İki Şehrin Hikâyesi. Чарльз Диккенс
üzerinde oturduğu köşeden kalktı. Telaş ve korkusundan bu paylamanın muhatabı olduğu belli oluyordu.
“Ne!” dedi Bay Cruncher yatağının yanında çizmesini ararken, “Yine orada mısın sen?”
Ve ardından kadının kafasına bir çizme fırlattı. Bu çizmeler epey çamurluydu ve Bay Cruncher’ın geçim kaynağıyla ilgili garip koşullar hakkında ipucu verebilirdi. Bay Cruncher’ın banka dönüşlerinde ayakkabısı pırıl pırıl olurdu. Ancak sabah uyandığında aynı çizmeleri çamur içinde bulurdu.
“Ne!” dedi yeniden Bay Cruncher, “Yine ne yapıyordun Aggerawayter?”
“Sadece duamı ediyordum.”
“Duanı ediyorsun, öyle mi! Ne iyi bir kadınsın! Dizlerinin üzerine çöküp bana beddua etmen ne demek oluyor?”
“Sana beddua etmiyordum, senin için dua ediyordum.”
“Hayır etmiyordun, eğer öyleyse özgürlüğümü görmeyeyim. Gör işte oğlum! Annen iyi bir kadın, genç Jerry, babanın mutlu olmaması için dua edip duruyor. Hürmetkâr bir annen var evlat. Dindar annen, tek çocuğunun ağzından yağlı ekmeğin alınması için dua ediyor.”
Baba Cruncher bu kötü sözleri ederken anneye dönüp kendisiyle ilgili edilen dualara şiddetle karşı çıktı:
“Seni kendini beğenmiş kadın,” dedi Bay Cruncher bilinçsiz bir tutarsızlıkla, “dualarının ne değeri var sanıyorsun? Kaç paralık dua ediyorsun?”
“Sadece yüreğimden geliyorlar Jerry. Bundan fazla bir değeri yok.”
“Bundan fazla değeri yok, öyle mi?” diye tekrarladı Bay Cruncher. “O hâlde beş para etmezler. Sana söylüyorum, bundan sonra benim için dua etmeyeceksin. Buna katlanamam. Senin sinsi dualarınla şans bulacak değilim. Dizlerinin üzerine çökeceksen bunu kocan ve çocuğun için yap, onlara karşı değil. Yapmacık olmayan bir karım olsaydı, bu çocuğun da yapmacık olmayan bir annesi olsaydı, aleyhime dualar edilmez, kötü şans etrafımı kuşatmaz, geçen hafta biraz para kazanabilirdim.”
Tüm bu zaman süresince giyinmekte olan Bay Cruncher, “Ettiğin dualar geçen hafta kötü şans olup, şeytan bu dürüst tacirin paçasına dolanmadıysa Allah belamı versin. Genç Jerry, giyin oğlum. Ve ben çizmelerimi temizlerken gözün daima annenin üzerinde olsun. Yine dua ettiğini görürsen hemen bana haber ver.” Bay Cruncher yeniden karısına dönüp konuşmaya devam etti: “Sana söylüyorum. Bu yüzden bir daha gitmeyeceğim. Köhne bir araba gibiyim, afyon içmiş gibi sersemim, öyle yorgunum ki bu acıyı çeken ben miyim, başka biri mi onu bile anlamıyorum. Ama yine de cebimde beş kuruş yok. Sabahtan akşama kadar para kazanmamam için dua ettiğinden şüpheleniyorum ve buna daha fazla katlanmayacağım, beni anladın mı Aggerawayter?”
Bir yandan da homurdanmaya devam ediyordu: “A, evet, sen çok dindarsın değil mi? Kocanın ve evladının çıkarlarının karşısında olamazsın, değil mi? Olmamalısın, değil mi!” Bay Cruncher, öfkeyle dolu iğneleyici sözler savurmaya devam ederek çizmelerini temizleyip iş için diğer hazırlıklarını sürdürmeye koyuldu. Bu arada kafası babasınınkilerden daha yumuşak ama yine de diken diken saçlarla kaplı, gözleri babasınınkiler gibi birbirine yakın çocuk, annesini gözetliyordu. Giyindiği odaya girip çıkarak annesini sürekli rahatsız eden çocuk birden, “Anne, seni gördüm, yine dua edeceksin!” diye bağırıp “Baba koş!” diye seslendi. Bu hayalî ikazının ardından saygısızca sırıtarak odaya girip çıkmaya devam etti.
Bay Cruncher kahvaltı masasına geldiğinde öfkesi henüz yatışmamıştı. Bayan Cruncher’ın sofra duasına büyük bir kinle cevap verdi:
“Bana bak Aggerawayter, ne yapıyorsun sen? Yine mi dua?”
