Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор

Ali Akbaş Armağanı - Анонимный автор


Скачать книгу
öğrencilerimizin yaşındayız” Abim, o an gençlere öyle hayranlıkla bir bakışı vardı ki, kendisinin gençlik yılları gözümün önüne gelmişti.

      Elhamdülillah o geceden hem Ülkemiz hem de biz sağlıkla çıktık. O geceye dair abimin dergide yayınlanan yazısını paylaşmak isterim;

      15 Temmuz!

      Bu kâbus gecesi tarihimizde bir dönüm noktasıdır. O gece koynunda yılan yakalayan bu millet bir varlık yokluk mücadelesi verdi ve yüzünün akıyla çıktı bu mücadeleden. Kendisine tuzak kuranların tuzağını başlarına geçirdi.

      İhanetin en tehlikesi maskeli olanıdır. Hak suretine bürünerek gelendir. İşte yine öyle oldu, din maskesine bürünerek geldi ihanet. Lavrens gibi evliya menkıbelerini ve peygamber kısalarını ezberden okuyan bir hoca suretinde geldi. Mazlumların sığınağı bir hami suretinde geldi. Çünkü o kitleler, laikliği dinsizlik şeklinde uygulayan, aynı üst aklın piyonları tarafından öylesine bunalmışlardı ki, aldanmaya can atıyolardı. Deccal’ı Mehdi sandılar ve kolayca aldandılar. Salya sümük ağlayarak vaazlar veren bu münafık; bülbül gibi ötüyor, karga gibi nane yiyodu.

      “Hubbül vatan minel iman” diyor ecdadımız. Yani “Vatan sevgisi imandandır”diyor. Eğer başarılı olsalar şehit kanıyla sulanmış bu ata toprağını beş paraya satacaklardı bu hainler. İman bunların neresinde!…

      Ama artık yol bitti çırılçıplak yakalndı kalpazanlar. Hem de kendisini aydın sanan sanatçı müsveddelerinin ve zibidi sosyetenin adam yerine koymadığı geniş halk kitleleri tarafından der dest edildiler. Kıskıvrak yakalandılar. “Hain havflı olur “ derler Bunlar da ihanetin verdiği tereddüt, bir eziklik içinde korkaktılar. Murdarv et yiyormuş gibiydiler. Karşılarında iman ehli delikanlıkları, anaları, bacıları görünce dizlerinin bağı çözüldü, birer birer teslim oldular.

      “Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek.

      İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek!” derken Büyük Akif, milletininseciyesini tanıyormuş meğer. “At binicisine göre şahlanır” derler. Bu millet de eğer yöneticileri yiğitse, önderini bulmuşsa hiçbir engel dinlemez. Destanlar yaratır.

      Nitekim Cumhurbaşkanımızın davetiyle, caddeleri, sokakları, meydanları dolduran bu millet, kendini paletlerin altına atarak, tankları egzozuna gömlek tıkayarak ihanete geçit vermedi, Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin fillerine benziyordu tanklar: daha bıyığı terlememiş delikanlılarsa, akın akın uçan ebabiller gibiydi. Rabbimin inayetiyle ebabiller filleri yendiler.

      Fakat o gece Başbakanımız Binali Yıldırım’ın torununun, bir çocuk safiyetiyle sorduğu soru ne kadar manidar:

      – Dede, bu askerler bizim askerlerimiz değil mi, niye bizi vuruyorlar? Deyince gözyaşlarını tutamamış, ne cevap vereceğini bilememiş Binali Bey. Bu milli eğitim sefaleti böyle devam ettikçe, sorularıyla daha çok bunaltacak torunlarımız bizleri. Bir milletin gençliği her devirde böye kıblesi belli olmayan ajanlara emanet edilirse milletine ihanet eden daha çok ‘mankurtlar’ yetişecek; milleti kurtarmak da hep bizim gibi “karnını kaşıyanlara” kalacak.

      Ogeceyi ve yaşananları Kardeş Kalemler dergisi olarak biz de sayfalarımıza taşıyalım, kendi kalemimizle yaşananlara, yaşadıklarımızla şahitlik edelim istedik. Arkadaşımız Ahmet Aslan, o alçak darbe girişiminde oğlu ile birlikte Genel Kurmay önündeydi ve yaralandı. Aldığı iki kurşun hayla vücudunda iken o karanlık geceyi anlattı. Yine dostumuz ProfDR Salih Yılmaz, Külliye nöbetçilerindendi. Gün ağırana kadar Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı önünde yaşadıklarını yazdı. Osman Çevikso, komşusu olan bir şehit babasının dilinden anlattı yaşananları. Bünyamin Zile, Kazan’ı yazdı. Ve diğer arkadaşlarımız da kendi şahitliklerini yaptılar.

