Kardeşlerin Yemini . Морган Райс

Kardeşlerin Yemini  - Морган Райс


Скачать книгу
dünyanın diğer ucunda, lordum," dedi Alistair Erec'e. "Bu, uzun bir yolculuk olacak. Neden güvertede duruyorsunuz? Neden aşağıdaki kamaraya inip biraz dinlenmiyorsunuz? Günlerdir uykusuzsunuz," dedi gözlerinin altındaki mor halkaları incelerken.

      Erec kafasını salladı.

      "Bir kumandan asla uyumaz," dedi. "Ayrıca ulaşmak istediğimiz yere neredeyse geldik."

      "Ulaşmak istediğimiz yer?" diye sordu şaşkınlıkla.

      Erece kafasını salladı ve sisin içine baktı.

      Bakışını takip etse de hiç bir şey göremiyordu.

      "Büyük Kaya Adası," dedi. "İlk durağımız."

      "Fakat neden?" diye sordu. "Neden İmparatorluk'a ulaşmadan önce duruyoruz?"

      "Daha büyük bir donanmaya ihtiyacımız var," diye ekledi Erec adına cevap vererek Strom. "İmparatorluk'u bir kaç düzine gemiyle karşılayamayız."

      "Büyük Kaya Adası'nda bunları bulabilecek miyiz?" diye sordu Alistair.

      Erec kafasını salladı.

      "Bulabiliriz," dedi Erec. "Büyük Kayalı adamların gemileri ve adamları var. Bizimkinden fazla. İmparatorluk'u sevmiyorlar ve geçmişte babama hizmet ettiler."

      "İyi de neden şimdi size yardım etsinler?" diye sordu şaşırarak. "Kim bu adamlar?"

      "Paralı askerler," dedi Strom. "Zorlu denizlerde zorlu bir ada tarafından yoğrulmuş zorlu adamlar. En fazla para veren kimse ona çalışırlar."

      "Korsanlar," dedi hiç tasvip etmeyerek, durumu fark eden Alistair.

      "Tam olarak öyle değiller," diye cevapladı Strom. "Korsanlar yağmalamak için yaşarlar. Büyük Kayalılar ise öldürmek için."

      Alistair dikkatle Erec'e baktığında bunun doğru olduğunu yüzünden anladı.

      "Yerinde ve adil bir dava için korsanlarla işbirliği yapmak asil bir davranış mı?" diye sordu. "Paralı askerlerle?"

      "Bir savaşı kazanmak asil olandır," diye cevapladı Erec, "özellikle de bizimki gibi adil bir dava için. Bir savaşı kazanmanın yolu her zaman istediğimiz gibi asil olmayabilir."

      "Ölmek asil değildir," diye ekledi Strom. "Asaletle ilgili yargılar zafer elde edenler tarafından verilir, kaybedenler tarafından değil."

      Alistair somurttu. Erec ona döndü.

      "Herkes sizin kadar asil değil, leydim," dedi. "Ya da benim. Dünya bu şekilde dönmüyor. Savaşlar bu şekilde kazanılmıyor."

      "Pekiyi, bu adamlara güvenebilecek misiniz?" diye sordu ona sonunda.

      Erec iç geçirerek elleri belinde ufka döndü ve aynı şeyi kendi de merak ediyormuş gibi uzaklara daldı.

      "Babamız onlara güvenmişti," dedi sonunda. "Onun babası da. Askerler onları asla yarı yolda bırakmadı."

      "Bu, sizi de yarı yolda bırakmayacakları anlamına mı geliyor?" diye sordu.

      Erece ufka bakarken, sis aniden kalktı ve güneş kendini gösterdi. Manzara ciddi biçimde değişti, aniden görüş mesafeleri arttı ve uzakta karayı gördüklerinde Alistair'in kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. İşte orada, ufukta sert kayalardan oluşan yükseklerdeki ada, göğe doğru yükselerek duruyordu. Yanaşacak bir kara, sahil ya da girişi yoktu. Ancak Alistair daha yukarıya bakınca dağın doğruca içine oyulmuş ve okyanus dalgalarının çarptığı bir kemer, bir kapı gördü. Bu, demir dalgakıranlarla korunan büyük ve heybetli bir girişti, tam ortasında sert kayadan oyulmuş bir kapı duruyordu. Daha önce gördüğü hiç bir şeye benzemeyen bir görüntüydü bu.

      Erec ufka bakıp incelerken, gün ışığı sanki bir başka dünyanın girişini aydınlatıyormuş gibi kapıya vuruyordu.

      "Güven, leydim," diye cevap verdi sonunda, "gereksinimle doğmuştur, isteyerek değil. Oldukça da belirsiz bir kavramdır."

