Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
müdürü eşikte göründü. Sapsarı yüzünde korkudan iri iri açılmış gözleri ile titriyordu.
Kral, önünde oturduğu masayı hırsla iterek bağırdı: “Ne oluyorsunuz baron? Telaş içindesiniz. Bu telaşın, Mösyö de Villefort’nun söyledikleri ile bir ilişkisi var mı?”
Baron, “Efendimiz, efendimiz…” diye kekeledi.
“Konuş!”
Polis müdürü ümitsizlikle kralın ayaklarına kapanarak “Müthiş bir felaket efendimiz!” dedi. “Zorba, şubatın yirmi sekizinde Elba Adası’ndan ayrılmış, bir martta da Antibes civarındaki küçük bir limanda Fransa’ya ayak basmış.”
“Zorba, 1 Mart günü Paris’ten sadece iki yüz elli fersah mesadeki Antibes’de Fransa’ya ayak basıyor da sen bunu bugün, martın üçünde mi haber alıyorsun? İmkânı yok! Ya sana yanlış haber verdiler yahut da sen çıldırmışsın!”
“Maalesef dediklerim doğru efendimiz.”
Hırs ve korkudan ne söyleyeceğini şaşıran XVIII. Louis ayağa, fırladı.
“Fransa’da ha?” diye bağırdı. “Zorba, Fransa’da ha! Hani göz hapsinde idi. Ama kim bilir kimler onunla iş birliği yapıyorlar.”
Dük, “Aman efendimiz…” dedi. “Mösyö Dandre gibi bir insandan kimse şüphelenemez. Hepimizin gözleri kör oldu. O da bu genel körlüğe katıldı.”
Villefort, “Fakat…” dedi. Sonra hemen bitirdi cümlesini: “Bağışlayın efendimiz, kusurumu bağışlayın! Heyecanlandım.”
“Konuşun, açık konuşun. Bizi felaket konusunda ikaz eden tek insan siz oldunuz. Şimdi bunun çaresini bulmak için bize yardım edin.”
“Efendimiz, güneyde zorbadan nefret edilir. Provance ve Languedoc halkını onun aleyhinde ayaklandırmak zor olmasa gerek.”
Polis müdürü, “Muhakkak.” dedi. “Fakat zorba, Gap ve Sisteron üzerinden ilerliyor.”
Kral, “İlerliyor mu?” dedi. “Paris’e mi yürüyor demek istiyorsun?”
Polis müdürü, en açık bir onaylamadan farksız bir şekilde sustu.
Kral, “O takdirde size ihtiyacım yok, gidebilirsiniz.” dedi. “Bu durum karşısında ne yapılması gerektiğini harbiye nazırı düşünsün. Mösyö de Villefort, muhakkak ki bu uzun yolculuk sizi çok yormuştur. Gidin istirahat edin. Babanızda kalacaksınız, değil mi?”
Villefort bayılacağını hissetti.
“Hayır efendimiz.” dedi. “Rue de Tournon Madrid Otelinde kalacağım.”
Kral gülümsedi.
“Tabii. Mösyö Noirtier ile ihtilaf hâlinde olduğunuzu az daha unutuyordum. Krallık uğruna katlandığınız bir fedakârlık da budur. Bunun için sizi mükâfatlandırmam lazım.”
“Efendimiz, şahsıma karşı gösterdiğiniz teveccüh, hizmetlerimi kat kat karşılayan en büyük mükâfattır benim için.”
“Hizmetleriniz hiçbir zaman unutulmayacaktır.”
Kral, Saint Louis nişanının yanında taşıdığı legion d’honneur nişanını çıkararak Villefort’ya verdi.
“Bunu alın.”
Villefort’nun sevinç ve gururdan gözleri yaşardı. Nişanı alarak öptü.
Kral, “Şimdi gidin.” dedi. “Kralların hafızası zayıf olur, eğer sizi unutacak olursam kendinizi hatırlatmaktan çekinmeyin.”
Villefort, polis müdürü ile Tuileries’den çıkarken polis müdürü, “Şahane bir başlangıç Mösyö de Villefort.” dedi. “İstikbaliniz artık teminat altındadır.”
Villefort, Acaba ne kadar sonra?diye düşünüyordu.
8
Olaylar birbirini kovaladı. Napolyon’un Elba Adası’ndan bir mucizeyi andıran dönüşü herkesin malumudur. Geçmişte bir benzeri olmayan bu olay, belki gelecekte de tek kalacaktır.
