Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
üst kata çıkıp sonra da arkadaki odaya doğru gittim. Beyler, öndeki odada bazı sesler duydum ve…”
“Siz de dinlediniz, sanıyorum ki Mrs. Cluppins, değil mi?” dedi Dava Avukatı Buzfuz.
“Kusura bakmayın ama efendim.” diye yanıtladı Mrs. Cluppins ihtişamlı bir havayla. “Bu onların suçu. Çok yüksek sesle konuşup kulağımın içine giriverdiler.”
“Peki, Mrs. Cluppins, anladık, siz dinlemiyordunuz ama sesleri yine de duydunuz. Bu seslerden biri Pickwick’e mi aitti peki?”
“Evet efendim, öyleydi.” dedi Mrs. Cluppins. Mr. Pickwick hepinizin şahit olduğu o konuşma sırasında Mrs. Bardell’e meramını tane tane anlatmış ve arada pek çok soru sormuştu.
Jüri kuşkulu görünüyordu ve o sırada yerine oturmakta olan Dava Avukatı Buzfuz’ın yüzü de gülüyordu. Dava Avukatı Snubbin beyanı doğrulamayacağını çünkü Mr. Pickwick’in kesin olarak Mrs. Cluppins’in lafının üstüne bir laf söylemeyeceğini, beyanının doğru olduğunun bilinmesini istediğini bildirince jüri üyelerinin yüzü düştü.
Mrs. Cluppins ilk heyecanını üzerinden attıktan sonra kendi hayatından biraz bahsetmek için doğru bir zaman olduğunu düşündü. Şu anda sekiz çocuk annesiydi ancak her şey yolunda giderse altı ay içinde Mr. Cluppins’e dokuzuncu bir çocuk vermeye yönelik haklı bir beklenti içinde olduğunu belirtti. Tam bu noktada ufak yargıç huzursuzlanarak araya girdi ve bu araya girmenin sonucunda hem değerli hanımefendi hem de Mrs. Sanders’ın Mr. Jackson’ın yardımıyla daha fazla konuşmaya fırsat verilmeden kibar biçimde mahkeme salonundan çıkarılmalarıyla sonuçlandı.
“Nathaniel Winkle!” dedi Mr. Skimpin.
“Burada!” diye yanıtladı, belli belirsiz bir ses. Mr. Winkle tanık kürsüsüne çıktı ve yeminini ettikten sonra yargıca kayda değer bir saygıyla selam verdi.
“Bana bakmayın, beyefendi.” dedi yargıç, verilen selama karşılık sert biçimde. “Jüriye bakın.”
Mr. Winkle emre uydu ve jürinin olmasının en muhtemel olduğunu düşündüğü yere baktı çünkü o anda içinde bulunduğu zihinsel karmaşa yüzünden herhangi bir şey görmesi pek muhtemel değildi.
Mr. Winkle, kırk iki-kırk üç yaşlarında, gelecek vadeden genç bir adam olan ve herkes tarafından bilindiği üzere, karşı tarafın yanında olan kişinin aklını karıştırmak niyetinde olan Mr. Skimpin tarafından sorgulanmaya başlandı.
“Peki efendim.” dedi Mr. Skimpin. “Bize isminizi bahşeder misiniz?” Bunun ardından ismi duymak için başını öbür yana eğip sanki Mr. Winkle’ın yalan beyan vermesi beklenir bir şeymiş ve bu onu ismini yanlış söylemeye teşvik edecekmiş gibi gözlerini jüriye dikti.
“Winkle.” diye yanıtladı tanık.
“İlk isminiz nedir efendim?” diye sinirle sordu ufak yargıç.
“Nathaniel, efendim.”
“Daniel, başka isminiz var mı?”
“Nathaniel, efendim, yani Lordum.”
“Nathaniel Daniel mi? Daniel Nathaniel mi?”
“Hayır efendim, yalnızca Nathaniel. Daniel yok.”
“O zaman bana neden Daniel dediniz ki beyefendi?” diye sordu yargıç.
“Demedim efendim.” diye yanıtladı Mr. Winkle.
“Dediniz, efendim.” diye yanıtladı yargıç fena bir somurtu eşliğinde. “Siz bana söylememiş olsanız ben notlarıma nasıl Daniel yazacağım beyefendi?” Elbette ki bu argümanı cevaplandırmak olanaksızdı.
“Mr. Winkle’ın hafızası gerçekten kısa, Lordum.” diye lafa girdi Mr. Skimpin, jüriye bir bakış daha atarak. “Onunla işimiz bitmeden hafızasını tazelemenin bir yolunu bulmalıyız bana kalırsa.”
