Bir Delikanlının Hikâyesi. Гюстав Флобер
basamaklarından inerken Frédéric onun ayağını gördü. Ayağında açık, küçük ayakkabılar vardı. Parlak altına çalan kahverengi deriden ayakkabının birbirine geçme çapraz atkıları çorapları üstünde sırma telli bir örgü vücuda getirmişti.
Davetliler geldiler. Gelenlerin Avukat Bay Lefaucheur’den başkası, hep perşembe günü davetlileriydi. Her biri birer hediye; Dittmer Suriye işi bir eşarp, Rosenwald bir romans albümü, Burrieu sulu boya bir resim, Sombaz kendi karikatürünü, Pellerin de kötü yapılmış çirkin bir fantezi olup bir çeşit ölü dansını gösteren bir füzen8 getirmişti. Hussonnet eli boş gelmişti.
Frédéric kendi hediyesini vermek için bekleyip hepsinden sonraya kaldı.
Madam Arnoux hediyeye çok teşekkür etti. O zaman, delikanlı “Hem bu âdeta bir borç! Öyle üzülmüştüm ki…” dedi.
“Neye üzüldünüzdü?” dedi Madam Arnoux. “Anlamıyorum.”
Arnoux, Frédéric’in kolundan tutup “Sofraya buyurun!” dedi, sonra da delikanlının kulağına “Hiç de kurnaz değilmişsiniz!” diye fısıldadı.
Su yeşiline boyanmış bu yemek salonu kadar güzel bir şey olamazdı. Salonun bir ucundaki taştan bir su perisi deniz hayvanı kabuğu biçimindeki bir havuzda ayağının başparmağını ıslatıyordu. Açık pencerelerden, kıyısında yapraklarının çoğu dökülmüş ihtiyar bir İskoçya çamı bulunan uzun çimenliği ile bütün bahçe görünüyordu. Bu çimenliği irili ufaklı çiçek kümeleri yer yer kaplamıştı. Nehrin ötesinde Boulogne Ormanı, Neuilly, Sevres, Meudon geniş bir yarım çember hâlinde yayılıp gidiyordu. Karşıdaki demir parmaklığın önünde bir yelkenli kayık kıyı kıyı gidiyordu.
Önce bu görülen manzara üstünde, sonra da genel olarak manzara resmi üstünde konuşuldu. Tartışmalar başladığı sırada Arnoux, uşağına saat dokuz buçukta faytonu koşmasını emretti. Veznedarından aldığı mektup üzerine şehre dönmek zorundaydı.
“Ben de seninle dönsem olur mu?” dedi Madam Arnoux.
“Elbette olur.”
Karısına güzel bir selam vererek, “Pek iyi bilirsiniz ki madam, siz olmadan yaşanamaz!” diye ekledi.
Böyle iyi bir kocası olduğundan ötürü, hepsi de onu tebrik etti.
O, küçük kızını göstererek tatlı bir dille, “Ah! Ne çare ki yalnız değilim!” diye karşılık verdi.
Sonra konuşma yine dönüp dolaşıp resme gelince Ruysdael’in bir tablosunun lafı açıldı. Arnoux bu tablodan çok büyük bir para kazanacağını umuyordu. Pellerin, “Londralı ünlü Saul Mathias’ın geçen ay gelip bu tablo için yirmi üç bin frank teklif ettiği doğru mu?” diye Arnoux’ya sordu.
“Bundan daha doğru bir şey olamaz!” dedi tacir ve Frédéric’e doğru dönerek, “Geçen gün Alhambra’da inanın ki hiç istemeye istemeye gezdirdiğim bay, bu baydı işte. Çünkü bu İngilizler hiç de hoş insanlar değildir!”
Matmazel Vatnaz’ın mektubunda bir kadın meselesi söz konusu edildiğinden kuşkulanan Frédéric, Arnoux efendinin sıvışmak için namuslu bir çare bulmaktaki bu rahatlığına hayran olmuştu, ama onun hiç lüzumsuz olan bu yeni yalanı gözlerini fal taşı gibi açmıştı.
Tacir sade bir eda ile ekledi:
“Dostunuz o uzun boylu delikanlının adı neydi kuzum?”
“Deslauriers.” dedi Frédéric telaşla.
Arkadaşına karşı ettiği haksızlıkları telafi etmek için Frédéric onu üstün bir zekâ olarak övdü.
“Ya! Sahi mi? Nakliyat memuru olan öteki kadar iyi ve mert bir delikanlı hâli yok onun ama.”
Frédéric, Dussardier’ye lanetler etti. Madam Arnoux, kendisinin bayağı kimselerle düşüp kalktığını sanacaktı.
