Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
giyime hazır hâle getirdi yani kısacası onun en yakını ve en güvendiği oldu. Bir de şunu da atlamamak lazımdır ki küçük oğluna genelde yarım peni ve bazı durumlarda altı peni bile vermişliği olmuştur. Ayrıca değerli meslektaşımın karşı çıkıp değiştiremeyeceği şekilde kanıtlarla sunacağım üzere, bir keresinde küçük çocuğun başını okşayıp son zamanlarda sokakta hiç ‘misket’ ya da ‘cilli’ (anladığım kadarıyla bunlar şehir çocukları tarafından çok tutulan bilye çeşitleri) kazanıp kazanmadığını sormuş ve kayıtlara geçmesini rica edeceğim şu ifadeyi kullanmıştır: ‘Başka bir baban olsun ister miydin?’ Şunu da kanıtlayacağım beyler, yaklaşık bir sene önce Pickwick aniden eve uğramamaya ve uzun süre de ortalarda görünmemeye başlamıştır. Sanki müvekkilimle ilişkisini kesmeye niyet etmiştir. Ancak herhâlde o zamanlar bu konuda çok da kararlı olmadığından ya da belki öyle bir şey mümkünse içinden bir iyilik dalgası falan yükseldiğinden ya da müvekkilimin onun bu erkekliğe yaraşmayacak hareketlerine rağmen gösterdiği ilgi ve alaka galip geldiğinden tekrar taşradan kente döndüğünde şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde evlilik teklifinde bulunmuştur. Ancak elbette ki bu işe girişimden önce etrafta bu ciddi meseleye tanıklık edecek birileri var mı yok mu diye iyice araştırmıştır. Görüp görebileceğiniz en isteksiz tanıklar olsalar da en isteksiz tanıklar diyorum beyler, üç eski arkadaşının verdiği ifadeye göre sözü geçen sabah, davacıyı kollarına alıp onu okşayarak ve sevgi sözcükleriyle sakinleştirirken görülmüştür.”
Muhterem Dava Avukatı’nın konuşmasının bu kısmında izleyenlerin yüzünde belirgin bir ifade ortaya çıkmıştı. İki çok küçük kâğıt parçasını havaya kaldırarak konuşmasına devam etti: “Konu bu beyler. Ancak söylemek istediğim bir şey daha var. İki taraf arasında iki mektup alışverişi yapılmıştır. Bu mektuplar davalının el yazısıyla kaleme alınmıştır ve çok şey ifade etmektedir. Sonuçta kelimeler de bir adamın kişiliğini ifade edebilir. Bunlar anlaşılır, hararetli, anlamlı mektuplar değildir, sevgi dolu bir bağlılık ifade etmezler. Bunlar üstü kapalı, sinsi, saman altından su yürüten mektuplardır ancak neyse ki şüpheleri ortadan kaldırmak konusunda en parıltılı ve şairane dil kullanılarak yazılmış mektuplardan daha başarılıdır. Bu mektupların dikkatli ve şüpheci gözlerle incelenmeleri gereklidir. Bu mektuplar belli ki o zamanlar bu kelimeleri yanlışlıkla okuyabilecek üçüncü tarafları yollarından saptırmak amacıyla kaleme alınmışlardı. İzninizle ilkini okuyayım: Garraways, saat on iki. Sevgili Mrs. B., salçalı pirzola. Sevgiler, Pickwick. Sizce bu ne demek oluyor beyler? Salçalı pirzola. Sevgiler, Pickwick! Pirzola! Tanrı aşkına! Hem de salçalı! Beyler söyleyin bana böylesine cefakâr ve hassas bir kadının mutluluğu böyle hilelerle yerle bir mi edilmelidir? Bir sonrakinde tarih de yok ki bence bu başlı başına bir kuşku kaynağı. ‘Sevgili Mrs. B. Yarına kadar evde olmayacağım. Araba yavaş!’ Sonra da çok kayda değer bir tabir kullanıyor. ‘Yatağı ısıtmak için zahmet etmeyin.’ Yatağı ısıtmak mı! Söyleyin beyler kim yatağı ısıtmaya zahmet diyebilir? Yatak ısıtıcı dediğimiz alet bu kadar zararsız, faydalı ve eklemeden geçemeyeceğim, rahatlatıcı bir ev ürünüyken neden insan kullanımını zahmet olarak görür ki? Yani demek istediğim şu; ‘yatak ısıtmak’ deyimi gizli bir arzu, sevgi dolu bir söz ya da vaat anlamına gelmiyorsa (ki böyle olduğuna hiç şüphe yok), daha önceden Mr. Pickwick tarafından terk etme güdüsüyle becerikli biçimde uydurulmuş ve benim deşifre etmemin mümkün olmadığı dil sisteminin bir parçası değilse, neden Mrs. Bardell’in kendini zahmete sokmaması bu kadar azimle rica ediliyor? Peki yavaş arabanın altındaki gizli mana ne? Çünkü bana kalırsa bu Mr. Pickwick’in kendisi için kullandığı gizli bir kod olabilir zira kendisi bu ilişkide âdeta yavaş bir araba gibi davranmıştır ancak yakında hak ettiği cezayı bulurken hızı beklenmedik şekilde artacak ve tekerlekleri beyler, sizler tarafından çok yakında yağlanacak!”
