Zamanın Kalbi. Amy Blankenship

Zamanın Kalbi - Amy Blankenship


Скачать книгу
gözünü korkutmak ister gibi yakınlaşarak bilgi verdi.

      Kyoko davranış tarzından hoşlanmayarak, “beni neden kurtardın?” diye yüzüne karşı gürledi. Tanrım, bazen gerçek bir pislik izlenimi bırakıyordu.

      Toya da yumruğunu perçinleyerek, ona yüksek sesle “Kyou’dan” diye bağırdı. Bu güzel ağzıyla gerçekten de onu kızdırabiliyordu. ‘Güzel ağız mı?’ Bu da nereden çıkmıştı? Kafası karışık olarak korkmuş bir şekilde bir adım geriledi.

      Kyoko, bir an için afallamış bir halde ona baktı. Ardından önce sessizce daha sonra her geçen saniye sesi yükselerek ona gülmeye başladı. Kıkırtıların arasında nefes almaya çalışarak “kurtardın mı?” diye sordu. Gülmesini yavaşlatarak ve nihayetinde gözleri hala yaramazca parlasa da yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirerek, “neden…” diyerek sustu.

      Yüzündeki ciddiyeti korumaya çalışarak, “bu çok tatlıydı. Önemsediğini bilmiyordum,” diye burnunu buruşturdu.

      Toya, kendisiyle ilgili bir şaka yapıldığı hissine kapılarak sertçe baktı, “peki, en sonunda kalmaya karar verdin mi ‘rahibe’?” son kelimeyi ağzında kötü bir tat bırakmış gibi tükürdü.

      Kyoko’nun gülüşü soldu ve yüzünü onunkine yaklaştırıp doğrudan altın rengi gözlerine baktı. “Evet, ‘koruyucu’” bir kaşını ona doğru kaldırdı, sonra dönüp gülerek koşarak merdivenlerden indi.

      â€˜EVET!’ Kyoko sessizce bağırdı ve zihninden tahtaya kendisi için bir puan yazdı. ‘Kyoko bir… Toya sıfır.’

      Toya, küçük sürtüğün onu kandırdığını anlamadan bir saniye önce gözleri büyüdü. “Lanet olsun!” diye tısladı ve kızın ardından gitti.

      Kyoko, rahibe güçlerinin aşırı kullanılmaya başlandığını hissettiğinde neredeyse merdivenlerin sonundaydı. Toya’nın dışında başka bir koruyucuyu hissederek etrafına baktı. Bu hissi sağlayabilecek kadar yakındaki tek kişi, merdivenlerin dibinde dikilip ilgiyle kendisini izleyen bir öğrenciydi.

      Yakından bakınca, dağınık saçlarına düşen morumsu gölgeler ve gördüğü en güzel gözler karşısında şaşırmıştı. Bu gözlere bakarken yemin edebilirdi… gözbebeklerinin içinde parıldayan her rengi görebiliyordu.

      Toya şimdi Kyoko’nun arkasında dikiliyordu. Aniden durduğunu görüp, Kamui’ye baktığını fark etmişti. Toya kendi kendine, ‘demek artık ölümsüzleri hissedebiliyor,’ diye düşündü. Aşağı indiğinde kolundan tutup, “hadi, seni tanıştırayım.” dedi.

      Toya, Kamui ile tanıştığı anda, ona karşı bir yakınlık hissetmişti. Hakkında gerçekten bildiği tek şey, ailesinin olmadığı ve Kyou ona bir yer verene kadar bakım evinde kaldığıydı.

      Kyoko, kendisini Toya’nın kendisini yabancıya doğru çekiştirmesine izin verdi. Onun da ölümsüz olduğunu söyleyebilirdi ama aynı zamanda harika bir nezaket de hissediyordu. Güçlerinin, aurasını keşfetmesine izin verip orada sıcaklık ve… yalnızca bir çocuğa ait olan bir masumiyet buldu.

      Kamui’nin parıldayan gözleri büyülenmiş bir şekilde onu izliyordu, “hey Toya, buradaki kim?” Uzun süredir onun için bekliyormuş gibi hissediyordu… kim olduğu hakkında hiçbir fikri olmasa da. Onu çok korkunç bir biçimde özlemiş gibiydi. Aniden, tekrar nefes alıyormuş gibi hissediyordu ve hatta bu gerçeği kanıtlamak için içini çekmişti, ama bunu yaptığında kızın kokusunu duydu ve bu da çok tanıdık geliyordu.

      Toya’ya bakarak sordu, “ne yaptın sen?... kendine bir kız mı kapattın?” Gözleri neşeyle aydınlanmış gibi parlayarak sırıttı.

      â€œLanet olsun hayır,” diye gürledi Toya, “hiç de benim tipim değil.”

      â€œBunu nasıl bilebilirsin ki? Hiçbir zaman bir kız arkadaşın olmadı” diyerek kendi şakasına yüksek sesle güldü.

      Kyoko kıkırdamamak için kendini zor tuttu, ama Kamui’nin gözlerindeki neşeye Toya’nın yüzündeki karanlık ifadenin eşlik ettiğini görmek bunu imkansız kılıyordu.

      Toya kıza dönerek, ona dokunmakta olduğunu yeni hatırlamış gibi kolunu bırakarak, “bu Kyoko,” dedi. “Kyoko, bu Kamui. O da burada burslu bulunuyor ve seninle aynı derslere girecek.”

      Kamui ciddi bir yüzle, Kyoko’nun ilk anda zar zor zaptedebildiği gülüşü koruma kabiliyetini kaybetmesine sebep olarak “evet, buradaki otlakçılardan birisi de benim” dedi.

      Kamui’ye döndü ve elini uzattı. Eğer burada bursla bulunuyorsa geçmişte de arkadaş olduklarını bildiği sırrını içinde tutarak, çok dostça bir gülümsemeyle, “selam Kamui, tanıştığımıza memnun oldum. Ne kadar süredir üniversitedesin?” dedi.

      Kamui bu dost canlısı kızı şimdiden sevmişti. “Yaklaşık iki yıldır. Ee, asabi ne yapıyor? Sana etrafı mı gösteriyor?” sırıtarak Toya’ya, ardından tekrar gülümsemesini yumuşatarak kıza baktı. Kişiliğinin yaramaz kısmı öne çıkmış ve Kyoko’nun elini kendi elinin içine almıştı. Hafifçe öne eğilerek, yumuşak elini dudaklarına götürdü ve boğumlarına nazik bir öpücük kondurdu.

      Kamui, Toya’nın kendisine öfkeyle bakmasına neredeyse gülüyordu. Yalnızca bir aptal, bu harika kıza karşı hissettiği apaçık çekimi fark edemezdi.

      Kyoko hafifçe kızardı ve “asabi” ifadesine kıkırdadı. Toya’nın Kamui’ye sertçe baktığını görerek güldü. “Aslında şu anda Suki ile Shinbe’yi bulmaya çalışıyoruz. Ä°kisinden birini gördün mü...”

      Kyoko sözünü bitirmemişti ki birisi onu kolundan tutup Kamui ve Toya’nın arasından çekti. Kyoko hızlı bir bakışla, kendini Suki’nin endişeli yüzünü izlerken buldu.

      â€œHer şey yolunda gitti mi, Kyoko? Kalıyorsun, değil mi?” Suki neredeyse yalvarır gibi konuşuyordu.

      Kyoko bir anda Kyou’nun kalması için fısıldayan yumuşak sesini duyarak başıyla onayladı. “Hiçbir yere


Скачать книгу