Daha sonra başkenti güzelleştirme, yeni mahalleler üstünde konuşuldu; saf bir adam olan Oudry büyük ihtikâr yapanlar arasında Bay Dambreuse’ün adını saydı.
Frédéric, kendini gösterme fırsatını kaçırmayarak Bay Dambreuse’ü tanıdığını söyledi. Oysa Pellerin bakkallara atıp tutmaya başladı, mum satıcılarını da para satıcılarını da bir tutuyordu. Sonra Rosenwald’la Burrieu porselenler üstünde sohbete daldılar. Arnoux, Madam Oudry ile bahçıvanlık lafı ediyordu. Eski okulun zevzeği olan Sombaz, Madam Oudry’nin kocasına takılarak eğleniyordu. Ona Aktör Odry gibi Odry diyordu, köpek ressamı olan Oudry’yi haklayacağını söyledi; çünkü hayvan kabiliyeti olduğunu anlatan şişkinlik alnında belliymiş. Hatta adamcağızın kafasını eliyle yoklamaya bile kalkıştı, öteki saçları takma olduğu için sakınmıştı. Çerez, kahkahalar içinde sona erdi.
Kahveler, ıhlamurlar altında, sigaralar tellendirilerek içildi; bahçede birkaç kere dolaşıldı; nehir kıyısında gezmeye gidildi.
Davetliler, balıkçı dükkânında yılan balıklarını temizleyen bir balıkçının önünde durdular. Matmazel Marthe balıkları görmek istedi. Balıkçı, kutusunu otların üstüne boşalttı. Küçük kız balıkları yakalamak için yere diz çöktü; sevincinden gülüyor, korkusundan çığlığı basıyordu. Balıkların hepsi kayboldu. Arnoux çıkarıp parasını verdi.
Daha sonra bir kayık gezintisi yapmak aklına geldi.
Ufkun bir yanı sararmaya başladığı sırada, öteki yanında göklere engin bir portakal rengi yayılmış, büsbütün kararmış olan tepelerin ucunda bu renk daha da kızıllaşmıştı. Madam Arnoux, bu yangın yalazasına arkasını vererek kocaman bir taşın üstüne oturmuştu; ötekiler ötede beride geziniyorlar, Hussonnet ise yamacın alt tarafında su üstünde taş sektiriyordu.
Arnoux, eski bir şalupayı peşine takıp döndü, en aydın görüşlülerin bile itirazlarına kulak asmayarak davetlilerini içine doldurdu. Kayık batıyordu, inmek gerekti.
Hint kumaşı kaplı, duvarlarında kristal kollu şamdanları olan salonun bütün mumları yakılmıştı bile. Oudry Ana bir koltukta tatlı tatlı uyuyor, ötekiler baronun şan ve şerefleri üstünde konuşan Bay Lefaucheux’ü dinliyorlardı. Madam Arnoux pencerenin yanında yalnızdı. Frédéric yanına yaklaştı.
Söylenen şey üstünde konuştular. Madam Arnoux güzel söz söyleyenlere hayrandı, Frédéric ise yazarların şan ve şerefini üstün tutuyordu. Genç kadına göre, halk kitlelerinin ruhlarına kendi ruhundaki duyguları aşılayarak onları doğrudan doğruya harekete getirmekten insan herhâlde çok büyük bir zevk duymuş olmalı. Hiç büyüklükte gözü olmayan Frédéric’i bu türlü zevkler pek imrendirmiyordu.
“Ya! Niçin?” dedi Madam Arnoux. “İnsanda biraz büyüklük hırsı olmalı!”
Pencere içinde ayakta, yan yana duruyorlardı. Gece, önlerinde, üstüne gümüş serpilmiş engin, koyu bir örtü gibi uzanıyordu. İlk defadır ki önemsiz şeyler konuşmuyorlardı. Frédéric onun nefret ettiği şeyleri, zevklerini bile öğrendi; bazı kokular kendisine dokunurmuş, tarih kitaplarına ilgi gösterirmiş, rüyalara inanırmış.
Frédéric duygusal maceralardan söz açtı. Madam Arnoux ihtirasın doğurduğu felaketlere acıyordu, ama ikiyüzlü rezaletlere de isyan ediyordu. Anlayıştaki bu doğruluk yüzünün düzgün güzelliğine o kadar yaraşıyordu ki güzelliği bu doğruluğa bağlı gibiydi.
Gözlerini bir dakika Frédéric’e dikip ara sıra gülümsediği oluyordu. O zaman, delikanlı, bakışlarının, suyun derinliklerine kadar süzülen o büyük güneş ışınları gibi ruhuna daldığını duyuyordu. Bu kadını hiçbir gizli maksadı olmaksızın, hiçbir
8
Füzen: Kömür kalemle yapılmış resim. (e.n.)