Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
okurlarımız sözü geçen beyefendinin erdemleri ve davranışlarıyla ilgili Dava Avukatı Snubbin’in başarabileceğinden çok daha derin bir bilgiye sahip olduğunu bildiğimizden muhterem beyefendinin yorumlarını uzun uzadıya aktarmayacağız. Kanıt olarak sunulan mektupların sadece Mr. Pickwick’in yemek tercihleriyle ve şehir dışına yaptığı bir ziyaretten dönüşünü takiben yapılacak hazırlıklarla ilgili olduğunu anlatmaya gayret etti. Genel anlamda Mr. Pickwick adına elinden gelenin en iyisini yaptığını söylemek yeterli olacaktır. Herkesin bildiği ve atalarımızın da söylediği üzere, bundan iyisi can sağlığı.
Yargıç Stareleigh en geleneksel ve kabul gören biçimde duruşmayı özetledi. Notlarını bu kadar kısa zamanda mümkün olabildiğince deşifre edip okudu ve ilerledikçe kanıtlarla ilgili yorumlarda bulundu. Eğer Mrs. Bardell haklıysa Mr. Pickwick’in haksız olduğu aşikârdı ve eğer Mrs. Cluppins’in beyanını ciddiye alınmaya değer buluyorlarsa inanırlar, bulmuyorlarsa da inanmazlardı. Eğer evlilik vaadinin ihlaline yönelik tatmin edici kanıtlara sahip olduklarını düşünürlerse davalı adına uygun gördükleri miktarda tazminat kabul ederlerdi. Eğer diğer yandan evlilik vaadi gibi bir durumun söz konusu olmadığını düşünürlerse davalı için hiçbir tazminat talep edilmezdi. Sonrasında jüri üyeleri konuyu görüşmek için görüşme odalarına ve yargıç da pirzola ve bir kadeh içkiyle kendine gelmek için kendi özel makamına çekildi. Endişeyle geçen on beş dakikanın ardından jüri üyeleri geri döndü ve yargıç da çağırıldı. Mr. Pickwick gözlüğünü taktı ve jüri sözcüsünü endişeli bir ifade ve deli gibi çarpan bir kalple izlemeye koyuldu.
“Beyler.” dedi siyahlı beyefendi. “Kararımız konusunda hemfikir miyiz?”
“Öyleyiz.” diye yanıtladı jüri sözcüsü.
“Davacı lehine mi yoksa davalı lehine mi karar verdiniz?”
“Davacı lehine.”
“Tazminat nedir beyler?”
“Yedi yüz elli pound.”
Mr. Pickwick gözlüğünü çıkardı, dikkatle sildi ve gözlük kabına yerleştirip gözlük kabını da cebine koydu. Sonra eldivenlerini de takıp bir süre jüri sözcüsüne baktıktan sonra mekanik bir tavırla Mr. Perker ve mavi çantayı takip ederek mahkeme salonundan çıktı.
Perker mahkeme giderlerinin ödemesini yaparken küçük bir odaya uğradılar, Mr. Pickwick burada arkadaşlarıyla bir araya geldi ve o anda para hırsıyla ellerini ovuşturmakta olan Dodson&Fogg’la karşılaştı.
“Evet, beyler.” dedi Mr. Pickwick.
“Evet, efendim.” dedi Dodson, kendi ve ortağı adına.
“Ücretinizi alacağınızı düşünüyorsunuz değil mi beyler?” dedi Mr. Pickwick.
Fogg, bunun kuvvetle muhtemel olduğunu düşündüklerini söyledi. Dodson gülümsedi ve deneyeceklerini söyledi.
“İstediğiniz kadar deneyin Dodson ve Fogg.” dedi Mr. Pickwick öfkeyle. “Ancak benden ne bir kuruş tazminat ne de bir kuruş ödeme alacaksınız. Hayatımın geri kalanını borçlular zindanında geçirecek olsam da alamayacaksınız.”
“Ha! ha!” diye güldü Dodson. “Üç ay içinde fikriniz değişmiş olur Mr. Pickwick.”
“He, he, he! Yakında öğreniriz.” diye sırıttı Fogg.
Öfkeden nefesi kesilmiş olan Mr. Pickwick arkadaşlarının ve avukatının yardımıyla kapıya kadar gitti ve bu amaç için tutulmuş bir taksiye de her zaman tetikte olan Sam Weller tarafından yerleştirildi.
Sam, merdiveni dayamış kendisi de tepeye çıkmak üzereydi ki omuzuna birinin nazikçe dokunduğunu hissetti. Arkasını döndüğünde babasını karşısında buldu. Yaşlı beyefendinin yüzünde kederli bir ifade vardı ve başını ciddiyetle sallayıp nasihat verir gibi konuştu:
“Onları dinlerseniz olacağı bu, dediydim ben. Ah, Sammy, neden bir görgü tanığı tutmadık ki!”