Kadın sadece sofra duası ettiğini söylediyse de adamın cevabı değişmedi.
“Dua falan etme!” dedi Bay Cruncher, karısının dualarıyla sofradaki ekmek somununun yok olmasını beklermiş gibi etrafına bakınarak: “Evimin, yuvamın kutsanmasını istemiyorum. Soframdakilerin kutsanmasını istemiyorum. Kes sesini!” dedi.
Bir ziyafete katılıp tüm gece ayakta kalmış gibi, kan çanağına dönmüş gözleri berbat görünen Jerry Cruncher, kahvaltısını etmek yerine yiyecekleri için endişeleniyor, hayvanat bahçesinin dört ayaklı bir sakini gibi etrafına gürlüyordu. Dokuza doğru kızgınlığını bastırıp dışarıdan saygıdeğer bir iş adamı gibi görünmeyi becerdi ve bankaya doğru yola koyuldu.
Kendini “dürüst bir tacir” olarak tanımlamayı sevse de yaptığı işe ticaret demek zordu. Kırık bir sandalyeden bozma taburesinden başka sermayesi yoktu. Bu tabureyi her sabah babasının yanında yürüyen genç Jerry taşır ve bankanın Temple Bar’a en yakın penceresinin altına koyardı. Bu, böylesine garip işe sahip adamın ayaklarının altına, onu soğuktan ve nemden korumak üzere, geçen arabalardan dökülen bir avuç saman da konunca, o günkü karargâh hazırlanmış olurdu. Bay Cruncher bu görev yeri sayesinde Fleet Caddesi’nde herkes tarafından tanınırdı.
Dokuza çeyrek kala yerini alıp, bankaya giren yaşlı çalışanlara üç köşeli şapkasıyla selam veren Jerry, bu rüzgârlı mart sabahın da oğlunu yanına almıştı. Barışçıl emelleri için yoldan geçen yeterince küçük çocukları pataklamadığı zamanlar, oğlu genç Jerry de babasının yanında dikiliyordu. Birbirlerine tıpatıp benzeyen baba oğul, iki göz birbirine ne kadar yakınsa o kadar yakın duran başlarıyla sessizce Fleet Caddesi’nin sabah trafiğini izliyor, bu hâlleriyle bir çift maymuna benziyorlardı. Bu sadece tesadüfi bir benzerlik değildi. Baba Jerry bir saman çöpünü çiğneyip tükürürken oğlu Jerry de bir yandan Fleet Caddesi’ndeki olan bitenleri, bir yandan da babasını dikkatle seyrediyordu.
Tellson’un odacılarından biri başını çıkartıp, “Kapıcı, seni istiyorlar!” dedi.
Çocuk sevinçle, “Yaşasın baba. Erkenden iş çıktı bugün.” dedi.
Babasına selametle gitmesini böylelikle söyleyen genç Jerry, tabureye oturup babasının çiğneyip attığı samana bakmaya başladı.
“Her zaman paslı! Elleri her zaman paslı!” diye mırıldandı genç Jerry. Bu kadar pası babam nereden buluyor? Buraya hiç pas getirmiyor ki!”
Bir Manzara
“Şüphesiz Londra Ağır Ceza Mahkemesi’ni çok iyi biliyorsunuz değil mi?” diye sordu bankadaki yaşlı müdürlerden biri haberci Jerry’ye.
“Evet efendim.” diye cevapladı Jerry kararlı bir biçimde. “Ağır Ceza’yı bilirim.”
“Güzel. Ve Bay Lorry’yi de tanıyorsunuzdur.”
“Ağır Ceza’yı bildiğimden çok daha iyi bilirim Bay Lorry’yi.” dedi Jerry sorgudaki gönülsüz bir tanık gibi. “Dürüst bir tacir olarak Ağır Ceza’yı bilmek istediğimden çok daha iyi bilirim.”
“Çok güzel. Tanıkların girdiği kapıyı bulun ve kapıcıdan bu notu Bay Lorry’ye götürmesini isteyin. Daha sonra sizi içeri alacaktır.”
“Mahkemede değil mi efendim?”
“Evet mahkemede.”
Bay Cruncher’ın gözleri sanki birbirlerine daha da yaklaşmıştı. Sorgudaki tarafları değiştirmek için: “Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? Mahkemede bekleyecek miyim efendim?” diye sordu.
“Size söyleyeceğim. Kapıcı notu Bay Lorry’ye iletecek ve siz de Bay Lorry’nin dikkatini çekecek bir haraket yaparak bulunduğunuz yeri belli edeceksiniz. Ardından ne yapacağınız, sizden ne yapmanızı isteyeceğine bağlı.”
“Hepsi bu mu efendim?”
“Hepsi bu. Mesajın