XVIII. Louis bu darbeyi bertaraf edemedi. Yeniden kuruluşunu ancak tamamlayan krallık, sağlam olmayan temelleri üzerinde sallandı ve Napolyon’un tek bir hamlesi, eski kinlerle yeni fikirlerin şekilsiz bir karışmasından başka bir şey olmayan bütün yapıyı çökertmek için yeterli oldu. Villefort bu yüzden, kralın sadece faydasız değil hatta tehlikeli minnettarlığından başka bir şey elde edemedi. Eğer babası Mösyö Noirtier, Yüz Gün sarayında büyük nüfuz sahibi olmasaydı Napolyon muhakkak onu işinden uzaklaştırırdı.
Villefort işinden olmadı ama evlenmesi, gelecek mesut günlere ertelendi. Eğer Napolyon iktidarda kalsaydı Villefort kendisine başka bir eş arayacaktı. Nitekim babası aramaya başlamıştı bile. Aksi hâlde ikinci bir restorasyon, Kral Louis’yi tekrar tahta çıkardığı takdirde Mösyö de Saint Méran’nun nüfuzu bir misli daha artacak, onun kızı ile evlenmek Villefort için her zamankinden çok daha faydalı olacaktı.
Dantés’ye gelince; hâlâ hapisteydi. Karanlıklarına gömülmüş olduğu zindanında, XVIII. Louis’nin düşüşünden, imparatorluğun çöküşünden habersiz yaşıyordu.
İmparatorluğun, Yüz Gün denen kısa canlanışı sırasında Mösyö Morrel üç defa Villefort’yu ziyarete gelmiş; Dantés’nin serbest bırakılması için ısrar etmişti. Her seferinde de Villefort onu vaatlerle, ümitlerle oyalamıştı. Morrel, genç dostu için ne yapmak mümkünse yapmıştı. Onu kurtarabilmek için İkinci Restorasyon Döneminde göstereceği gayretler ise kendisini tehlikeye atmaktan başka bir şey ifade etmezdi.
XVIII. Louis tekrar tahta çıktığı zaman Villefort, boş olan Toulouse savcılığını istedi. İsteği yerine getirildi. İki hafta sonra da saraydaki mevkisi eskisinden çok daha fazla kuvvetlenmiş olan Marki de Saint Méran’nun kızı ile evlendi.
Napolyon’un kısa iktidarı sırasında Danglars çok korktu. Dantés’nin intikam hisleri ile dolu, tehdit eder bir şekilde her an karşısına dikilmesini bekledi. Bu yüzden Mösyö Morrel’e istifasını vererek bir İspanyol tüccarın yanına girdi. Madrid’e gitti. Bir daha da kendisinden bir haber alınamadı.
Siyasi durum Fernand’yu pek ilgilendirmedi. Dantés ortalıkta yoktu. Onun da istediği buydu. Dantés’nin neden ortadan kaybolduğunu sorup soruşturmadı bile. Bu arada imparatorluk, askerlerine başvurdu. Eli silah tutan herkes imparatorun emrine koştu. Fernand, kendi yokken rakibinin çıkagelmesi ve sevdiği kadınla evlenmesi ihtimalinin korkunç düşüncesi içinde Mercédés’i geride bırakarak diğerleri ile beraber gitti.
Fernand’nun Mercédés’e bağlılığı, yalandan da olsa onun ızdırabına gösterdiği ilgi, asil bir kalpte meydana getirmesi muhakkak olan minnet hissini uyandırdı. Mercédés arkadaş olarak Fernand’yu daima sevmişti. Şimdi bu sevgisine bir de minnet eklenmişti. Fernand askere -eğer Dantés bu arada ortaya çıkmazsa- Mercédés’in bir gün kendisinin olacağı ümidi ile gitti.
Mercédés yalnız kalmıştı. Onu gözleri yaş içinde bazen güney güneşinin müthiş sıcağı altında hareketsiz dururken bazen kıyıda oturmuş denizin ezelî iniltilerini dinleye dinleye ümitsiz bir bekleyişin ızdırapları içinde kıvranacağına bu sularda kaybolup gitmenin daha hayırlı olacağını düşünerek küçük Katalan köyünde durmadan dolaşırken görüyorlardı. Kendini öldürmekten korkuyordu. Böyle bir şey yapmaması dinî inançlarından ötürü idi.
İmparator düşünce Dantés’nin babası bütün ümitlerini kaybetti. Oğlundan ayrılışından beş ay sonra Mercédés’in kollarında son nefesini verdi. Mösyö Morrel, yaşlı adamın cenazesini kaldırdı ve onun hastayken