Japon Mitleri ve Efsaneleri. F. Hadland Davis
kıyısına geleceğim. Benim için bir ev inşa et ve beni orada bekle.”
Hoderi ile Hoori Barışıyorlar
Hoori yuvasına vardığında ağabeyi suçunu kabul edip af dilemiş ve afı kabul edilmiş.
Toyo-tama ve küçük kız kardeşi, rüzgâr ve dalgalarla cesurca yüzleşerek deniz kıyısına gelmiş. Hoori orada karabatak tüyleriyle kaplı bir kulübe inşa etmiş ve Toyo-tama vakti geldiğinde orada bir oğlan doğurmuş. Toyo-tama, efendisini yavrularıyla kutsadıktan sonra ejderhaya dönüşüp tekrar denize dönmüş. Hoori’nin oğlu teyzesiyle evlenmiş ve dört çocukları olmuş. Bunlardan biri, günümüzde Jimmu Tenno olarak bilinen ve Japonya’nın ilk insan imparatoru olduğu söylenen Kamu-Yamato-İware-Biko’dur.
II
Kahramanlar ve Savaşçılar
Yorimasa
Uzun zaman önce bir imparator ciddi şekilde hastalanmış. Kuzey Yıldızı’nın Mor Salonu denilen sarayın çatısından gelen çok korkunç ve anlaşılmaz bir ses yüzünden geceleri uyuyamıyormuş. Bazı saray mensupları, uzanıp bu garip gece ziyaretçisini beklemeye karar vermişler. Güneş batar batmaz doğu ufkundan kara bir bulutun süzüldüğünü ve yüce sarayın çatısına konduğunu fark etmişler. İmparatorun yatak odasında bekleyenler, ilk başta bulut gibi görünen şey aniden devasa ve güçlü pençeleri olan bir canavara dönüşmüş gibi, olağanüstü tırmalama sesleri duymuşlar.
Bu korkunç ziyaretçi her gece gelmeye devam etmiş ve İmparator’un durumu her gece daha da kötüleşmiş. İmparator sonunda o kadar hastalanmış ki hizmetinde bulunan herkes, canavarı yok etmek için bir şey yapılmazsa İmparator’un kesinlikle öleceğini anlamış.
Sonunda majestelerini bu korkunç musallattan kurtaracak kadar yiğit tek şövalyenin Yorimasa olduğuna karar verilmiş. Bunun üzerine Yorimasa, savaş için özenli hazırlıklar yapmış. En iyi yayını ve çelik başlı oklarını almış, üzerine av kıyafeti giydiği zırhını kuşanmış ve her zamanki miğferi yerine tören başlığını takmış.
Günbatımında sarayın dışına gizlenmiş. Böylece beklerken gök gümbürdemiş, gökyüzünde şimşekler parlamış ve rüzgâr vahşi iblisler gibi çığlık atmış. Ama Yorimasa cesur bir adam olduğu için doğa olaylarının hiddeti onu hiçbir şekilde yıldırmamış. Gece yarısı olduğunda gökyüzünde kara bir bulutun hızla yükseldiğini ve sarayın çatısına dayandığını görmüş. Bulut, kuzeydoğu köşesinde durmuş. Gökte bir kez daha şimşek çakmış ve bu sefer büyük bir hayvanın parıldayan gözleri ortaya çıkmış. Yorimasa, bu garip canavarın tam yerini fark etmiş ve canavar dolunay gibi yuvarlak olana kadar yayını çekmiş. Bir an sonra çelik başlı ok hedefi vurmuş. Korkunç ve öfke dolu bir kükreme duyulmuş ve ardından devasa canavar sarayın çatısından yere yuvarlanırken şiddetli bir gürültü işitilmiş.
Yorimasa ve yardımcısı ileriye doğru koşmuşlar ve gördükleri korkunç yaratığı göndermişler. Bu şeytani gece yaratığı bir at kadar büyükmüş. Kafası bir maymun kafasıymış. Vücudu ve pençeleri bir kaplanınki gibiymiş. Yılan kuyruğuna, kuş kanatlarına ve ejderha pullarına sahipmiş.
Bu canavarın derisinin İmparatorluk hazinesinde antika olarak saklanması için İmparator’un emir vermesi şaşırtıcı bir durum değilmiş. Yaratık öldüğü andan itibaren İmparator’un sağlığı hızla iyiye gitmiş ve Yorimasa, “Aslanların Kralı” anlamına gelen Şişiwo adlı bir kılıçla ödüllendirilerek hizmetlerinin karşılığını almış. Ayrıca sarayda terfi etmiş ve sonunda İmparatorluk Sarayı’nın en güzel nedimesi Ayame ile evlenmiş.