Dava Avukatı Buzfuz tam bu noktada jüri üyeleri esprisine gülüyor mu diye görmek için duraksadı. Ancak manav dışında kimse espriyi anlamadığından ki o da muhtemelen zaten daha bu sabah arabaya böyle bir uygulama yapıldığını gördüğü için espriyi anlamıştı, muhterem Dava Avukatı lafını tamamlamadan önce iç karartıcı detayların bir kez daha üstünden geçmesinin iyi olacağına karar verdi.
“Neyse bu konuda bu kadar konuştuğumuz yeter beyler.” dedi Dava Avukatı Buzfuz. “İnsan acı çekerken gülemez zaten üstelik yapılan şaka eğer kalbimizi derinden etkiliyorsa iyi bir şaka değildir. Benim müvekkilimin hayalleri ve umutları mahvolmuş hâlde ve işini kaybettiğini söylesem abartıyor sayılmam. İlanı indirdi ama ortada yeni bir kiracı yok. Uygun bekâr beyefendiler sürekli geçip gidiyor ancak sorularınızı içeri sorun, dışarı sorun diyen yok. Ev artık karanlık ve kasvetten ibaret. Çocuk sesi bile susturuluyor, annesi ağlarken çocuğun oyunlarıyla kim ilgilenecek? ‘Misket’ ve ‘cilli’ oyunları da unutulmuştur. Çocuk artık bilyeler nasıl ses çıkartır hatırlamıyor, çelik çomağı en son ne zaman oynadı belli değil. Ama o Pickwick yok mu beyler, Goswell Caddesi denilen çölün ortasındaki bu güzelim ailevi vahayı yok eden, kuyuyu kurutan ve çimleri külle kaplayan, bugün karşınıza çıkmış olan, kalpsiz salça ve yatak ısıtıcılarının adamı Mr. Pickwick, utanmak nedir bilmeyen yüzsüzlüğüyle ve yarattığı felakete dönüp bir kez bile bakmayan biridir beyler. Tazminat beyler, evet ağır bir tazminat bu kişinin tek hak ettiği şeydir. Müvekkilimin içini ancak bu soğutur. Kendisi de aydınlık, yüce gönüllü, dürüst, vicdanlı, hâlden anlar ve akıllı jüri üyelerini bu tazminatı kabul etmeye davet ediyor.”
Bu etkileyici söylevin ardından Dava Avukatı Buzfuz yerine oturdu ve Dava Avukatı Stareleigh uyandı.
“Elizabeth Cluppins’i çağırın.” dedi Dava Avukatı Buzfuz, bir dakika sonra yenilenmiş enerjiyle doğrularak.
En yakındaki memur, Elizabeth Tuppins diye seslendi; onun biraz ilerisindeki memur, Elizabeth Jupkins’i rica etti; bir üçüncü de nefes nefese King Caddesi’ne koşarak sesi kesilene kadar Elizabeth Muffins’i çağırdı.
Bu arada Mrs. Cluppins, Mrs. Bardell, Mrs. Sanders, Mr. Dodson ve Mr. Fogg’un yardımıyla tanık kürsüsüne getirilmiş ve en üst basamağa kadar kazasız belasız çıktığına emin olunduktan sonra Mrs. Bardell; en alt basamakta bir elinde mendil, bir elinde ayakkabı kılıfları, bir elinde de acil bir durumda koklamak üzere koklama taşıyla birlikte beklemeye koyuldu. Manalı manalı yargıca bakmakta olan Mrs. Sanders, elinde kocaman bir şemsiye ve sanki gerekli görürse hemen açabileceğini belli etmek istercesine açma tuşuna yakın duran başparmağıyla onun yakınında bir yere yerleşti.
“Mrs. Cluppins.” dedi Dava Avukatı Buzfuz. “Sakin olun lütfen hanımefendi.” Elbette Mrs. Cluppins sakin olun talimatını aldığı anda gittikçe artan bir hararetle ağlamaya ve daha sonra söylediği üzere hislerinin altında ezildiğinden etraftaki herkesin birazdan bayılıvericek olması endişesine kapılmasına neden oldu.
“Hatırlıyor musunuz, Mrs. Cluppins…” dedi Dava Avukatı Buzfuz, birkaç önemsiz sorudan sonra. “Bir sabah Mr. Pickwick’in dairesinin tozunu alırken Mrs. Bardell’in evinin arka salonunda oturduğunuz o temmuz gününü?”
“Evet Lordum, hatırlıyorum.” diye yanıtladı Mrs. Cluppins.
“Mr. Pickwick’in oturma odası birinci kattaydı diye hatırlıyorum?”
“Evet, öyleydi beyefendi.” diye yanıtladı Mrs. Cluppins.
“Arka salonda ne yapıyordunuz, hanımefendi?” diye sordu ufak yargıç.
“Lordum ve jüri üyelerine sesleniyorum.” dedi Mrs. Cluppins müthiş bir panikle. “Sizi kandırmayacağım.”
“Kandırmasanız iyi olur.” dedi ufak yargıç.
“Oradaydım.” diye lafa devam etti Mrs. Cluppins. “Mrs. Bardell’in