“Dikkatli olsanız iyi edersiniz, efendim.” dedi ufak yargıç, tanığa sinsi bir bakış atarak.
Zavallı Mr. Winkle başını eğdi ve rahat görünmeye çabaladı ancak şaşkınlığına denk geldiği için daha çok telaşlı bir yankesici izlenimi verdi.
“Pekâlâ Mr. Winkle.” dedi Mr. Skimpin. “Artık lütfen bana kulak verin, efendim. Bana kalırsa kendi iyiliğiniz için Lordumuzun uyarılarına dikkat etseniz de iyi olur. Davalı Mr. Pickwick’in yakın bir arkadaşısınız, doğru mu?”
“Mr. Pickwick’i uzun zamandır tanırım, hatırladığım kadarıyla neredeyse…”
“Lütfen Mr. Winkle, kaçamak yapmayın. Davalının yakın bir arkadaşı mısınız değil misiniz?”
“Tam diyecektim ki…”
“Sorumu cevaplayacak mısınız yoksa cevaplamayacak mısınız, beyefendi?”
“Eğer bu soruyu cevaplamazsanız tutuklanırsınız.” diye araya girdi ufak yargıç defterine bakarak.
“Haydi ama beyefendi, evet mi hayır mı?” dedi Mr. Skimpin.
“Evet, öyleyim.” diye yanıtladı Mr. Winkle.
“Evet, öylesiniz. Peki neden hemen söylemediniz? Belki davacıyı da tanıyorsunuzdur? Ha, Mr. Winkle?”
“Kendisini tanımıyorum ama görmüşlüğüm var.”
“Ah, neymiş efendim kendisini tanımıyormuş ama görmüşlüğü varmış, öyle mi? Lütfen bir zahmet jüriye bunun ne demek olduğunu söyler misiniz Mr. Winkle?”
“Demek istediğim kendisiyle bir yakınlığımız yok ama Mr. Pickwick’i Goswell Caddesi’nde ziyarete gittiğimde görmüşlüğüm var.”
“Onu hangi sıklıkla gördünüz beyefendi?”
“Hangi sıklıkla mı?”
“Evet Mr. Winkle, hangi sıklıkla? Gerekirse sorumu on kez tekrarlarım, beyefendi.” Muhterem beyefendi ciddi ve değişmez bir somurtuyla ellerini beline koydu ve jüriye şüpheli bir biçimde gülümsedi.
Bu soru üstüne ahlak bekçileri kaşlarını yükseltti çünkü böyle durumlar karşısında bunu yapmak âdettendi. Mr. Winkle ilk başta Mrs. Bardell’i kaç kez gördüğünü bilmesinin olanaksız olduğunu söyledi. Sonra onu yirmi kere görmüş olup olmayacağı sorulduğunda. “Kesinlikle ondan fazla olmuştur.” diye yanıtladı. Sonra onu yüz kere görmüş olup olmayacağı soruldu. Sonra elli kere görüp görmediği ve acaba yetmiş beş kere mi gördüğü soruldu. Sonunda varılan sonuç Mr. Winkle’ın aklını başına alması ve kendine dikkat etmesine yönelik oldu. Tanık bir kez bu endişeden ileri gelen karmaşık zihin durumuna ulaştırıldığında sorgulama şu şekilde devam etti:
“Lütfen söyleyin, Mr. Winkle. Geçen temmuz ayında, sözü geçen sabah Mr. Pickwick’in Goswell Caddesi’ndeki davacıya ait dairesine gidip gitmediğinizi hatırlıyor musunuz?”
“Evet, hatırlıyorum.”
“Yanınızda size eşlik eden Tupman adında ve de Snodgrass adında arkadaşlarınız var mıydı?”
“Evet, vardı.”
“Buradalar mı?”
“Evet, buradalar.” diye yanıtladı Mr. Winkle, arkadaşlarının bulunduğu noktaya büyük bir hevesle bakarak.
“Lütfen dikkatinizi bana verin Mr. Winkle, arkadaşlarınızı gözlemeyi bırakın.” dedi Mr. Skimpin, jüriye bir manalı bakış daha attıktan sonra. “Onlar da kendi hikâyelerini öncesinde size danışmadan anlatmak durumundalar eğer çoktan aranızda görüşmediyseniz. (Jüriye atılan bir bakış daha.) Peki efendim, lütfen jüri üyesi beyefendilere sözü geçen sabah davalının