Şehir Mektupları. Неизвестный автор
Büyükdere’ye17 gidişlerini tasvir eden malum hikâye bu velosipedin son icatlarındandır.
Bu aletin mesirelerde yaptığı tesir, ilk garabetini büsbütün artırıyor. Çok kere gençler, bizim kızak kayarken “turna katarı” dediğimiz tarzda dizilerek, öncünün gösterdiği vaziyeti izleyip gelişigüzel bir geçit resmi yapıyorlar. Arada bir yarışma dizisi teşkil ederek baştan öttürülen düdükle birlikte ayaklarını oynatıyor ve istenen yere kadar gidip dönüyorlar. Tabur talimleri gibi ikişer dörder oluyorlar. Muntazam bir hareketle, tekerleri gözeterek sıra sıra koşup duruyorlar. Bunda yalnız bir eksik taraf var ki o da “sağdan geri”ler pek çabuk yapılamıyor. Tornistan mıdır, tornhayt (turn right)18 mıdır nedir? Geriye dönüş hareketi asla yok. İcat edildiği yer, gelişmiş memleketlerin en birincilerinden olduğu için, “geriye dönüş”e delalet edecek belirtilerin hepsi yok edilmiş imiş!
İki ayaklı, iki tekerlekli olan bu gezici mahlukları gördükçe, “Haftalık Malumat”ın seyyar yazıcısı hatırıma geliyor. Geçenlerde yazdığı bir “mektupta”, sinir illetine tutulduğu için, sürekli gezip dolaşma içinde bulunduğunu bildiriyordu. Sorup öğrendiğime göre velosiped, asap düzelmesine, deniz hamamlarından daha fazla hizmet ediyormuş. Bizim yazıcı için bunun kadar iyi, bundan daha lezzetli bir ilaç olamaz. Bir tane alsın. Zaten tabanları, yaya gitme ve hareket yorgunluklarına alışkın; bir taraftan gezer, hastalığın zorladığı şeylere uymuş olur, bir taraftan da kendisini tedavi eder. İkinci olarak her aybaşı vereceği potin parasından kurtulur. Üçüncüsü ise her yere vakti vaktine yetişir. Hele dördüncü olarak Malumat’ın seyyar yazıcısı velosipetlidir, diye gazetesine şöhret aldırır.
Sanırım ki bu velosiped merakı bizim müvezzilere de sirayet edecek. Eski müvezziler ihtiyar, hâlsiz; koşamaz, bağıramazlar. Biraz gençleri de eskileri taklide mecbur olduklarından, gazete satarak geçinen birtakım çığırtkan çocuklara yetişememektedirler. Benim fikrime kalırsa müvezzilerimiz, o baldırı çıplaklara rekabet için, mutlaka velosiped kullanmalıdırlar. Çünkü hem rahat hem de faydalı.
5
Üç günden beri göz ağrısı çekiyorum. Sanki gözlerime yakıcı bir madde dökülmüş gibi cayır cayır yanıyor, kaşınıyor, kanlanıyor, acıyor. Günden güne artan bu elem beni korkuttu. Sevdiğim, bilgisine güvendiğim bizim göz doktoruna müracaat ettim.
Göz hekimi, bir müddet muayeneden sonra dedi ki:
“Göz kapağının altında, içinde hatta bebeğin üzerinde bile yabancı maddeler var.”
“Yabancı maddeler mi?”
“Evet.”
“Fakat… Nasıl olur? Bu kadar yabancı madde benim gözüme girer de ben hissetmez miyim?”
“Acaba, matbaada şaka ederken mürekkep tozu filan dökmesinler.”
“Hayır, böyle bir vakayı hatırlamıyorum.”
“Bu hafta nerelere gittin?”
“Fener’e.”
“Ha! Sebebini bulduk. Araba piyasası, toz duman…”
“Evet hatırlıyorum, pek çok toz vardı. Bir hâlde ki yarım saat sonra gözümün görme derecesi azaldı idi. Hatta yirmi otuz adım ötede bulunanları görmek kabil değildi. Toz, şeffafımsı bir perde gibi yerden semaya doğru kalkmıştı.
Hekim gözlerimi yıkadı, temizledi. Asitborikli su verdi. Nasıl kullanılacağını gösterdi. Gözlerimde ufak tefek yaralarda oluşan iltihap bulunduğu için, vapurdumanı gözlük kullanmamı tavsiye etti. Gözlüğü aldık, taktık. Aman efendim! Ne bela şey imiş! Kendimi, akşamüzeri köprüden geçiyorum zannettim. Tuhaf bir karanlık, düşeceğim diye korkuyorum. Aynaya baktım, garip bir şekil almışım. Dahası var. Ta burnumun üzerinde bir ağır yük. Terledikçe ortalık kararıyor. Durmadan silmeli. Daima temizlik işleriyle uğraşmalı, vesselam.”
