Grimm Masalları. Братья Гримм
sonunda adam serçeyi yakalayıp elinde tutmuş.
Karısı, “Onu öldürmeyecek misin?” diye sorunca adam: “Hayır, bu onun için çok kolay bir ölüm olur. Onu canlı canlı yutacağım.” demiş. Serçe, adamın burnunun dibinde çırpınırken dahi: “Arabacı, yaptıklarının bedelini canınla ödeyeceksin!” diye bağırıyormuş.
Sinirlenen arabacı, karısına: “Şu kuşa baltayla vur, öldür onu!” diye seslenmiş. Kadın baltayla vurmuş ama balta, kuşu ıskalayıp adamın kafasına denk gelmiş ve ölen, adam olmuş. Serçe ise çoktan uçup uzaklara gitmiş.
Bay Korbes
Bir horozla bir tavuk, bir gün beraberce geziye çıkmak istemişler. Horoz, dört kırmızı tekerleği olan güzel bir araba yapmış ve dört küçük fareyi de arabayı çekmeleri için dizginlemiş. Tavukla beraber arabaya binmiş ve yola çıkmışlar. Kısa bir süre sonra bir kediyle karşılaşmışlar. Kedi, onlara nereye gittiklerini sormuş. Horoz da: “Bay Korbes aradı. Oraya gidiyoruz.” diye cevaplamış.
Kedi: “Beni de götürün.” demiş.
Horoz da: “Tamam ama arkada oturman şartıyla.” demiş. Ardından şöyle dua etmiş:
Dönsün kırmızı tekerlekler,
Çeksin bizi fareler.
Arabamız doğruca gitsin,
Evine Bay Korbes’in.
Sonra bir değirmen taşı, bir yumurta, bir ördek, bir raptiye ve en sonunda da bir iğne onlara katılmış; hep birlikte yola devam etmişler.
Bay Korbes’ın evine geldiklerinde onu evde bulamamışlar. Fareler de arabayı ahıra sürmüşler. Horoz ve tavuk kirişe, kedi ise şöminenin yanına yayılmış; ördek suya girmiş; yumurta kendisini havluya sarmış; raptiye kendisini sandalyenin yastığına yerleştirmiş; iğne, yastıkların arasından yatağa atlamış ve değirmen taşı da kapının ağzına yerleşivermiş.
Sonra Bay Korbes eve gelmiş ve ateş yakmak için şömineye gitmiş ama kedi, adamın gözlerine kül fırlatmış. Koşarak yüzünü yıkamak için mutfağa gittiğinde ördek, yüzüne su atmış. Yüzünü tam havluyla kurulayacakmış ki yumurta kırılıp göz kapaklarını yapıştırmış.
Biraz dinlenmek için sandalyeye oturduğunda raptiye ona batmış, acısından yerinden fırlayarak kendisini yatağa attığı sırada yüzüne batan iğnenin acısıyla deli gibi koşturmaya başlamış. Evin kapısına geldiğinde değirmen taşı zıplayıp onu sıkıştırarak öldürmüş. Şu Bay Korbes da ne fena bir adammış meğer!
Serseriler
Horoz, tavuğa demiş ki: “Ceviz zamanı geldi, sincap gelmeden gidip biraz toplayalım!”
“Tamam ama önce biraz gönül eğlendirelim.” demiş tavuk. Beraber dağa çıkmışlar ve hava günlük güneşlik olduğu için akşama kadar orada kalmışlar. Fazla yemek yedikleri için eve yaya dönmek istemeyince horoz, ceviz kabuğundan bir araba yapmış. Araba tamamlanınca tavuk, arabaya binerek horoza: “Sen de arabayı çek!” demiş.
“Yok daha neler!” demiş horoz. “Arabayı çekeceğime yaya giderim daha iyi. Arabayı çekecekmişim! Biz böyle konuşmadık ki! Arabacı olurum, dizginler de bende olur, o zaman tamam ama arabayı çekemem!”
Onlar böyle tartışırken bir ördek çıkagelmiş: “Sizi gidi hırsızlar sizi! Ceviz bahçeme girmek için kimden izin aldınız? Ben size gününüzü gösteririm!” diye gagasını açarak horozun üstüne yürümüş.
Horoz boş durmayarak ördeğin karnına bir tekme attıktan sonra öyle bir saldırmış ki ördek özür dilemek zorunda kalmış ve arabayı çekmeye razı olmuş. Horoz, arabaya geçip oturmuş ve arabacı gibi ördeğe: “Deh deh, ördek! Yaylan bakalım!” diye bağırmış. Bir süre böyle yol aldıktan sonra, bir toplu iğne ile bir dikiş iğnesine rastlamışlar. İğneler: “Durun, durun!” diye seslenerek hava karardığı ve yol çok çamurlu olduğu için onları durdurmaya çalışmış. Horoz, çok zayıf oldukları ve fazla yer kaplamayacakları gerekçesiyle, kendilerine batmamaları şartıyla onları arabaya almış. Akşama doğru bir hana varmışlar. Hem gece yol alamayacaklarından hem de ördek yürüyemeyecek kadar yorgun olduğundan orada kalmışlar. Hancı, önce soylu kişiler olmadıklarını düşünerek onları içeri almak istememiş. Ama onlar tatlı dil dökünce hancı razı olmuş. Tavuğun yolda yumurtladığı yumurta ile ördeğin kendisinin olması şartıyla handa gecelemelerine izin vermiş. Bütün grup gece yıkanıp temizlendikten sonra oynayıp eğlenmişler.
Ertesi sabah gün doğarken ve herkes uykudayken horoz, tavuğu uyandırmış. Yumurtayı alıp kırarak güzelce yemişler, kabuklarını da ocağa atmışlar. Sonra da hâlâ uyumakta olan dikiş iğnesinin yanına gitmişler; onu hancının koltuk üzerinde duran yastığına, toplu iğneyi de havlusuna iliştirmişler. Sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi oradan çıkmışlar. Açık havada uyumayı sevdiği için avluda uyuyan ördek, derede yüzen hayvanların gürültüsünü duyunca uyanmış. Hepsi birden oradan kaçmışlar. Birkaç saat sonra hancı uyanıp yatağından kalkmış. Yüzünü yıkadıktan sonra havluyla kurulamak istemiş ama toplu iğne yüzüne batmış ve kulağına kadar çizmiş. Daha sonra mutfağa geçerek ocağı açmak istemiş ama ocağa yaklaştığında yumurta kabukları çıtırdayarak gözüne kaçmış.
“Bu sabah işler ters gidiyor!” diye öfkeyle söylenerek kendisini büyükbabasının koltuğuna bırakmış ama aynı anda, “Off!” diye haykırarak yerinden fırlamış. Dikiş iğnesi, başına değil de çok daha nazik bir yerine batmış! Çok sinirlenerek gece geç saatte gelen misafirlerinden şüphelenmiş. Gidip onlara bakmış ama hepsinin gittiğini fark etmiş. O günden sonra yiyip, içip, eğlenen ve para ödemeden giden serserilere bir daha kapıyı açmayacağına yemin etmiş.
Tavuğun Ölümü
Bir zamanlar horoz ile tavuk fındık dağına çıkmışlar ve önce kim bir fındık bulursa diğeriyle paylaşacağına dair söz vermiş. Tavuk kocaman bir fındık bulmuş fakat hiçbir şey söylememiş, hepsini kendisi yiyecekmiş fakat fındık tanesi o kadar büyükmüş ki yutamamış ve boğazına takılmış. Boğulacağım diye çok korkmuş. “Horoz!” diye bağırmış. “Olabildiğince hızlı koş ve bana biraz su getir yoksa boğulacağım!”
Horoz olabildiğince hızlı şekilde dereye koşmuş: “Dere, bana biraz su ver! Tavuk orada, boğazında kocaman bir fındıkla boğuluyor.” demiş. Fakat dere şöyle cevap vermiş: “İlk önce geline koş ve kırmızı ipeğinden iste.”
Horoz, geline koşmuş ve demiş ki: “Gelin! Bana bir parça kırmızı ipek ver, dere ona bir parça kırmızı ipek götürürsem bana biraz su verecek! Tavuk orada, boğazında koca fındık parçasıyla can çekişiyor, boğulmak üzere.”
Gelin şöyle cevap vermiş: “İlk önce git, söğütte asılı duran çelengimi getir.”
Horoz söğüde koşup ağaç dalından çelengi çekmiş ve geline getirmiş. Gelin ona kırmızı ipeği vermiş, horoz da onu dereye götürmüş. Dere de ona biraz su vermiş. Sonra horoz, suyu tavuğa getirmiş fakat ne yazık ki artık çok geçmiş, tavuk bu arada boğulup ölmüş.
Horoz üzüntüsünden hıçkıra hıçkıra ağlamış. Tüm hayvanlar toplanmış ve tavuğun yasını tutmuşlar. Zavallı tavuğu, altı farenin çektiği küçük bir araba ile mezarına taşımışlar. Horoz da onları dizginlemiş.
Yol üzerinde tilki ile karşılaşmışlar. “Selam, horoz!” diye bağırmış tilki. “Nereye gidiyorsun?”
“Tavuğumu