      YEDİNCİ BÖLÜM

      Darius savaş alanında, çelikten yapılma bir kılıcı tutarak durup etrafına baktı ve araziyi anlamaya çalıştı. Buranın gerçek üstü bir havası vardı. Kendi gözleriyle görüyor olsa bile, biraz önce ne olduğuna inanamıyordu. İmparatorluk'u yenmişlerdi. O, bir kaç yüz köylüyle tek başlarına, gerçek silahları olmadan. Tabii bir de Gwendolyn'in bir kaç yüz adamıyla birlikte yüzlerce İmparatorluk askerinden oluşan profesyonel bu orduyu yenmişlerdi. En iyi zırhlarla kuşanmışlardı, en iyi silahlara sahiplerdi ve çok sayıda zertaları vardı.Fakat silahlı bile sayılamayacak Darius, savaşı başlatmış ve hepsini yenmişti. Tarihte İmparatorluk'a karşı alınan ilk zaferdi bu.

      Burada, Loti'nin onurunu korurken ölmeyi beklediği bu yerde şimdi zafer kazanmış halde duruyordu.

      Bir fatihti.

      Darius alanı incelerken, İmparatorluk'un cansız bedenlerine karışmış çok sayıda köylünün öldüğünü görünce sevinci üzüntüye karıştı. Kaslarını gevşetti ve pazularında, kalçalarında henüz aldığı yaraları hissetti, sırtında bulunan izlerin nedeni kırbaçların batışı hala tazeydi. Aldıkları öcü düşünürken zaferin bir bedeli olduğunun farkına varıyordu.

      Ama yine de edindiği tüm bu özgürlük hissi onu cesaretlendiriyordu.

      Darius bir hareket hissedince döndü ve arkadaşları Raj ve Desmond'un yaralı ama rahatlayarak gördüğü kadarıyla hayatta olup ona yaklaştıklarını gördü. Ona farklı bir şekilde baktıkları gözlerinden okunuyordu, artık tüm halkı ona farklı bir gözle bakıyordu. Gözlerinde derin bir saygı, bundan da öte hayranlık vardı. Sanki yaşayan bir efsaneydi. Neler yaptığını, İmparatorluk'a tek başına karşı koyup hepsini yendiğini görmüşlerdi.

      Ona artık çocuk gibi bakmıyorlardı. Ona liderleri gibi bakıyorlardı. Bir savaşçı gibi. Ondan daha büyük olan çocukların ve köylülerin gözünde asla göreceğini düşünmediği bir bakıştı bu. O her zaman görmezden gelinen, kimsenin bir şey beklemediği biriydi.

      Yanına gelen Raj ve Desmond'a onlarca silah arkadaşı katıldı. Günler boyu birlikte dövüşüp antrenman yaptıkları belki elli kadar çocuk yaralarını ovuşturup, ayağa kalktılar ve etrafında toplandılar. Orada dururken, çelik kılıcını tutup yara bere içinde kalmış Darius'a hayranlıkla ve umutla bakıyorlardı.

      Raj öne geldi ve onu kucakladı. Ardından sırayla silah arkadaşları da ona sarıldılar.

      "Bu çok düşüncesizceydi," dedi Raj koca bir gülümsemeyle. "Sendeki bu cesaretten haberim yoktu."

      "Mutlaka teslim olursun diye düşünmüştüm," dedi Desmond.

      "Burada durduğumuza inanamıyorum," dedi Luzi.

      Hepsi savaş alanını incelerken hayretler içindeydi, sanki hepsi bambaşka bir gezegene iniş yapmış gibiydi. Darius güzel zırhlı ve güneşte parlayan en iyi silahlara sahip cansız bedenlerin hepsine bakarken, kuşların öttüğünü duyup yukarı bakınca akbabaların daha şimdiden daireler çizdiklerini gördü.

      "Silahlarını alın," diye emrederken buldu Darius kendini, görevi üstlenerek. Bu derin bir sesti, daha önce hiç kullanmamış olduğu bir derinlikteydi. Kendinde daha önce hiç bilmediği bir yetkinlik taşıyordu. "Ölülerimizi de gömün."

      Adamları onu dinlediler ve hepsi bir yana dağılarak askerleri tek tek gezip üstlerindekilerini aldılar. Her biri en iyi silahları seçiyordu, bazıları kılıçları, bazıları, gürzleri, topuzları, hançerleri, baltaları ve savaş keskilerini aldılar. Darius kumandandan aldığı kılıcı elinde tutarak kaldırıp güneşin altında hayran gözlerle ona baktı. Ağırlığına, ince sapına, kılıcına hayranlık duydu. Gerçek çelikti. Hayatı boyunca asla tutabileceğini düşünmediği


Скачать книгу