Göz hekimi gözlük dediği zaman, nasılsa, “tek gözlük” hakkında fikrini sordum. Bana:
“Gözler, her zaman, denk kuvvette değildir. Hangisinin görüşü zayıf ise, ona göre numaralı taş cam verilir. Tek gözlük, esasında, iktisat için yapılmış ise de excentricite (eksantrisite) yani hoppalık ile züppelik arasındaki alışkanlıkları şıklık avadanlığı arasına katıvermiştir. Çift gözlük alınarak birine adi cam konsa daha iyi olur.” dedi.
Gözlük üzerine, az komik şeyler yapılmış değildir. Hakkında icat edilen hikâyeler veya olagelen gülünç şeyler pek çoktur.
Büyüklerden biri, gözlük heveslisi imiş. Kendisi gayet titiz, kibirli, azametli öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar imiş. Bir gün, evin içinde bir kıyamet kopar. Harem selamlık19 karmakarışık. Herkes efendinin gözlüğünü arıyor. Ayvaz20 at uşağı, bahçıvan bahçede. Büyük kâhya, küçük kâhya, kahveci, ibrikdar21 sofa ile selamlık odalarında. Aşçı, yamakları, kilerci, ayvaz mutfak ile müştemilatında.22 İspir23 ile arabacı, çocukları arabalarla faytonda. Dadı, bacı, taya kadın24, haremin sofa ve odalarında. Halayıklar25 efendinin yatak, yemek, çamaşır, tuvalet hanelerinde. Hanımefendi, kızları elleri böğründe. Efendi hem haremde, hem selamlıkta arama ile meşgul.
Bir velvele, bir azar, bir haşlama, bir çığlık, bir ağlama, bir homurdanma, bir mırıltı, bir korku hükmünü sürdürmekte. Ayvaz sapsarı, kâhya endişeli, arabacı şaşkın, aşçı hayrette. Dadı, bacı gözlüğe lanet okuyor. Halayıklar: “Şeytan aldı götürdü, çalamadan getirdi.” tarzında geri getirme niyazları ediyorlar, iblise söven sövene.
Bu hâl hayli zaman sürer, ev halkı da yorgunluktan nefes almak için birer yer bulurlar. O aralık, baş kâhya huzuruna çıkar. İlkönce, telaş ile ne yapıp ne edeceğini şaşırmış imiş. Bir aralık kendini toplayıp da efendisinin yüzüne bakınca ne görse beğenirsiniz?
Gözlük efendinin alnında duruyor! Fakat efendi, yine ter ter tepiniyor; gözlük bulunmazsa, hepsini kovacağını söylüyor. Kâhya, sözünü bilir takımından olduğu için, efendiyi körlük ile suçlamak istemez; onun tehditlerine karşı:
“Merak etmeyin efendim, buluruz. Şimdilik alnınızdaki gözlük ile vakit geçiştirin de biz de ötekini ararız!” diye cevap vererek efendinin hiddetini yener.
Her neyse! Bize bir Fener’e gitmek kesemizi boşalttırdı; ama, gözlerimizi doldurdu. Vücutça hissettiğim ağrılara gelince kaldırımların bozukluğu dolayısıyla belim epeyce incinmiş; tenim hamam istiyor, gözlerim ağrılıklı, başım beynim uğultular içinde. Elbisemi sormayın, yaka ile öbür kısımları asıl rengini kaybetmiş. Yeleğin düğme bölümleri başka, koltuk ve yan tarafa gelen yerleri yine başka. Kalıkçıdan utandım. Herif, süpürge ile fesimi süpürüp de şak! şak! eline vurdukça, un çuvalı gibi tozuyordu. Âdeta ağarmış. Bir masraf daha!
Fener’in eğlencesi, söylendiği kadar, pek hoş değil. İnsan, arabalara uyup da boyuna gezecek olursa baş dönmesi illetine uğrayacak. Orası sanki araba sirki imiş gibi durmadan dönüyorlar. Ama ne arabalar! Çekçeklerden26 tutun da paraşol,27 bağ arabası, fayton, brik,28, kupa,29 lando,
17
Büyükdere: Boğaz’ın Rumeli yakasındaki uzak semtlerden biri.
18
Turn right: (İngilizce) Sağa geriye! demektir. Denizcilik ve trafik terimidir.
19
Harem, selamlık: Büyük konaklarda kadın ve erkeklere ayrılan yerler.
20
Ayvaz: Mutfak ve yemek hizmeti gören uşak.
21
İbrikdar: Eskiden misafirlere ibrikle su döken kimse.
22
Müştemilat: Büyük bir binaya ek ve gerekli olan küçük binalar.
23
İspir: At uşağı.
24
Taya: Dadı.
25
Halayık: Cariye.
26
Çekçek: Dört tekerlekli el arabası.
27
Paraşol (paraçol): Tek atlı, üstü kapalı, dört tekerlekli, yanları açık araba.
28
Brik: Tek atlı, iki tekerlekli, oturulacak yerleri yanlarında olan araba.
29
Kupa: Her tarafı kapalı, dört tekerlekli ve iki yanda pencereleri olan araba.