      Ben de o gece kardeşim Ziya, oğlum Emre ve gelinim Havva ile Genel Kurmay önündeydim. Gördüklerimi yaşadıklarımı ne şiire sığdırabiliyorum ne yazıya. Belki gelecekte, yüreğim soğudukça ben de yazar sizlere arz ederim.

      Şehitlerimize Yüce Yaratandan rahmet diliyoruz. Ya Rabbi onları Bedr’in Aslanlarının safına kat,cennetinle müfakatlandır! Gazilerimize medyunu şükranız; bu büyük davranışınızın ecrini ancak ebedi alemde alacaklarınız karşılayabilir, bizler sizin için ne yapsak az!

      Allah, milletimize böyle bir kabusu bir daha yaşatmasın! Amin.

      O, bizim sadece abimiz değil, yeri gelmiş öğretmenimiz olmuş, yeri gelmiş babalık etmiştir.

      Fikri şahsiyetimizin oluşmasında rehberimiz olan sevgili abim, bizler kardeşiniz olarak iftihar ediyoruz. İnsan Velimize, Abimize sağlık, mutluluk ve hayırlı ömürler diliyorum.

      ALİ AKBAŞ AĞABEYİME

      Efendi BARUTÇU

      Biz Ali Ağabeyimle “gönül dostu”, “yol kardeşiyiz”. O bana hep gönlünün derinliklerinden gelen bir sesleniş ile “Efendim” der. Bizim oralarda bu tabir bir sahiplenmenin, bağrına basmanın, muhatabını kendinden saymanın ifadesi kabul edilir. (Cihanım, Kürşatım, Oğuzum, Meleğim, Gülşahım gibi).

      Menzilimiz sırât-ı müstakîm üzere halka hizmeti Hakk’a hizmet telakki eden bir anlayışla “huzurlarla örülmüş, sevgilerle donatılmış bir Türkiye idi…”

      Ali Ağabey dost insandır. Tarihe dost, tabiata dost, ovalara, ırmaklara, göllere dost, fikre dost, sanata dost, Halik’ın hatırına bütün bir mahlûkata dost. Nebâte, kuşa dost, öyle ki şiirlerden sofra kurar kuşlara. Özelliklede Türk’e dost Türkülere dosttur. Türk Milliyetçiliğinin büyük mürşitlerinden merhum Nevzat Köseoğlu’nun ”mahşer gününde birbirimizi Türkülerimiz ile tanıyacağız” dediği gibi bu fani dünyada hiçbir şeye metelik vermeyen Ali ağabey de bir türkü dinleyebilmek için Huma Kuşunun büyük sanatkârına: “Kerem et Mükerrem bir Türkü söyle” diye seslenir.

      Ali ağabey ölümsüz mısralarıyla Aral’dan, Tuna’ya; Kaşgar’dan Endülüs’e; Kerkük’ten Hakasya’ya hüzün yüklü bulutların altında kanatlanır durur. Vatan toprağının “Ağ Kartalın onulmaz yarasına merhem olması gibi” Ali ağabeyde gönül yaralarımıza ata topraklarından şifalar aramaktadır. “Melâli bilmeyen nesle âşina değiliz” diyen bir büyük sanatkâr. Sanki Ali ağabeyi tarif etmektedir.

      Daha gencecik bir üniversite öğrencisi iken Kaf dağının arkasından çıkıp gelmesini beklediği büyük kahramanına:

      “Sende bütün umutlar

      Göğe yükselsin tuğun

      Haykırıyor bozkurtlar

      Selam sana Başbuğum

      Türklük bir yiğit arar

      Tanrı dağları kadar

      Canlansın hatıralar

      Selam sana Başbuğum

      Semerkantlar Kerkükler

      Yaslı yaralı Türkler

      Artık Alparslan kükrer

      Selam sana Başbuğum

      Altaylar’dan Tuna’ya

      Yeniden bütün dünya

      Görsün korkulu rüya

      Selam sana başbuğum

      Tanrım güç versin sana

      Acısın Türkistan’a

      Selâm selâm Turan’a

      Selâm sana başbuğum

      Mısralarıyla


Скачать книгу