Şehir Mektupları. Неизвестный автор

Şehir Mektupları - Неизвестный автор


Скачать книгу
atan, Dekadan,72 adam aman ne derde? (ne sevdaya uğradı garip başım, ne derde!) şeftali sokağı, incir köyü, Fıstıklı, Fındıklı, Bağlar Başı, Narlı Kapı.

– İçkiler —

      Ördek rakısı, pehlivan yakısı73 (Hekimlerin tavsiyesine göre eczanelerden veriliyor.), züğürtler şampanyası, Terkos kumpanyası, vay – vaylı çay, Kızılırmak, Zincirlikuyu.

      11

Taze Havadis:

      Cinasa74 ve cinas düşürmeye meyil ve arzuları ile tanınmış olan (Eskiler alaayiim!) tacirlerinin, bundan böyle (Eskiler sataliim!) adıyla anonim bir şirket kurmaya karar verdikleri ve durumu İştayn, Mayer, Viktor, Tiring75 mağazaları ile bütün yeni edebiyatçılara haber verdikleri işitilmiştir. Heveskârlar, sokağa çıkmayın!

      Tribuna gazetesi, yazmış olduğu son bir makalede, İtalyalı meşhur filozof Viko’nun76 yüksek bilgili nazariyelerinde, “terakkinin şeklini” helezoni olmak üzere nitelemiş bulunması dolayısıyla, yeni edebiyatçılarımızın dahi o yola giderek; fakat daha gümüşi olmasına dikkat eyleyerek, bir şekil vücuda getirmeye çalıştıklarını belirtiyor.

      “Derdine deva bulamayanlara!” başlığı ile gazetelere ilan veren doktor ile yarışmak üzere meşhur Kadıköylü Kambur Terzi, matbaamıza gelerek eski akçe hesabıyla yüz dirheme77 dinleyeceğini söylüyor. Ok Meydanı mektupçuları, hazır olun!

      Eczanelerde “pehlivan yakısı”nın her isteyene verilemeyeceği ve öteki berikinin hekimlik işlere karışamayacağı hususunda hekimlerin ileriye sürdükleri düşüncenin sebeplerini aramaya kalkışan bir zat, sonunda, işin içinden çıkabilmiştir. Bilindiği gibi yiğit lakabı ile anılır!

      Hazımsızlık, iştihasızlık, kan kuvvetsizliği, kalp rahatsızlığı gibi hastalıkları (hayret edilecek bir süratle) yok eden “Fosfodin” adlı ilacın, zaman aşımı ile ihtiyarlayarak günde iki mil yol alabilmekte olduğu Eczahane-i Türkiyye’nin geçenlerde attığı perakende hesaplardan anlaşılmakta imiş.

      Malum, nezlenin her iki cinsi de geçicidir. Rivayete bakılırsa geçmemesini isteyenler, Portakalis şurubundan içerlerse kanları tepelerine fırlayarak muvaffak oluyorlarmış. El uhdetü Ale’r – râvı.78

      Reji79 idaresi, son zamanlarda, “Bafra” tütünleri hakkındaki tutumunu değiştirmiştir. Adı geçen idare, bu tütün paketlerinin yaldızı olduğu gibi kalmak ve yirmi beş gramdan beş gramı çıkarılıp azaltılmak şartıyla, her birini iki kuruşa satmaktadır. Tütün fiyatını indirmiyor, diye Reji’den şikâyet edenler gözlerini dört açsınlar!

      Sahne-i Âlemde yer yer göze çarpan tabii garipliklerden olarak, bir tiyatroda, oyun oynandığı sırada bir demet “menekşe” peydah olarak, koklayanların burnunu düşürdüğü haber veriliyor. Acaba ben de koklayayım mı dersiniz? Ne dersiniz?

      “Veresiye içenler, iki defa sarhoş olurlar” hakikatine dayanarak, şöhretli ayyaşlardan Bekri Mustafa’nın bin bu kadar sene yaşamış olduğunu Yeni Takvim yazıyor.

      Bütün yeni şairlerin bir araya gelerek; kar yağdı, kar bastı, kar topu, karlı dağı ben aştım geldim, kar gibi beyaz, karfiçe, karlık, kartal, karga başlıkları ile manzumeler yazacağı duyulduğundan, Baba Yaver’in kar helvasından feragat ettiği söyleniyor.

      12

Aşka dair…

      Malum, aşk ve muhabbet su götürür şeylerden değildir. İnsan bir kere fitili aldı mı, idare kandili gibi sabahlara kadar yanar tutuşur. Hani, bekçinin biri bir eve girmiş; odada, sopası dizinde, muhabbete dalmış da kadının kocası gelir gelmez yüke tıkılmış. Bir esnemiş, bir daha esnemiş, dalar dalmaz rüyasında nöbetçi gelmiş. “Evde yangın var!” diye bağırarak bütün mahalleliyi ayağa kaldırmış, diye bir hikâye yok mu? İşte insan, o hikâyedeki bekçi gibi bangır bangır ünler. Fakat herkese, rüyada nöbetçi gelmez. Herkesin sevdası da bir olmaz. Kimisi, içinden yanar da belli etmez. Yalnız, aşkın can yakıcı alevini sevgilisine “ah!” şeklinde gösterir. Yahut, gözlerimle görüp neşelendiğim şöyle bir mektup ile anlatmaya çalışır:

      “Sevgili Cananım,

      Beni sönmez ateşlere yakan baştan çıkarıcı gözlerini görmeyeli, kalbim cehennem alevleriyle harap oldu. Yanıyorum. O günden beri yanıyorum. Hatırında mı?

