Şiirler, Karasözler. Абай Кунанбаев
kaygı, büyük feryatlar,
Söyleyecek sözlerim var,
Kulak salsın, anlayanlar,
İlerle sözüm, ilerle şimdi!
İçte kaygı, dert pıstırdı,
Göğsü yangın sıkıştırdı,
Gönlüm söylemeye salındı.
“Kendin yalnız, nadan çok
Anlatırsın sen de” dedi,
Küstah, arsız ele şimdi…
Sükûnet sevmez, kaşınır,
Yalan olsa aklına alır,
Beladan geri durmaz, dehşete kapılır
Sahipsiz bedenin, hevesine üstün geldi.
Doğduğu yere kıyamadan,
Haşarıyı yenip, durduramadan,
Hala oturuyoruz utanmadan,
Bulamadık, bundan başka eli…
Şakada Tanrı’m biçare etti,
Arsız halk ile avare etti,
Yalnız evde feryat ettirdi,
Bildik, yazgıya sabretmeyi…
“Adam” denen şanım var,
Adam etmez halkım var,
Yalan ile gıybete
Yarış atı gibi uğuldar,
Bütün vücudum ürperdi…
Bütün gruplara çağrılmadan,
Yabancı evinde takılmadan,
Dayanır mıyım, aman aman,
Yatmaya çıkmadan, evde şimdi?
Hatunun, oynaşını
Görsen, bilsen ambarını,
Ne düşünür idin, kendin dahi,
İşte onun gibiyiz, biz de şimdi…
Başkasına, gönlüm, doyarsın
Başkasına, gönlüm, doyarsın,
Şiiri nereye, nasıl bırakırsın?
Şiir söyleyince duygulanır,
İçteki derdi, ortadan kaldırırsın.
Terennüm et, feryat et, kızıl dil.
Merhametsiz gönlüm uyansın.
Ağlasın, gözümden yaş aksın,
Göğsümün mecali kalmasın…
Karabasan, başıboş dolaşan,
Düşman nadan, neyi anlasın?
Göğsünde odu olan
Düşünceli er kulak assın…
Dinlemese hiçbir adam,
Kendi gönlüm duygulansın.
Her sözüne iyi baksın,
İçimdeki dert kımıldansın.
Havalansın, kalkışsın,
Od alevlenip şavkısın.
Ağlaya sızlana ölünce,
Arkadakine söz kalsın.
Benim gibi zavallı rastlasa
Düşünsün, dikkatini versin,
Kabul gören sözümü,
Tanıyan kimse, o alsın…
Ne fayda var; bin nadan
Dışını işitip, hayrette kalsın.
Onlardan bile bir akıllı,
İç sırrının farkına varsın.
Sizler de düşünseniz,
Nice türlü canlarsınız.
Bilim de yok, beyin de,
Bozkırdaki avlarsınız…
Gönülden dinlemez,
Kulağından tutarsın…
Bunu görüp, onlara,
Nasıl hala yakınırsın?
Bazen delice gönül, kör olası
Bazen delice gönül, kör olası
Aşk ararken heyecan duyar
“İçeyim” der ızdırap içkisini,
İsyankâr yürek coşup taşar…
Çekilen ızdırap, dökülen yaş
Yürek ateşini söndürmez ya…
Aşk, ömrün görkemi hakikat,
Ölmüş o da, ses vermez ha…
Aşksız, anlamsız dünya,
Onları, katınız hayvanlara…
Önemsiz, ilgiden ayrı kalsan da,
Kadının, evladın, dostun var ya.
Yüreği yumuşak bilinen kullar da,
Gerçek dost bulmadan durmaz ha!
Fayda, övünç hepsi boşuna,
Dostsuz ağız, lezzet almaz ya…
İlkbaharda
İlkbaharda kalmaz ki kışın rutubeti,
Yumuşacık ipek gibi, canlanır yeryüzü.
Canlı varlıklar, insanlar kuşatsa çevreyi,
Ana baba gibi, parlar güneşin gözü…
Yazın ihtişamı gelir göçmen kuşlarla
Neşelenen genç güler akranıyla…
Ölüme yüz tutmuş nineler dedeler,
Şaklabanlık eder kendi yaşıtına…
Kırdaki halk şehirdekiyle kaynaşır,
Gülüşür, görüşür, kucaklaşır…
İş peşindeki gençlerin eli boşalır,
Ergenlik bastırır, fiskos eder, sırlaşır.
Deve bozlar, koyun kuzular, avluda şamata,
Kelebek ile kuşlar da bahçede bağrışmakta.
Gül ile ağaçlar sıcaktan mayışıp baktığında,
Fışır fışır fışırdayıp, kıvrılarak akar sular da…
Bir sürü kuğu ile kaz, paytak paytak yürür sırayla,
Yumurta arayan çocuklar mutlulukla koşuşmakta.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой