Kehanet Gecesi. Пол Бенджамин Остер

Kehanet Gecesi - Пол Бенджамин Остер


Скачать книгу
hazırladığı ıstıraba katlanamayacağını anlayan Flagg, kalbine bir bıçak saplayıp intihar eder.

      Uçak alana iner. Bowen yarısına kadar okuduğu müsveddeyi çantasına koyar, terminal binasından çıkıp bir taksi bulur. Kansas City’yi tanımamaktadır. O kente daha önce hiç gitmemiştir, oraya iki yüz kilometre uzaklıkta oturan birini bile tanımamaktadır, haritada yerini göster deseler zorlanacaktır. Taksinin sürücüsüne kendisini şehrin en iyi oteline götürmesini söyler, Ed Victory gibi son derece tuhaf bir adı olan iriyarı siyah sürücü bir kahkaha patlatır. Umarım kör inançlarınız yoktur, der sonra.

      Kör inanç mı, der Nick. Ne ilgisi var?

      En iyi oteli soruyorsunuz. En iyisi Hyatt Regency’dir. Gazete okur musunuz bilmem ama bir yıl kadar önce Hyatt’ta büyük bir felaket olmuştu. Asma koridorlar tavandan kopmuştu. Lobiye düşmüşler ve yüzden fazla insanın ölümüne yol açmışlardı.

      Evet, hatırlıyorum. Times’ın kapağında bir fotoğraf vardı.

      Otel yine açıldı, ama kimileri orada kalmaktan ürküyorlar. Ürkmezseniz ve kör inançlarınız yoksa benim size önereceğim otel orasıdır.

      Pekâlâ, der Nick, Hyatt olsun. Bugün beni yıldırım bir kez çarptı. Bir kez daha çarpmak isterse beni nerede bulacağını bilir.[7]

      Nick’in yanıtı Ed’i güldürür, şehre doğru giderlerken iki adam konuşmaya devam ederler. Ed’in taksicilikten emekli olmak üzere olduğu gelir gündeme. Tam otuz dört yıldır bu işi yapmaktadır ve bu gece onun işteki son gecesidir. Son vardiyası, havaalanına son gidişidir, Bowen’dan son ücretini alacaktır, Bowen’dan sonra müşteri binmeyecektir taksisine. Nick ona bundan böyle kendisini neyle meşgul etmeyi planladığını sorar, Edward M. Victory de (adamın tam adı budur), elini gömlek cebine atıp bir kartvizit çıkarır ve onu Nick’e verir. Kartta, Tarihsel Koruma Bürosu yazmaktadır, Ed’in adı, adresi ve telefon numarası da kartın alt tarafında yazılıdır. Nick bu adın ne anlama geldiğini sormak ister ama ağzını açamadan taksi otelin önünde durur, Ed de alacağı son ücreti tahsil etmek üzere elini uzatır. Bowen ücretin yanına yirmi dolar bahşiş ekler, artık emekli olan sürücüye iyi şanslar diler, döner kapıdan geçerek talihsiz otelin lobisine girer.

      Yanında pek az nakit para vardır, kredi kartıyla ödeme yapmak zorunda olduğundan otele kaydolurken kendi adını kullanır. Yeniden düzenlenen lobi yepyeni durmaktadır, elinde olmadan kendisiyle otelin aynı durumda olduğunu düşünür Nick: Her ikisi de geçmişlerini unutmaya, her ikisi de yeni bir hayata başlamaya çalışmaktadırlar. Cam asansörleri, devasa avizeleri ve cilalı metal duvarlarıyla ışıltılı saray bir yanda, sırtındaki elbiseden, cüzdanındaki iki kredi kartı ve deri çantasında yarısı okunmuş bir romandan başka bir şeyi olmayan Nick öte yanda. Parasına kıyıp bir süit kiralar, asansörle onuncu kata çıkar ve otuz altı saat boyunca odasından dışarı adım atmaz. Çıplak bedenine otel bornozunu giyip odasına getirttiği yemekleri yer, pencerenin yanında ayakta dikilir, banyodaki aynada kendisini inceler ve Sylvia Maxwell’in romanını okur. İlk gece yatmadan önce bitirir romanı ve ertesi günü de yine onu okuyarak geçirir, bir daha okur, dördüncü kez okur, sanki ölüm kalım meselesiymiş gibi romanın iki yüz on dokuz sayfasını inceden inceye okur. Lemuel Flagg’in öyküsü onu çok etkilemiştir, ama Bowen’ın Kehanet Gecesi’ni okuma nedeni etkilenmek ya da hoşça vakit geçirmek değildir, bundan sonra ne yapacağı hakkında alması gereken kararı ertelemek için romana gömülmüş de değildir. Bir sonraki adımının ne olacağını bilmektedir o, bunu yapmak için elinde kitaptan başka bir şey de yoktur. Geçmişi düşünmemek için kendini eğitmesi gerekmektedir. Çörten kaldırıma düştüğünde başlayan serüveni açacak anahtar budur. Eski hayatını yitirdiyse yeni doğmuş biri gibi davranmalıdır, bir bebek geçmişinden ne kadar az etkilenirse kendisi de geçmişinden o kadar az etkileniyormuş gibi davranacaktır. Anıları vardır elbette, ama bu anılar artık geçersizdir, önünde açılan yeni hayatın parçası değildirler, New York’taki eski yaşamına –ki silmiştir bunu, artık bir yanılsamadan başka bir şey değildir o– ilişkin düşüncelere daldığını ne zaman fark etse, zihnini geçmişten çekip almak ve bugüne yoğunlaştırmak için elinden geleni yapar. Kitabı bu yüzden okur. Bu yüzden okumayı sürdürür. Kendini artık kendisine ait olmayan bir hayatın sahte anılarından çekip alması şarttır, romanın müsveddesini mutlaka kesin bir teslimiyetle okumalıdır, okurken hem bedenin hem de ruhun aralıksız dikkati gerektiğinden, romanın sayfalarına gömüldüğünde eski kimliğini unutabilir.

      Üçüncü gün Nick sonunda dışarı çıkmayı göze alır. Sokakta yürür, bir erkek giyim mağazasına girer ve tam bir saatini raflar, bölmeler ve kutular arasında geçirir. Yavaş yavaş yeni bir gardırop oluşturur kendisine, pantolondan gömleğe, iç çamaşırından çoraba kadar her şeyi üst üste yığar. Faturayı ödemek üzere satıcıya American Express kartını verdiğinde makine kartı kabul etmez. Kartınız iptal edilmiş, der satıcı. Bu beklenmedik gelişme Nick’e bir darbe olur, ama telaşa kapıldığını belli etmez, önemi yok, der, visa kartımla öderim. Satıcı, bu kartı makineden geçirdiğinde onun da geçersiz olduğu anlaşılır. Nick çok zor durumdadır. Şaka yapmaya çalışır ama aklına komik bir şey gelmez. Rahatsızlık verdiği için satıcıdan özür diler, sonra arkasını dönüp mağazadan çıkar.

      Bu karışıklığın basit bir açıklaması vardır. Bowen daha otele dönmeden anlamıştır bunu, Eva’nın kredi kartlarını neden iptal ettirdiğini anladığında onun yerinde olsa kendisinin de aynı şeyi yapacağını istemeye istemeye itiraf eder. Bir kadının kocası mektup atmaya gidiyor ve geri dönmüyor. Karısı ne düşünecektir? Terk edildiği olasılığı vardır elbette, ama bu düşünce daha sonra gelir akla. İlk tepkisi korkuya kapılmak olacaktır, sonra olası kazaları ve tehlikeleri sıralar. Kamyonetin altında kalmış olabilir kocası, sırtından bıçaklanmış, silah dayanıp kafasına vurulmuş olabilir. Kocası bir soyguna kurban gitmişse hırsız cüzdanıyla kredi kartlarını alıp kaçmıştır. Şu ya da bu varsayımı destekleyecek bir kanıt olmadıkça (suç bildirimi ya da sokakta bulunmuş cesetler) yapılacak en basit iş, kredi kartlarını iptal ettirmektir.

      Nick’in yanında altmış sekiz dolardan başka nakit para yoktur. Çek yoktur, Hyatt Regency’ye giderken bir ATM’de durduğunda Citibank kartının da iptal edildiğini öğrenir. Durumu birden oldukça umarsızlaşmıştır. Paraya giden bütün caddeler kesilmiştir, pazartesi gecesi otele kaydolurken verdiği Amerikan Express kartının geçerli olmadığını otel öğrenirse Nick berbat bir duruma düşecektir, belki de kendini suçlamalara karşı savunmak zorunda kalacaktır. Bunca yolu, sorunlar baş gösterdiğinde arkasını dönüp kaçmak için gelmemiştir, aslında eve dönmek de istememektedir, geri dönmek istememektedir. Nick asansöre binip otelin onuncu katına çıkar, süitine girer, Rosa Leightman’ın New York’taki numarasını çevirir. İçgüdüsel olarak yapmaktadır bunu, kıza ne söyleyeceğini bile bilmemektedir. Bereket Rosa evde yoktur, Nick de onun telesekreterine bir mesaj bırakır, kendisine bile bir şey ifade etmeyen, daldan dala atlayan bir monolog.

      Kansas City’deyim, der. Neden burada bulunduğumu bilmiyorum, ama şimdi buradayım, belki de uzunca bir süre için ve seninle konuşmak istiyorum. Yüz yüze konuşabilsek iyi olurdu ama senin hemen uçağa atlayıp buraya gelmeni istemek herhalde uygun olmayacak. Gelemesen bile bana telefon et. Hyatt Regency Oteli’nde kalıyorum, oda numaram 1046. Büyükannenin kitabını birkaç kez baştan sona okudum, bana kalırsa yazdığı en iyi kitap bu. Müsveddeyi bana verdiğin için sana teşekkür ederim. Pazartesi günü büroma geldiğin için de teşekkür ederim sana. Bunu söylediğim için rahatsız olma ama seni bir türlü aklımdan çıkaramadım. Bir balyoz gibi vurdun bana, sen kalkıp odadan çıktığında beynim dağılmış gibi oldu. İnsan birine on dakika içinde âşık


Скачать книгу

<p>7</p>

Bowen’ın Kansas City’ye gitmesini gelişigüzel kararlaştırmıştım. Aklıma ilk gelen yer orasıydı. Büyük olasılıkla New York’tan çok uzakta olmasıydı nedeni, ülkenin ortasına gömülü bir kent; bütün muhteşem tuhaflığıyla Oz. Nick’i Kansas City yoluna düşürdükten sonra aklıma Hyatt Regency’deki felaket geldi, gerçek bir olaydı bu, on dört ay önce olmuştu (Temmuz 1981’de). O sırada lobide iki bine yakın insan toplanmıştı, lobi yaklaşık altı yüz metre kare büyüklüğünde müthiş geniş bir açık hava atriumuydu. Herkes başını yukarı kaldırmış, üst kattaki koridorlardan birinde yer alan bir dans yarışmasını izliyordu (bu geçitlere asma koridor da deniyordu ya da havayolu); yapıyı destekleyen kenarlardaki enli kirişler palamarlarından koptular, büyük bir çatırtıyla dört kat aşağıdaki lobiye düştüler. Aradan yirmi bir yıl geçti ama bu olay Amerikan tarihinin en korkunç otel facialarından biri olarak anılır.