      O gece ben sana kömürlükte ilanıaşk ederken, bekçi “Yangın vaar!” diye bağırmıştı da sen “Acaba nerede?” diye kulak verir vermez, ellerini “sine-i sad pareme”80götürerek yavaşça:

      “Burada!” demiş idim. İşte, gönül evimde o gece başlayan ateş henüz sönmedi ve sönmeyecek de.

      Bu nâr ile ben kabre girersem bilirim ki

      Dûzah tutuşur şûle-i âh-ı elemimden81

      Mektup hoş, değil mi? Lakin belaya bakın ki sevgili, bu mektubun içindeki şairane, yakıcı nükteleri ciddi zannederek bir “ah” çekerse evi, kömürlüğü ateşe verir korkusu ile biçareyi bir daha kabul etmemiş! Bence de sevgili haklıdır. Fakat ben o ateş gönüllüyü ele geçirirsem, matbaadaki özel hücreme hapsedeceğim. Çünkü, mangal bile yakılamadığı için, zemheri zürefası82 gibi tir tir titriyordum. O bana derdini yanar, ben de dinler ısınırım.

      Ziyadece çakırkeyif olmayı âdet edinen zamane ayyaşlarından biri, geçen gecelerde düşe kalka evine giderken yolda sızacağını nasılsa kestirmiş; fakat ortalığın çamur olması dolayısıyla derdine bir çare bulmayı da kurarak genişçe halkalı bir evin kapısına kolunu geçirip ayakta uyumaya başlamış iken o aralık evin sahibi dışarıya çıkmak için kanadı hızla çeker. Hâlbuki kanat içeri doğru bükülünce uyuyanın kolu acır, kendini kurtarmak için o da asılır. O açar, bu kapar. Uzun müddet devam eden bu çekişme, en sonra, sarhoşun çamurlar üzerinde “şükran secdesi”ne83 kapanması, ev sahibinin de kol demirini kapı ardına tam süratle yerleştirmesi feryat figan sona erer.

      Al tavanlı yüksek evde

      Gelin mi oldun, gelin mi oldun?

      Evvel sen benim idin,

      Şimdi ellerin mi oldun?

      manzumesinde vezin ve kafiye olmadığını iddia edenlerin:

      Boynuma kabak takarım,

      Hovardayı gözünden çakarım.

      A dinga dinga din kabak

      ...... sevdiği kıza bak.

      şarkısındaki kafiyelerin mukayyet84 olduğuna karar verdiklerini Karşı85 gazeteleri yazıyorlar.

      Çok fazla içip durmaktan dilaltı86 olan biri, geçen kandil gecesi fitil gibi dolaşmakta iken düşüp de çürük kellesinde kaldırım çiçekleri peyda olunca, zariflerden biri, aşağıdaki beyti okuyarak o kişiye vermiştir:

      Kandil günü gökkandil olup gezme sokakta;

      Bayram günü meyhanede yat, kalma konakta.

      Malumat:

      “Pek


Скачать книгу

<p>72</p>

Dekadan: Aslında düşkün, inkıraz buları anlamlarına gelen bu söz, 19. yüzyıl sonu Fransız Sembolist şairlerine alaycı, küçültücü bir sıfat olarak takılmıştır.

<p>73</p>

Pehlivan Yakısı: Çok sert bir yakı cinsi. Ancak pehlivanların dayanabileceği bir yakıcılıkta olduğu için bu adla anılır.

<p>74</p>

Cinas: Şekilce benzer, anlamca ayrı birden fazla kelimenin aynı beyit veya cümlede (kimi zaman kafiyeli olarak) kullanılması.

<p>75</p>

İştayn, Mayer, Viktor, Tiring: Zamanın çok meşhur hazır elbise mağazaları.

<p>76</p>

Viko (Jean Baptise Vico, 16688- 1744): ‘‘Yeni İlim ve Tarih Felsefesinin Esasları’’ adlı eseriyle tanınmış, İtalyan filozofu.

<p>77</p>

Dirhem: Eski gümüş para birimi.

<p>78</p>

El uhdetü Ale’r – râvı: Doğrusu, yanlışı, rivayet edenin üzerine olsun!

<p>79</p>

Reji: Türk tütünlerini işleme, paketleme ve satma hakkı İnhisarlar (Tekel) idaresine geçmeden önce, aynı haklara sahip olan yabancı şirket.

<p>80</p>

On dokuzuncu asrın tanınmış bestekârlarından Hacı Arif Bey (1831 – 1885)’in segâh makamındaki meşhur şarkısı.

<p>81</p>

Beyitin Anlamı: Ateş ile ben mezara girersem, ıstırap anımın alevinden cehennemin tutuşacağını biliyorum.

<p>82</p>

Zemheri zürefası: Önce varlıklı olup sonradan düşkünleşen kimselerden, yokluktan, karakış ortasında yazlık elbise giyenler. Zürefa; zarifin çoğulu.

<p>83</p>

Şükran secdesi: Namaz kılarken Allah’a şükürle, alnını yere koymak.

<p>84</p>

Mukayyed kafiye: Birden fazla sessiz harfin benzeşmesiyle yapılan zengin (tunç) kafiye. A. Rasim burada, o zaman moda olan kafiye tartışmalarına katılıyor ve ‘‘Kafiye göz içindir.’’ diyen Yenilerle eğleniyor.

<p>85</p>

Karşı: Haliç’in karşı kıyısına ve İstanbul cihetinin de karşısına düştüğü için, Beyoğlu hakkında kullanılırdı.

<p>86</p>

Dilaltı (hastalığı): Fazla içki içmekten,dil altında bulunan iki bezenin şişmesi.