Otuz Beşinci Bölüm
Mr. Pickwick’in Bath’a Gitse İyi Olacağını Düşündüğü ve Buna Göre Davrandığı Bölüm
“Ancak elbette ki…” dedi ufak tefek Perker, duruşmanın ertesi günü Mr. Pickwick’in dairesinde ayakta dikilirken. “Elbette ki ciddi değilsinizdir. Yani evet, kızgın olduğunuzu anlıyorum ancak bu gider ve tazminatı ödemek konusunda ciddi olmadığınız anlamına gelmiyordur, öyle değil mi?”
“Tek kuruş bile ödemem.” dedi Mr. Pickwick sertçe. “Tek bir kuruş bile.”
“Helal olsun, ne ilkelisiniz, demiş ya tefeci adam senedi kapattığında, o hesap.” dedi kahvaltılıkları kaldırmakta olan Mr. Weller.
“Sam.” dedi Mr. Pickwick. “Lütfen aşağı iner misin?”
“Hayhay, efendim.” diye yanıtladı Mr. Weller ve Mr. Pickwick’in nazik imasını anlayarak ortamdan ayrıldı.
“Hayır, Perker.” dedi Mr. Pickwick müthiş bir ciddiyetle. “Arkadaşlarım da beni bu kararlılıktan caydırmaya uğraştılar ama bir yere varamadılar. Ben işime gücüme bakacağım, bırakacağım karşı taraf bana karşı tutuklama emri çıkarsın. Zaten eğer bunu yapacak kadar da kötü yüreklilerse ben de keyfimi hiç bozmadan, yüreğimi hiç darlamadan gider teslim olurum. Ne zaman işlem yapabilirler?”
“Tazminat ve vergilendirilmiş masraflar için bir sonraki dönem işlem başlatabilirler.” diye yanıtladı Perker. “Yani bu, iki ay sonra demek oluyor sevgili beyefendiciğim.”
“Çok iyi.” dedi Mr. Pickwick. “O zamana kadar, azizim, bana bu konunun lafını bir daha açma. Şimdi.” diye konuşmayı sürdürdü Mr. Pickwick, gözlerinde hiçbir gözlüğün söndüremeyeceği ya da saklayamayacağı bir parıltıyla arkadaşlarına dostane bir bakış atarak: “Geriye kalan tek soru şu: Şimdi ne yapacağız?”
Mr. Tupman ve Mr. Snodgrass arkadaşlarının kahramanca tavrından o kadar etkilenmişlerdi ki cevap bile veremediler. Mr. Winkle duruşmadaki ifadesinin etkisinden bir yorum yapacak kadar kurtulamamıştı, o yüzden Mr. Pickwick boşu boşuna öneri beklemiş oldu.
“Yani, eğer ille de sen bir yer öner diyorsanız, ben Bath derim beyler. Bence daha önce hiçbirimiz oraya gitmedik.”
Sahiden de kimse gitmemişti. Mr. Pickwick’in biraz değişiklik ve keyif sonrasında inadından ve borçlular hapishanesine gitmekten vazgeçip aklını başına toplayacağını düşünen Perker da fırsattan istifade teklifi yineleyince oy birliğiyle kabul edildi. Sam de sabahki yedi faytonuna beş yer ayırması için derhâl White Horse Durağı’na yollandı.
Arabanın içinde yalnızca iki ve üstünde de üç yer olduğundan Sam hepsini vakit kaybetmeden ayırttı ve para üstünün içine karışan bütün parayla ilgili gişe memuruyla şakalaştıktan sonra George and Vulture’a doğru yola koyuldu. Sonra da yatma vakti gelene kadar kıyafet ve ıvır zıvırı olabilecek en küçük hâle getirip menteşe ve kilidin kuş olup uçtuğu birtakım kutuları sağlam biçimde sabitlemek için mühendislik dehasını konuşturdu.
Ertesi sabah seyahat için pek elverişsiz bir gün olduğu ortaya çıkmıştı: Hava kapalı, nemli ve yağışlıydı. Gidip gelen atlar âdeta buhar tüttürdüğünden dışarıda oturan yolcular gözle görünmez olmuşlardı. Gazete satıcıları âdeta rutubetli görünüyor ve küf kokuyorlardı. Portakal satıcıları kafalarını faytonlardan içeri soktukça şapkalarından damlayan sular içerisinin havasını ferahlatıyordu. Beş bıçaklı çakı satmakta olan Yahudiler, umutsuzca bıçaklarını toparlıyorlardı. Cep kitapları satıcıları ürünlerini kendi ceplerine doldurmak suretiyle denemiş oluyorlardı. Saat zincirleri ve ekmek kızartma çatalları