Yoşitsune ve Benkei
Yoşitsune’yi Kara Prens veya V. Henry ile ve Benkei’yi; Küçük John, Will Scarlet ve Keşiş Tuck ile karşılaştırabiliriz. Yoşitsune, sadık uşağı Benkei Japon tarihi ve efsanesinde de yer almamış olsaydı çok dikkate değer bir kahraman gibi görünebilirdi. Hal böyleyken, Benkei’nin herkesten daha büyük bir adam olduğunu kabul etmek zorundayız. O, arkadaşlarından boy olarak üstün olmasının yanı sıra cesaret, zekâ, yetenek ve harikulade bir duyarlılık bakımından da onlardan üstündü.
Burada, hiç zorluk çekmeden yüz adamı öldürebilen ve hatasız bir şekilde Kutsal Budist Yazıları’nı yorumlayan bir adamdan söz ediyoruz. Bankei, Yoşitsune strateji yoluyla onu ciddi şekilde dövmeyi gerekli gördüğünde ağlayabilir ve efendisinin karısı bir oğlan doğurduğunda elinden geldiğince yardımlarını sunardı. Benkei’nin çok yönlü karakterinin başka bir yanı daha vardı: Eşek şakalarına olan tutkusu. Başka bir yerde atıfta bulunulan çan olayı yerinde bir örnektir ve bir grup rahip hesabına verdiği muazzam ziyafeti bir başka örnektir; ancak şakasını yaptıysa kahkahalarının cezasını sonuna kadar öderdi. Benkei bir olayda şöyle söyler: “Şanssız bir olay olduğunda, efendim onunla ilgilenecek olanın ben olduğumdan emin olur.” Bu kesinlikle doğruydu. Benkei kirli işleri yapmaktan hiçbir zaman kaçınmamıştır ve efendisi ondan bir şey yapmasını istediğinde Benkei’nin tek şikâyeti, görevin yeterince zor olmamasıydı. Doğruyu söylemek gerekirse bu görev öyle zor olurdu ki bir düzine daha az yetenekli kahramanı korkuturdu.
Anlatıldığına göre Benkei uzun saçlı ve otuz iki dişle doğmuş. Ayrıca rüzgâr gibi hızlı koşabiliyormuş. Benkei mütevazı Japon evleri için fazla büyükmüş. Jinsaku’nun örsüne vurduğunda bu yararlı nesne yerin derinliklerine batmış ve Benkei, yakacak odun olarak büyük bir çam ağacı getirmiş. Benkei on yedi yaşındayken bir Budist tapınağında rahip olmuş; ama bu onun Tamamuşi adında güzel bir genç kızla heyecanlı bir maceraya atılmasına engel olmamış. Çok geçmeden kahramanımızın aşktan ve rahiplikten koptuğunu ve dikkatini tamamen kanunsuz bir savaşçının heyecan verici maceralarına adadığını görüyoruz.
Bu noktada ondan bahsetmeye şimdilik ara vermeli ve Yoşitsune’nin Benkei’nin hizmetini ve arkadaşlığını elde edip bunu ölünceye kadar koruma şansına nasıl sahip olduğunun hikâyesini anlatmalıyız.
Yoşitsune ve Taira
Yoşitsune’nin babası Yoşitomo, Taira ile girdiği büyük bir savaşta öldürülmüş. O sırada Taira klanı çok güçlüymüş ve klanın zalim lideri Kiyomori, Yoşitomo’nun çocuklarını yok etmek için elinden geleni yapmış. Ancak çocukların annesi Tokiwa, küçükleri de yanına alarak kaçıp saklanmış. Sonunda, karakteristik Japon metaneti sayesinde nefret edilen Kiyomori’nin karısı olmaya razı olmuş. Bunu, çocuklarının hayatını kurtarmanın tek yolu bu olduğu için yapmış. Yoşitsune’yi yanında tutmasına izin verilmiş ve her gün ona şöyle fısıldamış: “Baban Minamoto Yoşitomo’yu unutma! Güçlen ve babanın intikamını al, çünkü onu Taira öldürdü!”
Yoşitsune yedi yaşına geldiğinde bir keşiş olarak yetiştirilmek üzere manastıra gönderildi. Genç çocuk, derslerine çok çalışıyordu ama cesur ve fedakâr annesinin korkusuz sözleri her daim kalbindeydi. Bu sözler onu hareketlendirip eyleme geçmesini sağladı. Bir vadiye giderdi; burada küçük tahta kılıcını sallar, savaş şarkıları söyleyerek kayalara ve taşlara vururdu. Bir gün büyük bir savaşçı olmayı arzuluyor, Taira klanının ailesine yaptığı yanlışları düzeltmek istiyordu.
Bir gece böyle işlerle meşgulken büyük bir fırtına karşısında irkildi ve uzun, kırmızı bir burnu, devasa parlak gözleri, kuş benzeri pençeleri ve tüylü kanatları olan güçlü bir dev gördü. Cesurca yerinde duran Yoşitsune, devin kim olabileceğini araştırdı ve Tengu Kralı, yani dağ elflerinin, her türden olağanüstü hileyle sık sık uğraşan neşeli küçük varlıkların kralı olduğu konusunda bilgilendirildi. Tengu Kralı,