


Скачать книгу